19.03.2019 Views

Kadıköy Life / Mart & Nisan 2019

  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Duayen<br />

da kırsal basın projesini hayata geçirmiş.<br />

Bütün bu projeler boyunca da Afrika’yla<br />

kopmaz bir gönül bağı oluşmuş. Ancak<br />

Hıfzı Topuz’un Afrika’ya sempatisi aslında<br />

çocukluk yıllarına dayanıyor. Zira Afrikalı<br />

harem ağaları ve dadılar arasında geçen bir<br />

çocukluğu olmuş.<br />

50 YILLIK RÖPORTAJLAR<br />

Usta yazar, 50 yıllık anılarını barındıran<br />

Afrika röportajlarıyla coğrafyanın adeta<br />

fotoğrafını çekmiş. Kitabı okuyunca Afrika’ya<br />

gitmiş, Afrika’yı gezip görmüş kadar<br />

oluyorsunuz. Hele bir de Afrika’yı daha önce<br />

görme fırsatınız olmuşsa, kitabı elinizden<br />

bırakamıyorsunuz. Topuz diyor ki; “Siyasal<br />

bakımdan bugüne uyacak röportajlarımı<br />

seçtim. Afrika’da her zaman diktatörlükler<br />

vardı. Diktatörlüklerin o zaman ile bugünkü<br />

durumları arasındaki farkları mukayese<br />

imkânı olsun diye yazdım. Sayın Devlet Başkanımız<br />

sık sık Afrika’ya gidiyor ama Afrika,<br />

Türk okuyucularını pek ilgilendirmiyor.”<br />

Afrika kültürünün önemli parçalarından<br />

biri olan inanç sistemleri de kitabın temel<br />

konularından biri. Hıfız Topuz, belgesel<br />

niteliğindeki her bir röportajını nasıl deneyimlediğini<br />

ve bu kitabı nasıl hazırladığını<br />

şöyle anlatıyor: “Büyülü Afrika, benim 50 yıl<br />

önce yapmaya başladığım röportajlardan<br />

seçmeler. UNESCO’da çalışıyordum ve Afrika’ya<br />

gidiyordum, her gidişimde röportaj<br />

dizileri yapıyordum. O röportajları Cumhuriyet’e,<br />

daha sonra Hürriyet’e ve Milliyet’e<br />

verdim. Dizi yazı olarak çıktı. Ancak bir süre<br />

sonra o röportajlar kayboldu. Sonra baktım,<br />

Afrika hakkında doğru dürüst içeriği olan bir<br />

kitabım yok. ‘Elveda Afrika’ var ama içeriği<br />

başka. ‘Büyülü Afrika’, Afrika’nın gerçeklerini<br />

yansıtan bir kitap oldu. Röportajlarımdan<br />

ayıklamalar yaptım, siyasal bakımdan<br />

bugüne uyacak yazıları seçmeye başladım.<br />

Afrika’da her zaman diktatörlükler var.<br />

Diktatörlükler o zaman nasıldı, şimdi nasıl?<br />

Ayrıca diğer ülkelerdeki diktatörlükler ile<br />

aralarında nasıl farklar ya da benzerlikler<br />

var? Bütün bunlar hakkında mukayese<br />

imkânı olur diye yazdım.<br />

Bu işin siyasal yanıydı. Ancak asıl inançlar<br />

üzerinde durdum. Afrika’ya gittiğim zaman,<br />

orada kitapta bahsettiğim inançlara tanıklık<br />

ettim. O insanlarla vakit geçirdim, yaşamlarına<br />

ortak oldum. UNESCO bünyesindeki<br />

merkezde öğrencilerim vardı. Büyücübaşı<br />

ile toplantılarına, ayinlerine katıldım. Bunlar<br />

beni çok etkiledi. Zaman zaman röportaj<br />

dizileri dışında da bunları yazdım. Bugün<br />

Türkiye’de Kara Afrikalılar gittikçe çoğalıyor<br />

ama eskiden harem ağaları, cariyeler, dadılar,<br />

bacılar vardı. Onların çoğunu tanıdım,<br />

onlarla anılarımı yazdım. Beni koynunda<br />

büyüten bir Fetanet Dadı vardı, onu yazdım.<br />

Ondan sonra Hayrettin Efendi vardı, bana<br />

nasıl kaçırıldığını anlatmıştı. Onu anlattım.<br />

Doğrudan doğruya tanık olduğum olayları<br />

da içine aldım. Daha evvel de romanlarımın<br />

içinde bunlara değinmiştim. Fakat bu kez<br />

daha sistematik oldu. Ancak Türkiye’de bu<br />

kitabın çok satacağından emin değilim.<br />

Çünkü Afrika konuları Türk okuyucularını<br />

ilgilendirmiyor. Benim kitaplarım içinde<br />

‘Meyyale’, tam 39 baskı yaptı. ‘Sabahattin<br />

ve Mithat Paşa’ sürekli baskı yapıyor. Buna<br />

karşılık ‘Elveda Afrika’ pek satmadı.”<br />

“BÜTÜN AFRİKALI DEVLET<br />

BAŞKANLARINI TANIDIM”<br />

Kabileler arasında yaşadığını ve birbirinden<br />

ilginç anılar biriktirdiğini ifade eden Topuz,<br />

Moritanya Devlet Başkanı ile anısını adeta<br />

yaşadığı andaki şaşkınlığı ile anlatıyor: “Çok<br />

güzel anılarım var Afrika’yla ilgili. Dakar’a ilk<br />

gittiğim zaman Paris’e dönüyorum, uçakta<br />

yanıma bir çift geldi. Kadın Fransız, arkadaşı<br />

erkek de Kuzey Afrikalı. Ahbap olduk ve<br />

konuşmaya başladık. ‘Siz ne iş yaparsınız?’<br />

diye sordu. ‘Gazeteciyim’ dedim. Ben de<br />

mesleğini sorunca ‘Ben politikacıyım’<br />

dedi. ‘Ne iş yapıyorsunuz?’ deyince, ‘Ben<br />

devlet başkanıyım’ dedi. Tabi çok şaşırdım.<br />

Sıradan bir adam... Moritanya bağımsız olmuş,<br />

o da devlet başkanı olmuş. Hukukçu,<br />

Paris’te okumuş, Paris’e gidiyor. Moritanya’da<br />

havaalanı olmadığı için Dakar’ı<br />

kullanıyorlar. Kendisini hiç yolcu eden ya da<br />

karşılayan olmadı. Böyle anılarım çok var<br />

ama iğrençlikle hatırladığım diktatörler de<br />

var tabi. Kendi dönemimdeki Afrikalı bütün<br />

devlet başkanlarını tanıdım. Onları da yazdım.<br />

Kitap için olumlu yorumlar alıyorum.<br />

Telefonlar geliyor, mutlu oluyorum.”<br />

AFRİKA İLE ÇOCUKLUK YILLARINDA<br />

BAŞLAYAN GÖNÜL BAĞI<br />

Usta yazar, Afrika ile oluşan gönül bağını<br />

ise şöyle tarif ediyor: “Çocukken Afrikalı dadılarım<br />

vardı. Onlarla çok içli dışlıydım ve Afrika’ya<br />

gitmeyi o zamanlar istemiştim. Sonra<br />

1952 yılında Paris’e gittim. Dadaizm’in babası<br />

Tristan Tzara’nın evine gittiğimde çok sayıda<br />

Afrika maskesi görmüştüm. Çok hoşuma<br />

gitmişti. O da anlatmıştı Afrika’yı. UNESCO’ya<br />

girdikten bir sene sonra Genel Müdür Yardımcısı<br />

Dakar’a bir toplantıya gidiyordu, beni<br />

de çağırdı, beraber gittik. O zaman başladı<br />

Afrika seyahatleri. Sonra Dakar’da bir gazetecilik<br />

eğitim merkezi kurduk, ardından diğer<br />

ülkelere de gitmeye başladım. Kongo’da bir<br />

sene kaldım. Hâlâ Afrika’da dostlarım vardır.<br />

Afrika ile farklı bir gönül bağım oldu ve orada<br />

kendimi hiç yabancı hissetmedim. Burada<br />

nasılsa, orada da insanlara öyle davrandım.<br />

Sanki Anadolu’ya gitmiş gibi düşündüm hep.<br />

Onlar da bana kucak açtılar. Hiç kimseden<br />

korkmadım. Tam tersine ‘Bir olay olsa biz sizi<br />

koruruz’ derlerdi. Bir de Afrika’dan bol bol<br />

maske ve heykel topladım, müzayedelere<br />

katıldım. İstedim ki bir müze kurulsun ve ben<br />

bu koleksiyonumu bağışlayayım. Büyükçekmece<br />

Belediye Başkanı müze kuracağını<br />

söyledi, ben de onlara bağışladım.”<br />

“BU BİR RÖPORTAJ KİTABI”<br />

Bir röportaj kitabı yayımlayan usta gazetecilik<br />

hocasına söyleşi ile röportaj arasındaki<br />

farkı soruyoruz. Çok seviniyor duyduğu<br />

soruya ve açıklıyor: “Bu ilk defa soruluyor<br />

bana ve çok mutlu oldum. Artık herkes<br />

karıştırıyor röportaj ile söyleşiyi. Bir kürsüde<br />

bir adam konuşur ya da iki kişi konuşur, bu<br />

söyleşidir. Fakat röportaj dediğiniz zaman,<br />

geçmişi ve çevresiyle o adamı ya da konuyu<br />

ele alıyorsunuz. Röportajda, söyleşiye yer<br />

vermeden evvel olayın içine okuyucuyu<br />

sokuyorsunuz. O çevreye giriyor okuyucu.<br />

Tasvir ediyorsunuz, ondan sonra öğreniyor.<br />

Ben hep bunu yapmaya çalıştım. Çevresiyle,<br />

insanıyla, tarihiyle bir toplumu ele almaya<br />

çalıştım. Konuştuğum insan da o toplumun<br />

bir parçasıydı. Çok dikkat ettim; bu daha<br />

sürükleyici, daha öğretici ve canlı oluyor.<br />

Tarihi romanlarımın başarısı da buna bağlı.<br />

O kadar çok okuyucumdan olumlu eleştiriler<br />

aldım ki, ‘Tarihi sevmezdim, sizin kitaplarınız<br />

ile sevdim’ diye. Bu, röportaj tekniğinden<br />

gelen akıcı anlatımla mümkün oluyor.”<br />

<strong>Mart</strong> & <strong>Nisan</strong> <strong>2019</strong> kadikoylife.com : 73

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!