Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
tin ilân edilmesi ise, Balkan halklarını
ve dış güçleri dizginlemek hususunda
bir yol olarak görülüyordu. Ayrıca, II.
Abdülhamid Dönemi’nde (1876-1909)
ciddî bir problem olarak ortaya çıkan
Ermeni meselesi de ülkenin canını
yakmaktaydı. 1 Hem, meşrutiyeti ilân
etmek ne kadar kötü olabilirdi ki? Muasır
devletlerin tamamına yakınında uygulanan
bir idâre şeklinin Devlet-i Âliyye’ye
ne gibi zararı dokunabilirdi? Bilâkis,
Osmanlı tebaasının geneline hitap edecek
bir Meclis-i Mebusân sâyesinde ülke
sükûta erişir ve Osmanlı, muasır devletler
arasında yer alırdı. Zamanın aydınları,
fikir adamları ve bâzı bürokratları
bu minvalde düşünmekteydiler.
Fakat meşrutiyet konusunda tarihî
yaşanmışlıklar, başarısız bir uygulama ve
o devri yaşayan canlı şâhitler de ortada
duruyordu ve Sultan II. Abdülhamid’in
meşrutiyete rızâsı yoktu. Bunun üzerine,
askerî kadrolarda da hareketlilik
meydana geldi. Özellikle Resneli Niyazi
ve Enver gibi ordunun genç subayları,
mevcut idâreye karşı tutum sergilediler
ve sükûneti sağlamakla görevli
bulundukları Balkanlar’da isyan ettiler.
Bu isyan, asker ve sivil camiadan destek
görünce daha da alevlendi ve Sultan II.
Abdülhamid, meşrutî idâreye geçme
kararı aldı. 2
Osmanlı İmparatorluğu’nun 24
Temmuz 1908’de meşrutî idâreye geçmesi,
iç ve dış kamuoyunda olumlu bir şekilde
karşılandı. Meşrutiyetin nişanesi olarak
propaganda kartpostalları, afişler, yazılar
yayımlandı. Fakat bu sevinç ortamı çok
fazla sürmeyecekti. 3 Kısa süre içerisinde
33
vuku bulan bu hâdiseler, Osmanlı idâresini
ve halkı derinden etkiledi. Özellikle
24 yıllık kuşatmanın ardından fethedilen
Girit’in Yunanistan’a bağlanma kararı,
Bâb-ı Âli tarafından kesin bir şekilde
reddediliyordu. 4 Bu durum, sevinçleri
kursağında kalan Osmanlı tebaasını
hayli kızdırmış ve böylece, İttihat ve
Terakki yönetimine karşı aşırı derecede
muhalefet ortamı doğmuştur. 5
İttihat ve Terakki’ye karşı sert rüzgârlar
eserken İstanbul’da yeni bir hareketlilik
peyda oldu. Bu karışık süreç, 31 Mart
Vak’asına sebep olurken; İstanbul ve dahi
Anadolu’nun muhtelif yerlerinde çıkan
isyanlara da şehâdet etti. 13 Mart 1909
tarihinde, İstanbul’daki Avcı Taburu’na
mensup erler tarafından başlatılan 31
Mart Ayaklanması, mevcut kabinenin
düşmesine ve ülke içerisinde asayiş
sorunları çıkmasına neden oldu. Bu
gelişmelerin Selanik’te duyulması üzerine
Mahmud Şevket Paşa komutasındaki
Hareket Ordusu, İstanbul’a doğru
hareket etti. İstanbul’a ulaştıktan kısa bir
süre sonra isyanı bastıran ordu, Sultan II.
Abdülhamid’i hâl’ etti ve yerine Şehzâde
Mehmed Reşad Efendi tahta cülûs eyledi
(1909).
Ülkede yaşanan âni gelişmelerin
iç ve dış akisleri çok büyük idi. Zira
II. Abdülhamid’in hâl’ edilmesiyle
birlikte O’nun politikalarından da
vazgeçileceği aşikârdı. Nitekim Sultan
II. Abdülhamid’in bizâtihi desteklediği
kiliseler arasındaki sorun, İttihat ve
Terakki yönetiminin barışçıl politikası
çerçevesinde çözüme kavuştu. 6 Bunun
1 Samet Yıldız, “Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde Ermeni Meselesi”, Ötüken, S.198, (Mayıs-
Haziran 2022), s.37.
2 Midhat Sertoğlu, Mufassal Osmanlı Tarihi, C.VI, TTK, Ankara 2011, s.3410.
3 Samet Yıldız, Mondros Mütarekesi’nden Sonra İttihatçılar, Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü (Yayınlanmamış Bitirme Tezi) İzmir 2022, s.16.
4 Cemal Tukin, “Girit”, TDV İslâm Ans., C.14, İstanbul 1996, 92; Sertoğlu, a.g.e., s.3421.
5 Muhalefetin bu kadar şiddetli olmasında, yaşananların bir “oldu-bitti” hüviyetinde olması
da etkili olmuştur. Bkz. Yıldız, a.g.t., s.16; Volkan, 14 Kânunusâni 1324, s.1-2.
6 Hafız Hakkı Paşa, Bozgun, Tercüman Yayınları, İstanbul ty., s.19; Cevdet Küçük, “Abdülhamid
II”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.1, İstanbul 1988, s.223.
MINTAN - 3
.