21.01.2023 Views

Zümrütname (A. M. Celal Şengör)

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Zümrütten Aksedenler 19

um m an değil, bir bataklıktır. Yapısı yeknesak olm adığı gibi, bazen

bir kesiminin diğerleriyle ilişkisi zamanda ve/veya m ekânda

tamamen kesilir. Ne Sinan'ın Sâi Çelebi'nin kaleminden bize

ulaşan Osmanlıcası Nedim 'inkine, ne N edim 'inki Kâtip Çele-

bi'ninkine, ne Çelebi'ninki Şemsettin Sâmi'ninkiııe, ne de onunki

Fikret'inkine benzer. Bunların hepsi ayrı kelime hâzineleri,

hatta ayrı yapıları olan dillerdir. Bunun nedeni, tabiî ki O sm anlI'nın

kendi içinde bir arı kovanı gibi işleyen muhtar bir aydınlar

kütlesinin, onu besleyen geleneksel okullarının ve bunların

kullandıkları bir basın/yayın ürün kaynağının olmamasıdır. Osmanlıca

kendine akan nehirlerin rejimlerini ve çığırlarını düzensiz

aralıklarla değiştiren depremlerle ve yer kaymalarıyla ikide

bir sarsılan duraysız bir toprak parçası üzerindeki bir, hatta bir-

biriyle ancak arada bir temas eden birkaç su kütlesi gibidir. Ne

kendi yapısı, ne de su rejimi düzenli olabildiğinden burada

meydana gelen su birikintisi de işte ancak bataklık olur. Atatürk'ün

dil devrimi, bataklığı, düzenli bir okyanus teknesi haline

getirmeyi amaçlıyordu, onu besleyen nehirleri kurutm ayı değil.

Bir tek Hasan-Âli Yücel dışında, Atatürk'ten sonra gelen dil

devrimi tutkunlan, bataklığı unutup nehirlere saldırdılar, H a­

san-Âli Yiicel'in bazen sabrının taşıp feveran ettiği gibi Türkçe

değil, mesela "Ataçça" konuşmaya ve yazmaya başladılar. Bunun

pek feci etkileri, Türkiye'de örneğin jeolojide merhum Enver

Altınlı'nın yazılarında görülür. A ltm lı'nm Türk jeoloji çevrelerinde

bazen "Enverce" diye betimlenen yayınları ve ders notları

nesiller boyu Türk jeologların önemli bir kesiminin ne birbirlerini

ne de uluslararası fikir akımlarını anlayamamaları sonucunu

doğurmuştur. Ben bu tür yolları izlemedim. İstanbul'da

öğrendiğim Türkçemden fedakârlık etmeden yazdım.

Okurlarım dan gelen genel tepki de olum lu oldu. Pek çoğu,

yazılarımın akıcı ve anlaşılır bir dille kaleme alınm ış o lduğunu

söylediler. Gelen birkaç olum suz eleştiri, benim dil devrim ini

tam izlem ediğim gibi ideolojik bir çizgide yoğunlaşmıştır. Bu

eleştiriyi yapanlara verebileceğim tek cevap G. L. Levvis'in

1936'dan sonra A tatürk'ün de kelime hâzinesinde bir ara ciddiyetle

uyguladığı tasfiyecilikten vazgeçerek, eskiden kullandığı

pek çok Arapça ve Farsça kökenli kelimeyi, Öztürkçe karşılıkla­

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!