Dosya 17: mimarlık ve mekan algısı - Mimarlar Odası Ankara Şubesi
Dosya 17: mimarlık ve mekan algısı - Mimarlar Odası Ankara Şubesi
Dosya 17: mimarlık ve mekan algısı - Mimarlar Odası Ankara Şubesi
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
din de algıyla ulaşılabilen karmaşık kavramlardan<br />
biridir ama ahlaki değerlerin bu tür bir kavrayışın<br />
içerisinde nasıl varolabileceği, ya da bu değerlerin<br />
nasıl türetilebileceği üzerine herhangi bir yargısı<br />
yoktur. Tu<strong>ve</strong>son’a göre Locke’u izleyen yazarlar,<br />
onun çizdiği çerçe<strong>ve</strong>yi yorumlayarak geliştirmişler,<br />
insanın basit deneyimleri içerisinden ahlaki<br />
değerlere ulaşabileceğini öngörmüşler <strong>ve</strong> yaratıcı<br />
fikrine algı yoluyla varabilecekleri çıkarımında bulunmuşlardır.<br />
Yani yaratıcıya ulaşmanın yolu onun<br />
izlerini doğada aramaktan geçmektedir.<br />
Böylelikle Locke’un kurduğu bilgikuramının yorumu<br />
bir tür “doğaüstü” doğa anlayışını da birlikte<br />
getirir. Eğer algı her tür bilginin yapıtaşlarını sağlıyorsa,<br />
tinsel duyumun <strong>ve</strong> ahlaki değerlerin kaynaklarını<br />
da doğada aramak gerekir. Aydınlanma<br />
sonrası doğa bilimlerindeki gelişmelerin de desteğiyle<br />
doğa evrensel, değişmez çalışma kanunları<br />
<strong>ve</strong> düzeni olan, kusursuz bir kurguyla çatılmış<br />
bir makine olarak görülmeye başlanır, örneğin<br />
Newton’ın kütle çekim kanunu gibi. Yani öznenin<br />
ideal ahlaki gelişime erişmesi kendisini doğaya açmasıyla<br />
mümkün olacak, doğayla uyumlu bir ilişki<br />
kurmaya çalışması onu tinsel anlamda yüceltecektir.<br />
Romantik dönemde son derece önem kazanan<br />
“yüce” (sublime) kavramı aynı anlayışın bir sonucu<br />
olarak ortaya çıkmış, tanrısal olanın doğa üzerinden<br />
özneyle iletişim kurduğu <strong>ve</strong> “yüce” olanı<br />
yansıtma özelliğinin doğanın bu işlevi taşıyan<br />
yüzü ya da dili olduğu savlanmıştır.<br />
Zihin bilgiye ulaşırken dış etkilere maruz olduğundan<br />
ya da dış etkilerden beslendiğinden tin zarar<br />
görmeye de gelişmeye de aynı derecede açıktır,<br />
dolayısıyla bu etkilerin ortaya çıktığı yer olan doğa<br />
insan bilincinin etkin biçimleyicisidir de.<br />
Bu nedenle “bozulmamış doğa”nın ya da idealize<br />
edilen doğanın tini bozulma <strong>ve</strong> kirlenmeden<br />
arındıracağı düşünülür. Doğanın içinde <strong>ve</strong> doğayla<br />
uyumlu olma, doğanın uyumunu gözleme <strong>ve</strong><br />
öğrenme, <strong>ve</strong> yoğun bir doğayla özdeşleşme duygusunun<br />
aynı uyumu öznenin benliğine de taşıyacağı<br />
öngörülür.<br />
Romantik yazının bir bölümü bu nedenle vahşi<br />
doğa içindeki insanı yüceltir, onun uygarlığın kirletici<br />
etkilerinden uzakta bulunmakla daha ileri bir<br />
varoluşu sürdürdüğünü savlar.<br />
Örneğin Rousseau’nun “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin<br />
Kaynağı <strong>ve</strong> Temelleri Üzerine Konuşma”sı<br />
dosya <strong>mimarlık</strong> <strong>ve</strong> mekân <strong>algısı</strong><br />
(<strong>17</strong>55) ya da “Emile”i (<strong>17</strong>62) bu anlayışa örnek <strong>ve</strong>rilebilecek<br />
bir içeriğe sahiptir. Romantizm öncesinde<br />
tekinsiz, güzel olmayan <strong>ve</strong> insana memnuniyet<br />
<strong>ve</strong>rmeyen bir doğa anlayışı yerine romantizm<br />
tarafından tanrısal, ruhu yücelten <strong>ve</strong> uyumlu olan<br />
bir doğa anlayışı konur.<br />
Locke sonrasında, zihin birbirine herhangi bir hiyerarşi<br />
içinde bağlanmamış melekelerden oluşur<br />
şekilde kavranır <strong>ve</strong> aklın zihni yöneten konumu<br />
bir tarafa bırakılır. Hayal gücüyse algının çevreden<br />
derlediği izlenimlerden ahlaki değerler türeten bir<br />
meleke olarak görülür. Yani Locke’un tinsel etkinin<br />
nasıl ortaya çıktığı sorusunu yanıtsız bırakışı<br />
hayal gücünün zihne ahlaki değerler devşiren bir<br />
meleke olarak görülmesi sonucu aşılmıştır. Hayal<br />
gücü akıldan bağımsız hareket etmektedir <strong>ve</strong><br />
ruhu iyileştiren, geliştiren bir güce sahiptir. Akla<br />
dayalı herhangi bir etkinlik olmaksızın tini uyarmakta,<br />
tinsel haz sağlamakta, adeta doğadan ahlaki<br />
değerleri ayrıştırıp tine ulaştıran bir kutsal işlev<br />
görmektedir. Yani tinsel kurtuluş hayal gücünün<br />
yardımıyla <strong>ve</strong> doğa yoluyla ulaşılabilir olmuştur.<br />
Resimsi üzerine yazılanların büyük bir bölümünün<br />
yayımlandığı 18. yüzyıl sonunda akıldan çok<br />
hayal gücü önemsenmeye başlanır.<br />
Böyle bir doğa <strong>ve</strong> zihin kavrayışı sanat <strong>ve</strong> sanatçının<br />
rolünün değişmesine <strong>ve</strong> yepyeni tanımlar kazanmasına<br />
yol açar. Algısal olana <strong>ve</strong> algının eğitsel<br />
rolüne atfedilen değer, sanatı hayal gücünü öznel<br />
deneyim üzerinden etkilemeye yöneltir; sanat artık<br />
aklın ürettiği kurallarla oluşturulan bir etkinlik<br />
olmaktan <strong>ve</strong> nesnel gerçekliğin aktarıcısı olmaktan<br />
çıkmıştır. İnsan deneyimi sanatın ana nesnesidir .<br />
İdeale öykünme ya da ideali resmetme yerini ilişkilendirmelerin<br />
<strong>ve</strong> çağrışımların yaratacağı etkiye<br />
bırakır. Hayal gücünün akıldan bağımsızlaşması<br />
<strong>ve</strong> estetik etkinin aklın süreçleriyle bağlantısız olarak<br />
düşünülmesi etkinin <strong>ve</strong> etki yaratmanın kendi<br />
başına bir amaç olmasına yol açar.<br />
Bunun sonucu olarak “yüce” doğanın insan zihni<br />
üzerinde yarattığı <strong>ve</strong> sanatın tin üzerinde yaratmaya<br />
çalıştığı etki açısından “güzel”den çok daha<br />
önemli bir estetik kategori haline gelir. “Yüce”<br />
kavramının doğadaki kaynaklarına bakıldığında,<br />
tinsel olanın biçimsel olarak ideal <strong>ve</strong> akılca açıklanabilecek<br />
bir düzene sahip olmadığı görülür. Bu<br />
nedenle biçimle tarif edilemeyen bir uçsuz bucaksızlık<br />
<strong>ve</strong> zihnin doğanın sınırsızlığını kavramakta<br />
çektiği güçlüğe yüksek değer atfedilir. “Yüce” kavramının<br />
doğadaki karşılığının zihnin gücünü arttırdığı<br />
benimsenir. “Yüce” doğa <strong>ve</strong> fizik ötesi olanı<br />
kavramanın aracı olur <strong>ve</strong> sonsuz olanı simgeler.