You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Ve ona kelebeklerin kanadarındaki renklerin çeşitliliğini anlattım.<br />
28 ŞUBAT<br />
Biraz daha geriye gideceğim, çünkü dün kendimi tamamen eğitim işine<br />
verdim.<br />
Kör alfabesini Gertrude’a öğretebilmek için önce benim öğrenmem<br />
gerekiyordu. Ama o, alışmakta epey güçlük çektiğim bu yazıyı okumaya<br />
benden çok daha kısa sürede alıştı ve beni geride bıraktı. Üstelik ben onun<br />
gibi ellerimle değil, gözlerimle de takip ediyordum yazıyı. Hatta bu dersleri<br />
verirken yalnız da değildim. Bu konuda yardım almak önceleri beni mutlu<br />
etti. Çünkü evleri oldukça dağınık ve birbirinden uzakta kurulmuş kasabada<br />
yapmam gereken çok iş vardı. Fakirlere ve hastalara yaptığım ziyaretler,<br />
oldukça uzun yolculuklar yapmamı gerektiriyordu. Jacques, bizimle geçirmek<br />
için geldiği Noel tatilinde paten yaparken kolunu kırmayı becermişti (Jacques<br />
bu arada eğitimine Lozan’da devam etmiş, bitirmiş ve İlahiyat Fakültesi’ne<br />
girmişti.) Kırık çok önemli bir hasar yapmamıştı. Hemen yardıma çağırdığım<br />
Doktor Martins başka bir tedaviye gerek bırakmadan işi kolayca halletmiş,<br />
kırığı düzeltmişti. Ama alınması gereken tedbirler yüzünden Jacques bir süre<br />
evde kalmak zorunda kalmıştı. O ana kadar varlığını hiç fark etmemiş gibi<br />
davrandığı Gertrude ile birdenbire ilgilenmeye başladı ve öğreniminde bana<br />
yardım etmeye verdi kendini. Ortaklığımız yalnızca onun hastalık yüzünden<br />
dinlenmek zorunda kaldığı zaman boyunca, yaklaşık üç hafta sürdü. Gertrude<br />
bu üç haftada gözle görülür bir ilerleme kaydetti. İnanılmaz bir çaba<br />
gösteriyordu, sanki bir şeyler dürtüyordu onu. Düne kadar büyük bir<br />
uyuşukluk içinde olan zekâsı, ilk adımlarını atar atmaz, daha yürümeyi<br />
öğrenmeden koşmaya başlamıştı. Düşüncelerini formüle etmekte çok<br />
zorlanmamasına, kendini bir çocuk gibi değil de, olgun biri gibi düzgün bir<br />
şekilde ifade edebilmeyi bu kadar çabuk öğrenmesine hayran kalıyordum.<br />
Doğrudan eliyle dokunup tutamayacağı nesneleri ona betimleyip tarif etmeye<br />
çalıştığımızda kafasında canlanan şeyi anlatırken; kendisine tarif ederek ya da<br />
dokundurarak öğrettiğimiz başka bir şeye o kadar yerinde göndermeler<br />
yapıyordu ki hayran olmamak elde değildi. Çünkü o zamana kadar nesneleri<br />
tanımak için belli bir yöntem kullanmış; dokunamayacağı, ayırt edemeyeceği<br />
şeyleri anlatırken hep tutup hissedebileceği nesnelerden yararlanmıştık.<br />
Büyük olasılıkla bütün körlerin eğitilmesinde kullanılan bu sistemin ilk<br />
adımlarını burada uzun uzun anlatmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum.