26.02.2019 Views

André Gide - Pastoral Senfoni

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Konuşmalarımızdan kalan bu diyalog parçaları sık sık karşılaşıp<br />

tökezlediğim zorluklara bir örnek olabilir diye düşünüyorum. Gertrude’un iyi<br />

tarafı, anlamadığı zaman anlıyormuş gibi yapmamasıydı. Diğer insanlar bunu<br />

sık sık yaparak akıllarını yanlış ve belirsiz bilgilerle doldururlar, sonra da<br />

yanlış şekillerde akıl yürütürler. Net bir fikir vermedikleri sürece bütün<br />

kavramlar Gertrude için bir endişe, bir rahatsızlık kaynağı oluşturuyordu.<br />

Daha önce de söylediğim gibi en büyük sorun ışık ve sıcaklık<br />

kavramlarının kafasında birbirleriyle iç içe olmasından kaynaklanıyordu.<br />

Öyle ki daha sonra bu iki kavramı birbirinden ayırmak, benim için en zor iş<br />

haline geldi.<br />

Onun sayesinde, sesler dünyasının renkler dünyasından ne kadar farklı<br />

olduğunu, birbirleriyle yapılabilecek bütün karşılaştırmaların ve<br />

benzetmelerin ne kadar uyumsuz olabileceğini öğrendim.<br />

29 ŞUBAT<br />

Bu karşılaştırma ve benzetmelerle öyle meşguldüm ki Gertrude’un<br />

Neuchâtel konserinden ne kadar büyük bir zevk aldığından hiç<br />

bahsedemedim. O gün tam da <strong>Pastoral</strong> <strong>Senfoni</strong> çalıyordu.[5] “Tam da”<br />

diyorum çünkü, kolayca anlayacağınız gibi ona dinletmeyi en çok istediğim<br />

parçaydı bu. Gertrude konser salonunu terk ettikten sonra uzun bir süre sessiz<br />

kalmıştı. Sonra kendinden geçmiş bir şekilde, birden, “Gördükleriniz<br />

gerçekten o kadar da güzel mi?” deyiverdi.<br />

“Ne kadar güzel mi tatlı kızım?”<br />

“Şu, dere kenarındaki sahne kadar.”<br />

Hemen cevap veremedim, çünkü tarif edilemeyecek kadar güzel olan<br />

bu ses uyumu, dünyayı olduğu gibi değil, kötülüklerden ve günahlardan<br />

arınmış bir şekilde, olması gerektiği gibi anlatıyordu. Ve ben Gertrude’a o<br />

zamana kadar kötülükten, günahtan ve ölümden bahsetmeye cesaret<br />

edememiştim:<br />

“Gözleri olan insanlar mutluluğun ne olduğunu bilmezler.” dedim bir<br />

süre sonra.<br />

“O zaman ben, gözlerim olmadığı için duyabilme mutluluğunu<br />

biliyorum.” diye cevap verdi hemen.<br />

Yürürken bana sıkıca yaslanmış, küçük bir çocuk gibi koluma<br />

asılmıştı:<br />

“Papaz efendi, ne kadar mutlu olduğumun farkında mısınız? Hayır

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!