Kay bet tik le ri miz - TED Ankara Koleji Mezunları Derneği
Kay bet tik le ri miz - TED Ankara Koleji Mezunları Derneği
Kay bet tik le ri miz - TED Ankara Koleji Mezunları Derneği
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ir hanım… Her derse ayrı bir Bey veya Hanım; iş çığırından<br />
çıkmıştı ama hoşumuza gidiyordu, dışarıda: “Ta<strong>ri</strong>hçi beni çok<br />
seviyor” veya “Matema<strong>tik</strong>çiden nefret ediyorum” demek. Diğer<br />
okullardaki<strong>le</strong>r şaşkın dinliyorlardı. Onlarda bir hoca vardı iyiyse<br />
iyi, kötüyse kötüydü. Ama bizde öy<strong>le</strong> mi… Müzikte, düzgün<br />
solfej yapamadığı için, ilkokulda dayak yiyen ilk Türk öğrenci<strong>le</strong>r<br />
Nabi sayesinde bizim aramızdan çıkmıştı. Ayşe Harmankaya<br />
olmasaydı i<strong>le</strong><strong>ri</strong>deki yıllarda Ko<strong>le</strong>j, edebiyat bölümünden<br />
mezun veremezdi. Onun sayesinde biz<strong>le</strong>r, Oytun ve ben matema<strong>tik</strong>ten<br />
nefret edip edebiyatçı olduk ve bu arada cetvel deni<strong>le</strong>n<br />
a<strong>le</strong>tin ölçmekten çok<br />
avuç içi kızartılmasında<br />
kullanıldığını da öğrendik.<br />
Zekai Pişkin, Umur<br />
Büktaş, Teoman Germiyanlıgil,<br />
Turgut Güdüllüoğlu,<br />
Ekin Şahin, Hayati<br />
Özkan ve Kemal Çavuşoğlu<br />
nasılsa matematiği<br />
öğrenmeyi başardılar.<br />
Öy<strong>le</strong> olduk… Böy<strong>le</strong><br />
olduk… Sonunda ilkokuldan<br />
mezun olduk.<br />
Babama üstü kapalı olarak<br />
ilk resti o zaman çektim, diplomamı götürüp:<br />
“Baba ben artık mahal<strong>le</strong> bekçisi, polis<br />
veya kapıcı olabili<strong>ri</strong>m” değil mi diye gözdağı<br />
vermiştim. Babam iyi döverdi, o gün dövmedi<br />
mesajı almıştı herhalde…<br />
Başınızı şişirdim… Ertesi yıl bizi ortaokula<br />
almadılar 1950-51. “Hazırlık okuyacaksınız”<br />
dedi<strong>le</strong>r. Formalar mecbu<strong>ri</strong> kılındı. Göğsümüzde<br />
“<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Maa<strong>ri</strong>f Ko<strong>le</strong>ji” yazılı armalar<br />
bulunacaktı. Ceket<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> bizim mavi, lisenin<br />
lacivert olacaktı. Veee hepsi aynı yerden alınacaktı.<br />
Ko<strong>le</strong>j olmak çok kolay değilmiş evcek<br />
anlamaya başlıyorduk. Okul “Bat Man” cüppeli<br />
öğretmen<strong>le</strong>r<strong>le</strong> doldu, ama Mr. Sherwood yoktu. Mr. Browning<br />
görevinin başında idi ve otuz küsur yıl, kırka yakın, belki daha<br />
fazla (biliyorsunuz her türlü hesap beni yorar) biz<strong>le</strong>re “Mr.<br />
Brown is at the sea-side” ı öğretti. Allah razı olsun.<br />
Hayatımız tamamen değişmişti. Bütün öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
yabancı idi, edebiyat öğretmeni<strong>miz</strong> Sabahat Hanım ha<strong>ri</strong>ç. Eğitilme<strong>miz</strong><br />
anlaşılan bayağı güç bir işti, dışarıdan bakıldığında,<br />
çünkü her gün ismini bilmediği<strong>miz</strong> cezalar yağıyordu hepi<strong>miz</strong>in<br />
kafasına. “Get busy!”, “Shut-up!”, “fold your hands on your<br />
desk!” ilk bağışıklık kazandığımız feryatlardı. Kemal Çavuşoğlu,<br />
henüz örf ve adet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in kendisini tam olarak sıyıramadığı<br />
için feryatları Türkçe algılayıp ona göre tepki<strong>le</strong>r ve<strong>ri</strong>yordu. Mr.<br />
Carlini’nin “Shut-up!” diye haykırması Kemal’in: “Olsa da<br />
içsek” temennisi i<strong>le</strong> kahkaha tufanına dönüşüyordu veya “Get<br />
busy!” narasına yine Kemal’in büyük bir safiyet<strong>le</strong>: “ Ne bezi, ne<br />
bezi?” demesi hepi<strong>miz</strong>in “Conjugation” cezası alması i<strong>le</strong><br />
sonuçlanıyordu. O kadar çok fiil çekimi cezası alıp “Go” fiilini<br />
çek<strong>tik</strong> ki Turgut’un ismi otoma<strong>tik</strong>man “To Go”ya dönüştü ve<br />
bizim dünyamız<br />
uzun yıllar öy<strong>le</strong> kaldı. Cezalarımız bazı iyi ai<strong>le</strong> çocuklarının<br />
geçim kaynağı olmuştu. Sabahlara kadar yazıp bitiremediği<strong>miz</strong><br />
cezaların bir kısmını, müstesna öğrenci olmaları nedeni i<strong>le</strong><br />
hiç ceza almayan Ömer İnanç, Birol Aygün gibi tip<strong>le</strong>rden, ufak<br />
bir ücret mukabili temini<strong>miz</strong> mümkündü. Hatta Birol her ihtima<strong>le</strong><br />
karşı bir miktar önceden hazırlayıp geti<strong>ri</strong>rdi ki öğ<strong>le</strong> teneffüs<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />
rahat oynayabilsin… Alıcı nasıl olsa her zaman mevcuttu.<br />
Kontrol Karnesi nedir bilir misiniz? Kontrol Karnesi hayatımıza<br />
birden bire gi<strong>ri</strong>veren çok amaçlı bir kitapçıktı. Esas görevi<br />
bizi ve veli<strong>miz</strong>i okuldaki durumumuzdan<br />
haberdar etmekti. Sözlü, yazılı ve ödev notlarımız<br />
bu karneye kaydedilir ve ay sonunda<br />
mutlak surette veli<strong>miz</strong>in imzası istenirdi.<br />
Oysa yaygın kullanılış şekli teneffüs<strong>le</strong>rde<br />
ping pong raketi olmak ve tren<strong>le</strong>rde bize<br />
indi<strong>ri</strong>m sağlamaktı. Tren<strong>le</strong>rde kontrol esnasında<br />
olumsuz notlarımızın da kondüktör<br />
tarafından görülüyor olması Zekayi’yi pe<strong>ri</strong>şan<br />
ediyordu. Bütün gi<strong>ri</strong>şim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne rağmen<br />
idare kendisine ayrıca bir hüviyet vermeyi<br />
reddettiği için Muhsin Bey’in kapısında yere<br />
çöküp ağlaması isminin “Hassas”a çıkmasına<br />
sebep olmuştu.<br />
Allah ömür versin<br />
hala aynı hassasiyeti<br />
devam eder.<br />
Yenilik<strong>le</strong>r bunlarla<br />
sınırlı değildi. Okula<br />
bir spor salonu ve<br />
kütüphane yapıldı<br />
ancak hepi<strong>miz</strong>i mutlu<br />
eden kütüphaneden<br />
ziyade kütüphaneci<strong>miz</strong>in<br />
varlığı idi.<br />
Okuma, yazmayı bilmeyen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
bi<strong>le</strong><br />
kütüphaneden kitap alır oldu. “Kittap gibbi!” övgüsü dili<strong>miz</strong>e<br />
dolanmıştı. Tabii sadece okuma zevki<strong>miz</strong> değil spor aşkımız<br />
da körük<strong>le</strong>ndi. Ko<strong>le</strong>j bir çırpıda okur, yazar olmakla kalmadı,<br />
sporda da i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>meye başladı. Kapalı salonumuz sayesinde<br />
basket, vo<strong>le</strong>ybol, hentbol hatta futbolda bi<strong>le</strong> bir kıpırdanış<br />
oldu. Yoksa yatılıların hayatı çok yeknesak kalacaktı. Okul sonrası<br />
biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> tel örgü<strong>le</strong><strong>ri</strong>n ardından taşlar atarak uğurladıktan<br />
sonra etüde kadar yapacak hiçbir şey<strong>le</strong><strong>ri</strong> yoktu. Saklambaç<br />
oynarlardı ve hiç bilmediği İngilizcenin etkisi altındaki Sezgincik<br />
(Dedeoğlu) ebeyi sobe<strong>le</strong>rken bi<strong>le</strong> feryat figan “Yes sir that’s<br />
my baby”i söy<strong>le</strong>rdi.<br />
Esasında benim hayatım da onlarınkinden farklı değildi.<br />
Ders çalışmayı sevmezdim, zaten cezaları yazmaktan bırakın<br />
ders çalışmayı uyumaya bi<strong>le</strong> vaktim olmazdı. Şişman bir<br />
çocuktum. Birol i<strong>le</strong> Ömer İnanç’a para yetiştirebilmek için ders<br />
aralarında misket oynardım. Üç bilye 10 kuruş. Benim hayatım<br />
da çok monotondu Güneş Tecelli’yi yarışırken görene kadar.<br />
Yatılılar Ko<strong>le</strong>jin katıldığı her müsabakaya sadakat<strong>le</strong> gider<strong>le</strong>rdi.<br />
33<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r