31.08.2013 Views

Begmyrat Gerey - Turuz.info

Begmyrat Gerey - Turuz.info

Begmyrat Gerey - Turuz.info

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

akımdan, soy üyeleri ata ruhlarını kutlayarak onlar adına yanan soy “od”unu söndürmemeye<br />

çalışmışlardır.<br />

3.4. Naturizm: Animizmin temelindeki postüla, dinin hiç olmazsa kökçe, hiçbir fiziksel gerçekliği<br />

göstermediğidir. Ama Max Müller, karşıt bir ilkeyle işe girişir. Ona göre, dinin, bütün otoritesini<br />

aldığı bir deneye dayandığı bir aksiyondur. Müllere göre “din” eger, “bilincimizin yasaya uygun bir<br />

öğesi olarak yerini alacaksa, diğer bütün bilgiler gibi duyulur deneyle başlanmalıdır. Gerçekten Max<br />

Müller ve diğer Sanskritçe araştırıcıları, dinin kaynağını bir başka doğrultuda, dış doğanın insan<br />

üzerindeki etkisinde aramışlardır.<br />

Tanrıların adları genellikle, ya hâlâ kullanılan cins adlar veya orijinal anlamı bulunabilecek<br />

önceden cins olan kelimelerdir. Bunların her ikisi de ana doğa olaylarını gösterir. Örneğin<br />

Hindistan’ın ana tanrılarından birinin adı olan “Agni” kökçe duygularımızla algılandığı şekilde ve<br />

herhangi bir mitolojik ekleme olmaksızın yalnız maddî ateş olayını göstermiştir. Bu ve buna benzer<br />

olaylar, bu toplumlarda doğanın biçim ve güçlerinin, dinsel duygunun kendisini bağladığı ilk objeler,<br />

tanıştırılacak ilk nesneler olduğunu göstermektedir.<br />

Müller “ilk bakışta” der, “doğadan daha az doğal hiçbir şey yoktur. Doğa en büyük sürpriz, bir<br />

korku, bir şaşkınlık, bir durağan mucizedir ve süreklilik, değişmezlik ve düzenli olarak tekrarlanmaları<br />

yüzündendir ki bu durağan mucizenin belli görünüşleri, önceden sezebilirlik, olağanlık, anlaşabilirlik<br />

anlamında doğal sayılmıştır. İlk zamanlardan başlayarak dinsel düşünce ve dili doğuran, bu geniş<br />

sürpriz, korku, şaşkınlık, mucize alanı, birbirinden ayrı olarak bilinmeyen, başka bir ifade ile sonludan<br />

ayrı olarak sonsuzdur.” Bu sonsuzun duyumlanmasından din çıkmıştır.<br />

Bununla birlikte, gerçekte din, ancak bu doğal güçler, artık zihinde soyut bir biçimde<br />

gösterilmedikleri zaman kurulur. Bu güçlerin, kişisel etmenler, yaşayan ve düşünen varlıklar, tinsel<br />

güçler ve tanrılara dönüşmesi gerekir. Max Müller’e göre, düşünce üzerine yaptığı etkiyle bu biçim<br />

değişimini doğuran dildir.<br />

Kendisinden kullandığımız bütün kelimelerin çıktığı ve bütün Hint-Avrupa dillerinin<br />

temelinde bulunan “kök” ler, iki belirgin karakteristik gösterir. Önce, kökler geneldir, yani, özel nesne<br />

ve bireyleri değil, tipleri hatta aşırı genellikteki tipleri gösterir. İkinci olarak, bunların karşılık olduğu<br />

tipler, obje tipleri değil, eylem tipleridir. Bunlar, canlı varlıklarda, özellikle insanlarda görülen en<br />

genel eylem biçimlerini gösterirler.<br />

İşte kökenleri yüzünden, bu kelimeler, doğa güçlerini, ancak insan eylemlerine en yakın<br />

görünen belirtileriyle gösterebilirler. Örneğin, güneş, boşlukta altın oklar atan “bir şey” olarak<br />

adlandırılmıştır. Ama, doğal olaylar, bu şekilde insan eylemleriyle karşılaştırıldığından, onların<br />

bağlandığı bu “şey” zorunlu olarak az çok insanlara benzeyen kişisel etmenler biçiminde anlaşılmıştır.<br />

Böylece dil, duyulara açık olan maddî dünya üstüne, hiçten yaratılan ve fiziksel olguların<br />

nedenleri sayılan tinsel varlıklardan meydana gelen yeni bir dünya koymuştur.<br />

Bir kere bulunduktan sonra, tinsel dünyayı gösteren kelimeler, sınırsız genişleme gücü<br />

kazanmış, böylece bir pantheon, bir tanrılar hiyerarşisi yaratabilmiştir. İnsanın kendi ruhu, fikri ikinci<br />

dereceden bir gelişmedir ve atalara tapınma dini, daha önemli olan doğaya tapınmanın bir<br />

yansımasıdır.<br />

Bu üç teorinin dayanağını ve içeriğini meydana getiren inanç ve pratiklerin, birbirine karşıt<br />

ve ayrı ayrı dinin kaynağını açıklayan sistemler olmaktan çok, -hiç olmazsa Türklerin dinleri söz<br />

konusu olduğunda- birbirini izleyen dinsel gelişme dönemleri olduğu düşünülebilir.” [46]<br />

3.5. Şamanizm<br />

Türklerin dinsel evrimlerini belirledikten sonra, totemizm, animizm ve naturizm öğelerinin<br />

bir bileşimi olan şamanizm inanç ve pratikleri üzerine durmak yerinde olacaktır. Eski Türklerde bir ve<br />

büyük Tanrı hakkında açık bir inanç ve anlayışın bulunup bulunmadığı kesinlikle bilinmemektedir.<br />

Çin kaynaklarının belirlediğine göre Orta Asya’da devlet kuran sülâlelerin hepsinde Gök tanrı kültüne<br />

rastlanmaktadır. Göktürk yazıtlarından VI. ve VII. yüzyıllarda, Gök tanrı hakkındaki inançların<br />

gelişmiş olduğu, “Tanrı” adının tek başına, başka tanrılarla karıştırılmadan söylendiği anlaşılmaktadır.<br />

Bununla birlikte Göktürk ve Uygur hakanlığı döneminde, maddî bir varlık olarak tasarlanan, Gök’le<br />

onun sahibi olan ruh birbirinden ayrılmamış olsa gerekir. Kaşgarlı Mahmut’un “Tengri” sözcüğünü<br />

açıklarken ” kâfirler göğe tengri derler, yine bu adamlar büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi, gözlerine<br />

ulu görünen her şeye tengri derler. Bu yüzden bu gibi şeylere yükünürler (tapınırlar)” demesi, Eski

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!