01.01.2016 Views

golge-derg-ocak-2016sy-100

golge-derg-ocak-2016sy-100

golge-derg-ocak-2016sy-100

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Öykü: Utku TÖNEL<br />

Öykü<br />

Endişenin Soluk Gölgesi<br />

I. Kim Var Orada?<br />

kızarmıştı bilet), uzaklar, ulular, uluyanlar, unutanlar<br />

Kim var orada? Bir yanıt aramak için içine<br />

ve umutsuzluk. Bir ışık olmadan içinde bir şeyler<br />

döndü. Acı kahve karası gözleri artık önünden akıp<br />

aramanın çaresizliği avuçlarını terletiyordu. Hayatta<br />

ne yapıyordu? Bu hep yanıtlamaktan kaçındığı bir<br />

giden kentin soluk, soluksuz siluetini görmüyor,<br />

soruydu. Öyle ki, bunu bir kariyer olarak seçmiş<br />

içinde, çalışan kadın modeli saçlarının örttüğü<br />

olsaydı bir ermiş olabilirdi. İlkokula başlamadan<br />

kafatasının derinliklerinde, iki kulağının arasında,<br />

hemen önce, yetişkinlerin sigara dumanı ve<br />

inceden bir bağ ile göğsüne inen ve cesur olduğu<br />

siyasetle puslanmış tepelerinden aşağıya, yere<br />

zamanlarda daha aşağılara uzanmaya hevesli<br />

doğru büyüyünce ne olacaksın sorularını utangaç<br />

bir ben'in izini sürüyordu. Terk edilmiş umutların<br />

gülümsemesiyle bastırmayı öğrenmişti, yüzüne<br />

şantiyelerinden yükselen, gündeliğin ve sıradanlığın<br />

çarpan kötü kokuyu savuşturmak istercesine<br />

sağanağıyla pas tutmuş demir filizleri, (bunlara<br />

büyüyünce sigara içmeyeceğim demişti. Şimdi, iki<br />

dokunmak ölmeye eşti) eski yazların ıhlamur<br />

günde bir paket bitiriyordu. Zamanın hilesi sana<br />

kokusu, sahilde yenen dondurmanın -henüz daha<br />

hissettirmeden akıp gitmesinde ve işleri kendi<br />

Sesleri duymaya başlamamıştı- soğuk, buruk ama<br />

istediği yola sokmasındaydı. Sen sadece sana biçilen<br />

ferah tadı, güneşin teninde bıraktığı izlerin hatırası,<br />

rolü üstleniyordun. Sigara tiryakiliği. En azından<br />

gitmiş olanlar için kazılan açık mezarların soğukluğu,<br />

başlangıçta güzeldi, bir baş dönmesi, bir hafifleme<br />

-ki göründükleri biçime aldanmamalı insan, içine<br />

hissi veriyordu. İkinci yıldan sonra ise sadece maddi<br />

uzanmayagörün; karanlık, yalnızlık ve okyanusun<br />

bir külfete indirgenmişti. İlk gençlik yıllarında ise<br />

fersah fersah dibinden çıkarılmış bir sessizlik örter<br />

bu soru resmi bir hal almış ve boşluk doldurmalı,<br />

üstünü, toprağı, yıllarca kavuşamadığın kardeşin<br />

karalamalı bir sırat köprüsüne dönüşmüştü.<br />

gibi kucaklarsın, çünkü toprak huzurdur- evin üç<br />

Yumuşak uçlu bir dünya değildi karşısındaki.<br />

köşesine dağılmış hesap cüzdanlarının üzerine<br />

Yanlışların izini her zaman maaş bordrosunda<br />

karalanan yanlış aritmetik hesapları, geçen ayın<br />

görebilirdi, ya da oturmaya gücünün yetmediği<br />

elektrik, su, telefon faturaları (telefonu hali kullanıyor<br />

semtlerin önünden geçişinde. Nikâh memurunun<br />

muydu?) üzeri çizilmiş gelecek planlarının buruşmuş<br />

kendisine sorduğu soru ise hayatta ne yapacağıyla<br />

müsveddeleri -bunları hatırlamak bile acıydıilgili<br />

değildi, sadece evet demek düşüyordu; EVET.<br />

dokunan ellerin terli avuç içlerinin heyecanlandıran<br />

Burada hayata haksızlık yapmak olmazdı çünkü<br />

sıcaklığı, sekiz yıldır her sabah içtiği sigaranın<br />

kocasına hayatım demeyi kendi istemişti. Hayatı,<br />

dilindeki izi, ezberlenmiş yollar, hatırlamak<br />

yorgun gözlerle dünyayı süzen ve bilinmez bir<br />

istemediği, hatırı sayılmayan ve hatırası olmayan<br />

sakinlikle düşüncelere dalan genç bir adamdı. Hep<br />

ama bir türlü yerinden kıpırdamayan kimselerin<br />

yalnızdı, hep yanlıştı S. Bir gün yanlışlıkla yalnız<br />

yüzündeki tiksindirici ifade, utançlar (yüzü<br />

bırakıp gitti. Hayatından geriye kalanları toparlayıp<br />

başka bir kente taşınmayı denemişti. Kırılabilecekleri<br />

kurulara istifleyip doksan model bir kamyonetin<br />

kasasına yüklediğinde içinden bir şeyler akıp gitti.<br />

Neyin kırılabileceğini doğru hesaplayamamıştı.<br />

Hiç kullanılmamış bir çift bebek patiği olacaktı bir<br />

yerlerde. Bulamadı. Ya da, bilerek geride bıraktı.<br />

Evlerinin bir sonraki sakinlerine buruk bir hatıra.<br />

Gelişinin ikinci yıldönümünde sigaraya başlamıştı<br />

-kutlama niyetine. Neyi kutluyordu? Hayatta<br />

yapamadıklarını. Hayatta yapmam dediği ne varsa<br />

hepsini yapıyordu şimdi, bir bir. Kim derdi ki gün<br />

gelecek Işıl, sabahın kara köründe, dünden kalma<br />

yorgunluk, ağız ve iş günü kokusuyla ağırlaşmış,<br />

uykusuzluk ve olağanlıkla tıka basa dolu bir belediye<br />

otobüsünde, birilerinin geçkin annelerinin, hayırsız<br />

kocalarının ve ah canım evlatlarının arasında içinde<br />

bir ışık, umut, soluk, bir hayat arayacaktı.<br />

Günlerden Çarşamba'ydı. Diğer tüm<br />

Çarşambalar gibi boktandı, ortadaydı. Hafta<br />

sonunun yapay ümidi henüz ufukta görünmüyordu<br />

ve tüm sorular yanıtsızdı: nereye gidilecekti,<br />

ne yenilecek, hangi film görülecek ve limonata<br />

mı yoksa şarap mı içilecekti. Bu sorular şimdilik<br />

bekleyebilirdi. Yüzündeki hüzünlü ifade dünyaya<br />

dağılmış genetik mirasının bir ürünü müydü<br />

yoksa yıllar geçtikçe kaşlarının uçları biraz daha<br />

mı düşmüş, gözlerindeki karanlık biraz daha mı<br />

siyaha çalmıştı? Saçlarının siyahı yüzüne gözüne<br />

mi bulaşıyordu, yoksa yüzünü gizlemek istercesine<br />

saçları git gide biraz daha önüne mi düşüyordu?<br />

Eski fotoğraflara bakmak icap ediyordu. Fotoğraflar,<br />

diye düşündü. Bir insanın hayatını içinde yer<br />

aldığı fotoğraflarda özetlemek mümkün olsaydı...<br />

bir hayatı olup olmadığını hesaplamaya çalıştı.<br />

İçeriden bir itiraz yükseldi: hayat görülemeyen<br />

ayrıntılarda saklı değil miydi? Resmedilemeyen,<br />

anlatılamayan, belli belirsiz duyulan, gözden uzak,<br />

yalnızca tende duyulan titrek, cılız bir his. Bir ürperti.<br />

En son ne zaman fotoğraf çektirmişti? Hatırlıyordu.<br />

Bir akşamüstü, kalabalık bir grup. Yanında oturan<br />

bir Rezzan ya da Gülten. Karşıda Nasır. Kendisini<br />

beğendiğini biliyordu. Göz ucuyla, kadehinin<br />

ardından, ekmeği uzatışından... Peki, şuradakini<br />

nereden tanıyordu? Damağında nereden geldiğini<br />

bilmediği bir limon ekşisi, kaçamak bakışlar, çatal<br />

bıçak sesleri, karşıdakilerden alışılmadık sorular,<br />

geçiştirme cevaplar, karanlığa çalan bir ortam.<br />

Seslerde hafif bir çakırkeyiflik, kabaran güdüler<br />

ve bitmek bilmez bir sıvı akışı. Havada garip bir<br />

his asılı. Sabaha karşı boş bir apartman dairesine<br />

girmek gibi. Kulaklarda bir uğultu. Başını öne eğiyor,<br />

zonk, zonk... Nefes alamıyor gibi oldu. Yanındaki<br />

Denizlerden biri elini tutuyor... İyi misin canım? Biri<br />

bir yerlerden bir makine çıkarıyor. Gülümsemeler<br />

ışığa duyarlı plastiğe işlenirken hafızalarda yeni<br />

anılara biraz daha yer açılıyor. Evde, tozunu almayı<br />

bırakmak istediği o rafta zamana inat gülüyor. Biri<br />

şu an fotoğrafını çekse yüzündeki ifade ne olurdu?<br />

Kulaklarındaki uğultuyu ilk kez o zaman<br />

duymuştu. Başlangıçta cılızdı; dipte, derinlerde<br />

çalışan dizel bir motor gibi boğuktu ve duymak<br />

için iyice odaklanmak gerekiyordu. RRRRR. Yalnızca<br />

yatakta, duşta ya da uyanmadan hemen önce<br />

bir anlığına işitilebiliyordu. Fazla önemsemedi.<br />

Yaşlanıyor muydu? O gün tanıştığı bir Gökçe<br />

çantasından bir aspirin çıkarıp vermiş ve sesi bir<br />

nebze bastırmış, akşamın gürültüsünün etrafını<br />

yeniden sarmasına izin vermişti. Sonra, hafta sonu<br />

rehavetinin herkesin üzerine çöktüğü bir Cuma<br />

akşamüstü, iş çıkışı, kahvesini yudumlarken geri<br />

gelmişti. Elindeki <strong>derg</strong>iyi masaya bıraktı. Sigarasının<br />

külü kâğıda düşmüş, kapaktaki genç kadının<br />

göğsünde bir yanık izi bırakıyordu. Telaşla parmağını<br />

yanığa bastırdı. Hayatta olduğunu tekrar hatırladı.<br />

işaret parmağının ucunu küçük, kalın dudakları<br />

arasına alıp, doğmamış bebeğini, ya da ilk sevgilisini<br />

öper gibi ürkekçe öptü. Artık yanında taşıdığı<br />

aspirinlerden bir tanesini soğuk kahvesine karık edip<br />

178 179

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!