Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
“Ona zarar verdin mi?”<br />
‘Ona dokundun mu?’ demeye dilim<br />
varmamıştı, ben bile o kadar iyi bir poker oyuncusu<br />
değildim. Hem maalesef cevabı çok iyi biliyordum.<br />
“Hayır,” diyerek Alaz’ın arkasından içeri girdi<br />
Mârid. “Ama bir daha bana karşı gelirsen ikinize de<br />
zarar vereceğimden emin olabilirsin.”<br />
Kapıyı arkasından kapatarak odanın ortasına<br />
doğru ilerledi. Alaz’sa bir köşeye sinmiş, konuşmadan<br />
duruyordu. Zihnine dokunmaya çalıştım ama tüm<br />
iletişim kanalları kapalıydı. Beni zihninden bile<br />
atmıştı. Bir an kendime engel olamadım, “Bu gece<br />
benim için söyleyecek bir şarkın yok mu, denizkızı?”<br />
Sevgilim boş bakışlarla baktı bana, maviyeşil<br />
hareli gözlerinde buruk bir ifade vardı. Sanki<br />
kandırılan, tuzağa düşürülen ben değildim de oydu.<br />
Eh, başarılı olursam öyle olacaktı.<br />
“Gevezeliği kes! Her şey tamam mı?”<br />
İzbandut iblis Alaz’ın önüne geçerek<br />
karşımda dikildi. İlk gördüğüm andan beri ondan<br />
hoşlanmamıştım, hatta bayağı gıcık olmuştum<br />
ve şimdi nedenini çok iyi anlıyordum. Tek<br />
anlayamadığım, Alaz’ın bu herifte ne bulduğuydu.<br />
Bende olmayıp onda olan şey neydi? Pardon,<br />
sorumu geri alıyorum sayın yargıç.<br />
“Tamam, hazırız.”<br />
Cin kızıl gözlerini dikkatle üzerimde<br />
gezdirerek bir açığımı aradı. Ona bu fırsatı vermedim<br />
elbette. Beton grisi gözlerim hissettiğim öfke ve<br />
tiksintiyi dışarıya sızdırmıyordu. Sonuçta ne kadar<br />
kızarsam kızayım herifi dövecek halim yoktu. Hayır,<br />
onun işini kendi yöntemlerimle bitirecektim.<br />
“Bir de ben bakayım o zaman,” dedi<br />
köpekbalığı müsveddesi ve sivri dişlerini gösteren<br />
bir sırıtışla elimi yakaladı. Avucumun içine işlediği<br />
silik “m” harfini inceliyordu; büyülü mühür Mami<br />
Wata’nın sayesinde etkisini yitirmişti. Başka bir<br />
deyişle, bana taktığı elektrikli tasmanın kumandası<br />
bozulmuştu, haliyle iblis de bozuktu.<br />
“Hiç rahat duramıyorsun, değil mi gölgecik?!”<br />
İşte bunu yapmamalıydı. Alaz’ın bana<br />
seslendiği ismi seçmişti özellikle. İçten içe dalgasını<br />
geçiyor, gövde gösterisi yapıyordu aşağılık piç.<br />
Onlara gerçekten ihtiyaç duyduğunuzda şu cin<br />
avcıları nereye kayboluyordu?!<br />
“Bir kaza oldu diyelim,” dedim dişlerimin<br />
arasından. “Merak etme, istediğini alacaksın.”<br />
“Öyle umalım. Yoksa Mr. Sad çok üzülecek ve<br />
o üzüldüğünde neler olacağını tahmin edersin…<br />
Ama önce ufak bir kontrol yapmama ses çıkarmazsın<br />
herhalde. Malum, bu devirde kimseye güven<br />
olmuyor.”<br />
Göz kırparak arkasını döndü. Midemi<br />
bulandırıyordu; ikisi de. Kahve sehpasının yanında<br />
sessizce oturan Alaz’a bakamıyordum. Ne zaman<br />
göz göze gelsek çığlık atmak istiyordum. Bakışlarımı<br />
odanın içinde dolanan Mârid’e diktim. Etrafı<br />
kontrol ediyordu. Yaptığım hazırlıkların ve odanın<br />
gücünün farkındaydı; sadece bunun kendisine karşı<br />
yapılmadığından emin olmaya çalışıyordu. Haliyle<br />
hiçbir şey bulamadı, sonuçta amatör değildim.<br />
Tatmin olunca yüzünde memnun bir ifadeyle gelip<br />
karşımda durdu.<br />
“İlginç bir yer seçmişsin?”<br />
“İş ilginç olunca, haliyle...”<br />
“Güzel. Başla o zaman.”<br />
“Dur biraz, bir şey unutmadın mı?”<br />
Kaşlarını çatarak kızıl gözlerini Alaz’a çevirdi.<br />
“Sanmıyorum, kız arkadaşın burada ve sağlam. Ben<br />
sözümü tutarım.”<br />
“Peki ya Yüzüncü Ad?”<br />
“Şey…” Etten bedeninin içinde rahatsızca<br />
kıpırdanarak kollarını önünde kavuşturdu.<br />
“Sorumsuz tutumun nedeniyle patronum onu<br />
seninle paylaşmakta biraz kararsız kaldı, takdir<br />
edersin ki. Korkarım canını ve küçük sevgilini<br />
kurtarmakla yetinmek zorunda kalacaksın. Şimdi<br />
ben fikrimi değiştirmeden işe koyul. Hadi!”<br />
Bunu tahmin ediyordum zaten. Baştan<br />
beri hepsi yalandı; Yüzüncü Ad onlarda değildi,<br />
hiç var olmuş muydu ondan bile kuşkuluydum.<br />
Artık umurumda da değildi. Mârid’i daha fazla<br />
bekletmeden cin taşının olduğu güç merkezine<br />
doğru yürüdüm. Cebimdeki kağıt parçasını çıkardım;<br />
üzerinde iblisin el yazısıyla “Zinparhükan” yazıyordu.<br />
Takım elbiseli cehennem tazısının benden istediği<br />
buydu ama çok daha fazlasını alacaktı.<br />
Kağıdı ona göstererek gülümsedim, salak<br />
salak kafa salladı. Onun baktığı tarafta “cinlerin<br />
korktuğu şey”, göremediği diğer yüzündeyse başka<br />
bir isim vardı. Mârid’in “asıl korkman gereken kişi”<br />
diyerek beni tehdit ettiği patronu, Bay-Üzülmekten-<br />
Hiç-Hoşlanmaz, nam-ı diğer Mr. Sad. Gerçekten<br />
böyle biri var mı, yok mu birazdan hep birlikte<br />
öğrenecektik.<br />
Kadim dildeki sözcükleri söylemeye<br />
başlayarak merkezin kenarında durdum. Cin<br />
dilinin en eski lehçesini kullanıyordum ama formül<br />
tamamen bana aitti. Elimdeki kağıdı cin taşının<br />
üzerine koymuştum; avucumu kağıda, dolayısıyla<br />
taşa iyice bastırıyordum. Bu iş için özellikle “m”<br />
harfinin olduğu elimi seçmiştim, aradaki bağ<br />
önemliydi. Sesimi yükseltirken bu kez araya Aramice<br />
kelimeler karıştırmaya başladım. Biraz bu dünyadan,<br />
biraz bizimkinden; işin sırrı buydu. Avucumdan<br />
yayılan sıcaklık önce kağıdı, sonra parlayan taşı<br />
yakmaya başladı. Duvarlara çizdiğim sembollerle<br />
harflerin canlanmaya başladığını hissediyordum.<br />
Aynı şekilde güç merkezini çevreleyen şekiller<br />
de hareketlenmişti. Havalandırma boşluğundaki<br />
fısıltılar çığlığa dönüştü. Odadaki her şey sarsılıyor<br />
ve yaptığım büyüye yanıt veriyordu. Elimi yavaşça<br />
kağıtla taşın üzerinden kaldırıp geri çekildim.<br />
Eskiden avucumun içinde olan silik “m” harfi<br />
kağıda geçmiş, diğer harflerle karışmıştı. 1408’in<br />
de katkısıyla duvarlardan, tavandan, yerden ve<br />
eşyalardan akan enerji kısa sürede güç merkezinin<br />
içini doldurarak kapkara bir hortumun oluşmasını<br />
sağladı.<br />
Büyü işe yaramış, iki dünya arasındaki kapı<br />
aralanmıştı. Ancak hortumun enerjisini çektiği tek<br />
şey oda değildi; vaktinde çekilmiş olmama rağmen<br />
güç merkezi benden de besleniyordu. Dizlerimin<br />
üzerine çöktüm, yerden destek alarak dayanmaya<br />
çalıştım ama bu çok zordu. Uğultuyla dönüp duran<br />
kara dumandan korunmak için başımı odanın<br />
diğer tarafına çevirdim. Kızıl gözlü ifrit heyecanlı<br />
bakışlarını girdaba dikmişti. Arkasında, sandalyeye<br />
oturup kalmış olan Alaz ise bana bakıyordu, güzel<br />
gözleri korku ve şaşkınlıkla açılmıştı. Beni daha önce<br />
hiç iş başında görmemişti. Acaba beni gerçekten hiç<br />
görmüş müydü ki?<br />
“İstediğin bu muydu?” dedim zihnimin<br />
içinden fısıldayarak. Beni duyuyor muydu<br />
bilmiyordum. “Eğer gelip benden isteseydin zaten<br />
yapardım… Senin için her şeyi yapardım.”<br />
Yapmıştım da. Hortum hızını keserken<br />
kara duman dağılmaya başladı. Uğultunun yerini<br />
bağırışlar aldı ve güç merkezinin ortasında dikilen<br />
iki karanlık figür ortaya çıktı. “Cinlerin korktuğu<br />
şey” ile ifritin “asıl korkman gereken” dediği şey<br />
aynı anda, aynı yerde belirerek somut birer bedene<br />
büründüler. Daha önce bir seferde iki cini bu boyuta<br />
geçirmeye çalışmamıştım hiç; neredeyse bütün<br />
gücümü kullanmıştım ama başarmıştım.<br />
Biri uzun boylu, açık tenli, siyah saçlı ve<br />
insan görünümündeydi. Siyah takım elbise<br />
giymişti. Kapkara gözleri gecenin içinde parlayan<br />
yıldızlar gibiydi. Diğerinin boyu çok daha uzundu,<br />
tavana değiyordu. İskeleti andıran ince, bembeyaz<br />
vücudu çıplaktı. Eklemleri insan anatomisine göre<br />
ters yönlere dönüktü. Kilden yapılma bir maskeyi<br />
andıran yüzündeki derin göz çukurları boştu ve<br />
içerisindeki karanlık tüm dünyayı yutabilirdi.<br />
Gelen cinlerin biri Mr. Sad olmalıydı; fakat<br />
diğeri bana sipariş edilen Zinparhükan değildi.<br />
“Cinlerin korktuğu şey” denmişti bana, ben de bu<br />
özelliği taşıyan herhangi bir cini çekip almıştım öteki<br />
boyuttan. Ama şimdi hangisinin hangisi olduğunu<br />
226 227