01.01.2016 Views

golge-derg-ocak-2016sy-100

golge-derg-ocak-2016sy-100

golge-derg-ocak-2016sy-100

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

“Ona zarar verdin mi?”<br />

‘Ona dokundun mu?’ demeye dilim<br />

varmamıştı, ben bile o kadar iyi bir poker oyuncusu<br />

değildim. Hem maalesef cevabı çok iyi biliyordum.<br />

“Hayır,” diyerek Alaz’ın arkasından içeri girdi<br />

Mârid. “Ama bir daha bana karşı gelirsen ikinize de<br />

zarar vereceğimden emin olabilirsin.”<br />

Kapıyı arkasından kapatarak odanın ortasına<br />

doğru ilerledi. Alaz’sa bir köşeye sinmiş, konuşmadan<br />

duruyordu. Zihnine dokunmaya çalıştım ama tüm<br />

iletişim kanalları kapalıydı. Beni zihninden bile<br />

atmıştı. Bir an kendime engel olamadım, “Bu gece<br />

benim için söyleyecek bir şarkın yok mu, denizkızı?”<br />

Sevgilim boş bakışlarla baktı bana, maviyeşil<br />

hareli gözlerinde buruk bir ifade vardı. Sanki<br />

kandırılan, tuzağa düşürülen ben değildim de oydu.<br />

Eh, başarılı olursam öyle olacaktı.<br />

“Gevezeliği kes! Her şey tamam mı?”<br />

İzbandut iblis Alaz’ın önüne geçerek<br />

karşımda dikildi. İlk gördüğüm andan beri ondan<br />

hoşlanmamıştım, hatta bayağı gıcık olmuştum<br />

ve şimdi nedenini çok iyi anlıyordum. Tek<br />

anlayamadığım, Alaz’ın bu herifte ne bulduğuydu.<br />

Bende olmayıp onda olan şey neydi? Pardon,<br />

sorumu geri alıyorum sayın yargıç.<br />

“Tamam, hazırız.”<br />

Cin kızıl gözlerini dikkatle üzerimde<br />

gezdirerek bir açığımı aradı. Ona bu fırsatı vermedim<br />

elbette. Beton grisi gözlerim hissettiğim öfke ve<br />

tiksintiyi dışarıya sızdırmıyordu. Sonuçta ne kadar<br />

kızarsam kızayım herifi dövecek halim yoktu. Hayır,<br />

onun işini kendi yöntemlerimle bitirecektim.<br />

“Bir de ben bakayım o zaman,” dedi<br />

köpekbalığı müsveddesi ve sivri dişlerini gösteren<br />

bir sırıtışla elimi yakaladı. Avucumun içine işlediği<br />

silik “m” harfini inceliyordu; büyülü mühür Mami<br />

Wata’nın sayesinde etkisini yitirmişti. Başka bir<br />

deyişle, bana taktığı elektrikli tasmanın kumandası<br />

bozulmuştu, haliyle iblis de bozuktu.<br />

“Hiç rahat duramıyorsun, değil mi gölgecik?!”<br />

İşte bunu yapmamalıydı. Alaz’ın bana<br />

seslendiği ismi seçmişti özellikle. İçten içe dalgasını<br />

geçiyor, gövde gösterisi yapıyordu aşağılık piç.<br />

Onlara gerçekten ihtiyaç duyduğunuzda şu cin<br />

avcıları nereye kayboluyordu?!<br />

“Bir kaza oldu diyelim,” dedim dişlerimin<br />

arasından. “Merak etme, istediğini alacaksın.”<br />

“Öyle umalım. Yoksa Mr. Sad çok üzülecek ve<br />

o üzüldüğünde neler olacağını tahmin edersin…<br />

Ama önce ufak bir kontrol yapmama ses çıkarmazsın<br />

herhalde. Malum, bu devirde kimseye güven<br />

olmuyor.”<br />

Göz kırparak arkasını döndü. Midemi<br />

bulandırıyordu; ikisi de. Kahve sehpasının yanında<br />

sessizce oturan Alaz’a bakamıyordum. Ne zaman<br />

göz göze gelsek çığlık atmak istiyordum. Bakışlarımı<br />

odanın içinde dolanan Mârid’e diktim. Etrafı<br />

kontrol ediyordu. Yaptığım hazırlıkların ve odanın<br />

gücünün farkındaydı; sadece bunun kendisine karşı<br />

yapılmadığından emin olmaya çalışıyordu. Haliyle<br />

hiçbir şey bulamadı, sonuçta amatör değildim.<br />

Tatmin olunca yüzünde memnun bir ifadeyle gelip<br />

karşımda durdu.<br />

“İlginç bir yer seçmişsin?”<br />

“İş ilginç olunca, haliyle...”<br />

“Güzel. Başla o zaman.”<br />

“Dur biraz, bir şey unutmadın mı?”<br />

Kaşlarını çatarak kızıl gözlerini Alaz’a çevirdi.<br />

“Sanmıyorum, kız arkadaşın burada ve sağlam. Ben<br />

sözümü tutarım.”<br />

“Peki ya Yüzüncü Ad?”<br />

“Şey…” Etten bedeninin içinde rahatsızca<br />

kıpırdanarak kollarını önünde kavuşturdu.<br />

“Sorumsuz tutumun nedeniyle patronum onu<br />

seninle paylaşmakta biraz kararsız kaldı, takdir<br />

edersin ki. Korkarım canını ve küçük sevgilini<br />

kurtarmakla yetinmek zorunda kalacaksın. Şimdi<br />

ben fikrimi değiştirmeden işe koyul. Hadi!”<br />

Bunu tahmin ediyordum zaten. Baştan<br />

beri hepsi yalandı; Yüzüncü Ad onlarda değildi,<br />

hiç var olmuş muydu ondan bile kuşkuluydum.<br />

Artık umurumda da değildi. Mârid’i daha fazla<br />

bekletmeden cin taşının olduğu güç merkezine<br />

doğru yürüdüm. Cebimdeki kağıt parçasını çıkardım;<br />

üzerinde iblisin el yazısıyla “Zinparhükan” yazıyordu.<br />

Takım elbiseli cehennem tazısının benden istediği<br />

buydu ama çok daha fazlasını alacaktı.<br />

Kağıdı ona göstererek gülümsedim, salak<br />

salak kafa salladı. Onun baktığı tarafta “cinlerin<br />

korktuğu şey”, göremediği diğer yüzündeyse başka<br />

bir isim vardı. Mârid’in “asıl korkman gereken kişi”<br />

diyerek beni tehdit ettiği patronu, Bay-Üzülmekten-<br />

Hiç-Hoşlanmaz, nam-ı diğer Mr. Sad. Gerçekten<br />

böyle biri var mı, yok mu birazdan hep birlikte<br />

öğrenecektik.<br />

Kadim dildeki sözcükleri söylemeye<br />

başlayarak merkezin kenarında durdum. Cin<br />

dilinin en eski lehçesini kullanıyordum ama formül<br />

tamamen bana aitti. Elimdeki kağıdı cin taşının<br />

üzerine koymuştum; avucumu kağıda, dolayısıyla<br />

taşa iyice bastırıyordum. Bu iş için özellikle “m”<br />

harfinin olduğu elimi seçmiştim, aradaki bağ<br />

önemliydi. Sesimi yükseltirken bu kez araya Aramice<br />

kelimeler karıştırmaya başladım. Biraz bu dünyadan,<br />

biraz bizimkinden; işin sırrı buydu. Avucumdan<br />

yayılan sıcaklık önce kağıdı, sonra parlayan taşı<br />

yakmaya başladı. Duvarlara çizdiğim sembollerle<br />

harflerin canlanmaya başladığını hissediyordum.<br />

Aynı şekilde güç merkezini çevreleyen şekiller<br />

de hareketlenmişti. Havalandırma boşluğundaki<br />

fısıltılar çığlığa dönüştü. Odadaki her şey sarsılıyor<br />

ve yaptığım büyüye yanıt veriyordu. Elimi yavaşça<br />

kağıtla taşın üzerinden kaldırıp geri çekildim.<br />

Eskiden avucumun içinde olan silik “m” harfi<br />

kağıda geçmiş, diğer harflerle karışmıştı. 1408’in<br />

de katkısıyla duvarlardan, tavandan, yerden ve<br />

eşyalardan akan enerji kısa sürede güç merkezinin<br />

içini doldurarak kapkara bir hortumun oluşmasını<br />

sağladı.<br />

Büyü işe yaramış, iki dünya arasındaki kapı<br />

aralanmıştı. Ancak hortumun enerjisini çektiği tek<br />

şey oda değildi; vaktinde çekilmiş olmama rağmen<br />

güç merkezi benden de besleniyordu. Dizlerimin<br />

üzerine çöktüm, yerden destek alarak dayanmaya<br />

çalıştım ama bu çok zordu. Uğultuyla dönüp duran<br />

kara dumandan korunmak için başımı odanın<br />

diğer tarafına çevirdim. Kızıl gözlü ifrit heyecanlı<br />

bakışlarını girdaba dikmişti. Arkasında, sandalyeye<br />

oturup kalmış olan Alaz ise bana bakıyordu, güzel<br />

gözleri korku ve şaşkınlıkla açılmıştı. Beni daha önce<br />

hiç iş başında görmemişti. Acaba beni gerçekten hiç<br />

görmüş müydü ki?<br />

“İstediğin bu muydu?” dedim zihnimin<br />

içinden fısıldayarak. Beni duyuyor muydu<br />

bilmiyordum. “Eğer gelip benden isteseydin zaten<br />

yapardım… Senin için her şeyi yapardım.”<br />

Yapmıştım da. Hortum hızını keserken<br />

kara duman dağılmaya başladı. Uğultunun yerini<br />

bağırışlar aldı ve güç merkezinin ortasında dikilen<br />

iki karanlık figür ortaya çıktı. “Cinlerin korktuğu<br />

şey” ile ifritin “asıl korkman gereken” dediği şey<br />

aynı anda, aynı yerde belirerek somut birer bedene<br />

büründüler. Daha önce bir seferde iki cini bu boyuta<br />

geçirmeye çalışmamıştım hiç; neredeyse bütün<br />

gücümü kullanmıştım ama başarmıştım.<br />

Biri uzun boylu, açık tenli, siyah saçlı ve<br />

insan görünümündeydi. Siyah takım elbise<br />

giymişti. Kapkara gözleri gecenin içinde parlayan<br />

yıldızlar gibiydi. Diğerinin boyu çok daha uzundu,<br />

tavana değiyordu. İskeleti andıran ince, bembeyaz<br />

vücudu çıplaktı. Eklemleri insan anatomisine göre<br />

ters yönlere dönüktü. Kilden yapılma bir maskeyi<br />

andıran yüzündeki derin göz çukurları boştu ve<br />

içerisindeki karanlık tüm dünyayı yutabilirdi.<br />

Gelen cinlerin biri Mr. Sad olmalıydı; fakat<br />

diğeri bana sipariş edilen Zinparhükan değildi.<br />

“Cinlerin korktuğu şey” denmişti bana, ben de bu<br />

özelliği taşıyan herhangi bir cini çekip almıştım öteki<br />

boyuttan. Ama şimdi hangisinin hangisi olduğunu<br />

226 227

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!