Enver Ziya Karal Osmanlı Tanzimat Dönemi indir - Tarihsuuru.com
Enver Ziya Karal Osmanlı Tanzimat Dönemi indir - Tarihsuuru.com
Enver Ziya Karal Osmanlı Tanzimat Dönemi indir - Tarihsuuru.com
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
yönetimi valilere bırakıldı. Her valinin yanına, bölge kuvvetlerine komuta edecek bir muhafız<br />
ile mal işlerini çevirecek bir defterdar verildi. Bundan başka, Fransa'daki departman<br />
meclisleri örnek alınarak, bazı sancaklarda meclisler kuruldu. Vali veya muhassılın<br />
başkanlığında kurulan bu meclislerde her sınıf halkın cins ve mezhep ayrılığı<br />
düşünülmeksizin bir nispet içinde temsil edilmesi sağlandı. Bu suretle ortaya çıkan yeni<br />
memleket yönetimi sisteminde valinin eskiden hudutsuz gibi görünen görevleri, bir taraftan<br />
muhafız ve defterdarın, diğer taraftan da meclisin görevleriyle çevrilmiş oldu.<br />
Meclis, valilerin yardımcısı olmaktan başka, onların ezici ve haksız işler yapmasını önlemek<br />
gibi bir maksatla da kurulmuştu. Valiler, bölgenin yönetim, mal ve adalet ile ilgili bütün işleri<br />
hakkında meclis tarafından ileri sürülecek düşünceleri dinlemek ve uygulamak zorunda idiler.<br />
Bu yönetim şekli, bütün imparatorlukta aynı zamanda yürürlüğe konamadı. İlkin Rumeli'de<br />
Elviye-i selâse denilen, Yanya, Tırhala ve Manastır vilâyetlerinde, Anadolu'da Diyarbakır ve<br />
Erzurum'da tatbik edildi. Daha sonra da bütün vilâyetlere yaydırıldı.<br />
Devlet otoritesini imparatorluğun her tarafında üstün kılmak gibi maksatla yapılan bu düzen,<br />
birçok itirazlarla karşılandı. Eski rejimden faydalanan zorbalar itiraz edenlerin başında<br />
gelmekte idi. Hristiyan halk, sancak meclislerinde yeter derecede temsil edilmediklerinden<br />
şikâyetçi idiler. Avrupa büyük devletleri de bu şikâyetlerinde Hristiyan halkı desteklemekten<br />
geri kalmıyorlardı. <strong>Osmanlı</strong> hükûmeti, zamanla artacak olan bu şikâyetlerin önüne geçmek<br />
için barış antlaşmasından daha etraflı bir memleket yönetimi idaresi sağlamaya çalıştı.<br />
<strong>Tanzimat</strong>, <strong>Osmanlı</strong> İmparatorluğu'nun Yakınçağlar tarihinde çok önemli yer tutar. Bazı<br />
bilginler, bu hareketi Türk cemiyetinin Batı cemiyetlerine yaklaştırılması yolunda bir<br />
başlangıç olarak alırlar. Hâlbuki <strong>Osmanlı</strong> İmparatorluğu'na Batı dünyasının tesirleri,<br />
<strong>Tanzimat</strong>tan yüzyıl önce, Ahmet III zamanında girmeye başlamıştır. Bu sebeple <strong>Tanzimat</strong>ı,<br />
<strong>Osmanlı</strong> Devleti'nin yenilmesi için yapılan çalışmaların bir başlangıcı olarak değil, fakat bu<br />
çalışmaların bir merhalesi olarak almak daha doğrudur. Bununla beraber, <strong>Tanzimat</strong>tan önce<br />
yer alan yeni düzen hareketleri ile <strong>Tanzimat</strong> arasında karakter bakımından köklü birtakım<br />
farklar vardır. <strong>Tanzimat</strong> öncesi yeni düzen hareketlerinde, Batı tesirlerinin perakende olarak<br />
girdiği ve devlet kurumlarının bazı bölümlerinde, bu tesirlerle ıslahat yapıldığı görülmektedir.<br />
Nitekim Ahmet III devrinde ilk Türk matbaası kurulmuş, fakat bir fetva ile matbaada<br />
basılacak eserlerin cinsi tayin edilerek, dinî kitapların basılmasına müsaade edilmemiştir.<br />
Selim III ve Mahmut II devrinde yapılan geniş ölçülü düzen çalışmalarında ise, ordunun<br />
teknik ve bilim kurullarında, hükûmet organlarının şekillerinde Avrupa usullerine yer<br />
verildiği hâlde, Avrupa'nın Rönesans'tan beri kanun ve hak mefhumlarına vermeye başladığı<br />
yeni değerlere hiçbir önem verilmemiştir. Hâlbuki yeni bir devlet kurmada olduğu gibi, eski<br />
emellere dayanan bir devleti yenileştirmekte de yapılan işin temelini haklar alanındaki<br />
değişiklik tutar. <strong>Tanzimat</strong>tan önceki düzen çalışmalarında, kişi ve devlet haklarında hiçbir<br />
değişiklik yapılmadığı hâlde, <strong>Tanzimat</strong>ın başlıca özelliğini hak alanındaki yeni değerler teşkil<br />
eder.<br />
<strong>Tanzimat</strong>a gelinceye kadar <strong>Osmanlı</strong> İmparatorluğu'nun haklar sistemi, şeriat ile geleneklere<br />
dayanmakta idi. Bu sistem, Tanrı ile hükümdar arasında halkın din ile dünya idaresini<br />
sağladığı için akla değil, inana dayanmakta idi. İnana dayanan bir sistemin zamanın<br />
gerçeklerine göre değişmesi çok güç ve hatta imkânsızdı.<br />
Gülhane hatt-ı hümâyunu, İslâm tebaa ile Hristiyan tebaanın kanun önünde eşitliğini tanıdığı<br />
ve halk ile padişah arasındaki münasebetleri yazılı bir vesika ile belirttiği için, sosyal bir<br />
kontra karakteri kazanmaktadır. Padişah, Gülhane hattındaki prensiplere ve bunlara<br />
dayanacak kanunlara riayet edeceğine yemin etmekle, kutsal yetkileri üstünde bir kuvvet<br />
tanımış oluyordu ki, bu kuvvet kanundur. Bütün Batı devletleri, Tanrı haklarına ve kuvvete<br />
dayanan derebeylik rejiminden krallık rejimine geçerken, tebaaları ile olan münasebetlerini,<br />
çok kere ihtilâller neticesinde, Gülhane hattına benzer yazılı vesikalarla belirtmişlerdi. Batı<br />
tarihlerinde ''Şart'' adı verilen bu vesikaların karakterini ve önemini Mustafa Reşit Paşanın