09.02.2013 Views

Enver Ziya Karal Osmanlı Tanzimat Dönemi indir - Tarihsuuru.com

Enver Ziya Karal Osmanlı Tanzimat Dönemi indir - Tarihsuuru.com

Enver Ziya Karal Osmanlı Tanzimat Dönemi indir - Tarihsuuru.com

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Viyana Kongresi, Napolyon Bonapart'ın altüst ettiği Avrupa haritasını düzene koymak için<br />

toplandığı sıralarda, Rus Çarı Aleksandr, kongre delegelerini Rum davasıyla ilgilendirmek<br />

istedi. Kongre, milliyetçilik düşmanı Meternih'in ve doğuda Rusya'nın genişlemesini daima<br />

endişe ile karşılamış olan İngiltere'nin tesiriyle, bu konu üzerinde görüşmeler yapılmasını<br />

reddetti. Buna rağmen, Rus delegeleri, resmî görüşmelerin dışında, kongre üyelerinin dikkat<br />

nazarını <strong>Osmanlı</strong> İmparatorluğu idaresinde yaşamakta olan Hristiyan halkın durumu üzerine<br />

çekmeye çalıştılar ve bu durum için ''Şark Meselesi'' terimini kullandılar. Terim, kongreden<br />

sonra diplomatlar arasında çok kullanılmaya ve çeşitli manalar kazanmaya başladı. XIX'uncu<br />

yüzyılın ilk yarısında Şark Meselesi, genel olarak, <strong>Osmanlı</strong> İmparatorluğu'nun toprak<br />

bütünlüğünün korunması, aynı asrın ikinci yarısında Türklerin Avrupa'daki topraklarının<br />

paylaşılması, yirminci yüzyılda da imparatorluğun bütün topraklarının bölüşülmesi manasında<br />

kullanıldı. Fakat <strong>Osmanlı</strong> İmparatorluğu'nun iç ve dış siyasetinde buhranlı her olay da<br />

Avrupalılarca Şark Meselesi başlığı altında incelendi. Bu suretli diplomatlar, Şark Meselesi<br />

terimi ile bir hâl ve istikbal durumunu anlarken, Avrupa tarihçileri de aynı terimi geçmiş<br />

zamanlardaki Türk-Avrupa münasebetlerini açıklamak için kullandılar. Böylece Şark<br />

Meselesi, bir tarih terimi olarak mana kazandı. Tarihçiler, Türk-Avrupa münasebetlerinin<br />

başlangıcı olarak türlü olaylar kabul ettikleri için, Şark Meselesi'nin başlangıcı da tarihçilerin<br />

görüş ve eğilimlerine göre tespit edilmiş oldu. Nitekim bu başlangıcı, Türk gençlerinin<br />

Avrupa'ya yayılmaya başladığı tarihe kadar götürenler bile vardır. Fakat Şark Meselesi'ne,<br />

İslâmlığın doğuşunu, Haçlı seferlerinin başlamasını ve <strong>Osmanlı</strong> Türklerinin Avrupa'ya ayak<br />

basmalarını menşe olarak kabul edenler daha çoktur.<br />

Tarih bakımından başlangıcı nereye götürülürse götürülsün, Şark Meselesi'nin konu hâlinde<br />

ortaya atılması, XVIII'inci yüzyılın ikinci yarısıdır. Bu andan itibaren olay olarak var olan bu<br />

mesele, 1815'te isimlendirildikten sonra, XIX'uncu yüzyıl boyunca devam ederek, XX'nci<br />

yüzyılın ilk yirmi yılı içinde kesin olarak <strong>Osmanlı</strong> İmparatorluğu'nun tarihe gömülmesiyle<br />

ortadan kalktı. Başlangıcından ortadan kalkmasına kadar Şark Meselesi, yalnız Avrupa<br />

devletleri için vardır. Avrupalıların anlamış oldukları manada Şark Meselesi Türkler için bir<br />

'Garp Meselesi'dir.<br />

Mehmet Ali Paşa ile padişah arasında yedi yıl süren anlaşmazlık ve harp safhası, <strong>Osmanlı</strong><br />

İmparatorluğu'nun zayıflık derecesini ve büyük Avrupa devletlerinin <strong>Osmanlı</strong><br />

İmparatorluğu'ndaki çıkarlarını belirtmişti. Beş büyük devletin padişah ile Mehmet Ali Paşa<br />

arasındaki ihtilâfa karışmalarının başlıca sebebi, İstanbul ile Boğazlar'ın bu ihtilâf esnasında<br />

maruz kaldığı tehlike idi. Mısır meselesinin Londra'da imzalanan dörtlü antlaşma sonunda<br />

girişilen harp hareketleri ile çözülmesi, Boğazlar probleminin çözülmesi demek değildi.<br />

<strong>Osmanlı</strong> İmparatorluğu artık Boğazlar'ı kendi kudret ve kuvvetiyle savunmayacağı için,<br />

büyük devletler arasında Boğazlar üzerinde bir antlaşmaya varılması gerekli idi. Böyle bir<br />

antlaşma ise, her şeyden önce, büyük devletlerin <strong>Osmanlı</strong> İmparatorluğu'ndaki çıkarları ve bu<br />

imparatorluk için besledikleri düşünceler ile ilgili idi.<br />

Fetihler siyaseti, Büyük Petro'nun bıraktığı farz edilen bir vasiyetnameye dayanan Rusya'nın,<br />

İstanbul ve Boğazlar'ı egemenliğine geçirmek istemesi, yalnız çarların bir politikası olmayıp<br />

Rusya'nın genel istilâ siyasetinin doğurduğu bir netice idi. Geniş ve zengin toprakları ile<br />

Avrupa'da siyasette olduğu kadar ekonomide de kuvvetli olmak isteyen Rusya, denizlere<br />

muhtaçtı. Rusya'nın kuzey ve batı denizleri, senenin muayyen bir bölümünde buzlarla örtülü<br />

idi. Doğu sahilleri ise ekonomi ve ticaret bakımından yeter derecede değerli değildi. Bu böyle<br />

olduğu için Karadeniz'i ve Akdeniz'i Ruslar iktisat ve ticaretleri için birinci derecede önemli<br />

buluyorlardı. Ruslar, ilk defa olarak, Karlofça muahedesiyle (antlaşması) Karadeniz'e birleşik<br />

olan Azak Denizi'ne yerleştiler (1699).<br />

Bundan sonra Karadeniz'i Rus gölü yapmak, Rus politikasının amaçlarından biri oldu. 1774'te<br />

imzalanan Küçük Kaynarca muahedesi, bu amaç istikametinde atılmış kuvvetli bir adım idi.<br />

Bu muahede ile Dinyeper nehri mansabındaki (girişindeki) Kılburun kalesini ve sözde

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!