Kırktuğ Dergisi 11. Sayısı
"Zikr eder cinnü-melek hem insan, Yaşasın devletü #Azerbaycan. Hür azade yaşatsun hamunu, Hem hukuk olsun er ile nisvan."
"Zikr eder cinnü-melek hem insan,
Yaşasın devletü #Azerbaycan.
Hür azade yaşatsun hamunu,
Hem hukuk olsun er ile nisvan."
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Sokakların genişliğiyle orantılı bina yükseklikleri
belirlemişlerdir (Çelik, 2019).
İstanbul’un ahşap bina yapısı tarihi
boyunca pek çok tehlikeli yangına sebep
olmuştur. 1663-1839 arası toplam 109
büyük yangın olmuşken, 1853-1906 arası
bu sayı 229’a yükselmiştir. Önceden yanan
binaların yerine aynı şeklide tekrar bina
yapılıyorken 19. yüzyılın ikinci yarısında
yanan binaların sonucu yeniden değişen
mimari yapıya göre binalar inşa edilmiştir.
Yangınlardan sonra yeni planlar oluşturulmuş
ve bu planlar sahil şeridi ve ana arterlere paralel
yürütülmüştür. 19. yüzyılın ortalarında
Pera’da nüfus tahammül edilemez boyuta
ulaşmıştır. Mekteb-i Harbiye’nin karşısında
bu nüfus için yeni yerleşim alanı açılmıştır.
Burası için yapılan plana göre on ana
cadde ve mimariye yeni giren kaldırımlar
tasarlanmıştır. Yapılacak inşaatlarda tuğla ve
çimento zorunlu kılınmıştır.
Yetmiş yıllık dönemde İstanbul kentinin
planlaması için üç büyük proje hazırlanmıştır.
Bu projelerin amaçları modern bir ulaşım ağı
kurmak ve batı teknolojisi ve kültürüne göre
bir kent çehresi oluşturmaktır. İlk plan Abdülmecit
zamanında Helmuth Von Moltke tarafından
yapılmıştır. Diğer iki proje ise Abdülhamit
zamanında F.Arnodin ve Joseph Antonie
Bouvard tarafından yapılmıştır (Çelik, 2019).
1840’lı yıllara kadar kentte anıtsal yapının
hâkimi İstanbul kısmı olmasına karşın 19. yüzyılın
ortalarından sonra Haliç’in kuzey yakası
12
anıtsal eserlerle bezenmiştir. İstanbul’da zaten
karmaşık bir mimari üslup hâkim olmuştu.
Buradaki yapılarda batının çağdaş mimari
üslubunu İstanbul’a sokmuşlardı. Klasik, gotik,
İslami üslup ve art nouveau kentte görülen
dört ayrı mimari üslubu oluşturmuştur (Çelik,
2019).
19. ve 20. yüzyıllarda batıya bu kadar
bağlı mimari Türk aydınlarında bir tedirginlik
yaratmıştır. Neticede Osmanlı Devleti’nin
Mimar Sinan gibi bir övünç kaynağı vardı.
Osmanlının yozlaşan mimarisini kurtarmak
için öneriler sunulmaya başlamıştır. Osmanlı
mimarisinin üstünlüklerini göstermek amacıyla
Montani Efendi, Boğos Şaşıyan Efendi
tarafından Viyana Sergisi için Usul-i Mimar-i
Osmani hazırlanmıştır. Bununla İstanbul, Edirne,
Bursa camileri tanıtılmıştır. Eserin sonunda
batılı mimarinin özgün Osmanlı mimarisini
yozlaştırdığı anlatılmıştır.
Osmanlı batı mimarisini biraz daha taklit
ederse kendi sonunu hazırlayacaktı. Sultan
Abdülaziz zamanında milli sanat için bazı
olumlu adımlar atıldı. Fenn-i Mimari-i Osmani
Osmanlı mimarisinin detaylarını ve özelliklerini
anlatmaya çalıştı. Çalışmanın başlıca amacı
Osmanlı mimarisiyle daha önce güzel eserler
ürettiğimizi gösterip buna devam etmemiz
gerektiğiydi. Neo-Türk üslubunun kullanılması
için mimarları cesaretlendirmek amacı
vardı. II. Abdülhamid döneminde Osmanlı
mimarisinin son durumunu göstermek için
Milli Sanayi-i Nefise’nin İnkişafı ve İmkanların