Füsun Sayek TTB Raporları 2008: SaÄlık Emek-Gücü
Füsun Sayek TTB Raporları 2008: SaÄlık Emek-Gücü
Füsun Sayek TTB Raporları 2008: SaÄlık Emek-Gücü
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Türkiye’de Ekonomi ve Siyaset<br />
(Makro Çerçevede Kısa Bir Not)<br />
Türkiye’de egemen ekonomik model<br />
ile sağlık sisteminin ilişkisini daha iyi<br />
görebilmemizi sağlayan temel belgelerden<br />
birisi Mart 1992 tarihinde<br />
gerçekleştirilen Ulusal Sağlık Kongresi<br />
çalışmalarıyla hazırlandı. Bu kongre,<br />
pek çok ülkede gerçekleştirilmek istenen<br />
“sağlık reformu” faaliyetlerinin<br />
Türkiye hazırlığıydı. Söz konusu ülkelerin<br />
ortak özelliği ise, sağlık sektörü<br />
ile ilgili yapılmak istenenlerin öncesinde<br />
kimisinde seçimler, kimisinde<br />
asker ya da sivil darbeler aracılığı ile<br />
oluşturulan hükümetler eliyle ekonomik<br />
modellerinde sermaye sınıfının<br />
lehine düzenlemeler yapmış olmaları,<br />
Keynesyen ekonomik politikalara bile<br />
tahammüllerinin kalmamış olması,<br />
‘yeni’ ekonomik politikalara uygun<br />
‘yeni’ sağlık sektörünün düzenlenme<br />
çalışmalarının varlığıydı.<br />
Söz konusu dalganın kapsamındaki<br />
çevre kapitalist ülkelerde yapılmak<br />
istenen ilk şey olarak, ekonomiyi piyasacı<br />
yönde düzenlemek. Bir başka<br />
ifadeyle, kaynaklar kimin lehine dağıtılıyorsa,<br />
bölüşümü belirleyen “kim”<br />
ise o tarafın talepleri doğrultusunda<br />
işleyen bir ekonomik modeli hayata<br />
geçirmek. İkinci olarak, bu ülkelerde<br />
ekonomik istikrar gerekçesi ile sermaye<br />
sınıfını emekçi sınıflara karşı güçlendirmek.<br />
Dünya Bankası (DB) ile IMF’nin<br />
1980’li yılların başında hazırladıkları<br />
Washington Uyumu kapsamında<br />
aynı yıllardan itibaren yardım koşulu<br />
olarak ülkelere “yapısal uyum<br />
politikaları” dayatıldı. Ülkelerin pek<br />
çoğu gönüllü olmamalarına rağmen,<br />
uygulamak zorunda kaldıkları bu<br />
politikalarla yukarıda sıraladığımız iki<br />
genel hedefinin gerçekleşebilmesi için<br />
kamunun mal ve hizmet sunumuna<br />
son verilmesi ile kamunun düzenleyici<br />
müdahale olanaklarını daraltıp yerine<br />
‘özerk’ üst kurulların kurulmasını<br />
sağladılar. Kamuya ait mülkiyetler<br />
ile hizmet alanlarını özelleştirerek,<br />
toplumsal yararları sermaye sınıfına,<br />
sermaye sınıfının zararlarını da emekçi<br />
sınıflara aktardılar. Sendikasızlaştırma,<br />
esnek üretim ve esnek ücretlendirme<br />
ile “yedek işgücü” (işsiz) sayısındaki<br />
artışlar üzerinden ücretlerin kaba olarak<br />
baskılanması ile emek-gücü fiyatının<br />
düşürülmesi sağlandı. Toplam<br />
kalite yönetimi, kalite çemberleri gibi<br />
stratejilerle emekçiyi işyerine ideolojik<br />
olarak bağladılar ve örgütsüzleştirdiler.<br />
Türkiye’de 1960 sonrası egemen olan<br />
özel birikimin desteklendiği ancak<br />
ithal ikameci ve devlet denetimindeki<br />
iktisat politikaları, 1980’de yerini içe<br />
ve dışa karşı piyasa ekonomisi ile dışa<br />
açılmaya bıraktı. Bu değişiklik tabii ki<br />
ülkeyi yönetenlerin ve sermaye sınıfının<br />
özgün kararları değildi. Öncelikle<br />
devalüasyon, KİT zamları ve fiyat<br />
denetimlerinin kaldırılması gerçekleşti<br />
ki bunlar birkaç yıldan beri IMF tarafından<br />
hükümetlere dayatılan borç<br />
verme koşuluydu. Bu kararlar, ülke<br />
ekonomisinde istikrar sağlama söylemleriyle<br />
önerilmiş de olsa, gerçekte<br />
ulusötesi sermayenin, Türkiye’nin de<br />
serbest pazar ekonomisine geçmesi<br />
için DB aracılığıyla dayattığı yapısal<br />
uyum programının kendisiydi.<br />
Uygulanan program kısa sürede etkisini<br />
göstermeye başladı. Örneğin imalat<br />
sanayinde, 1961-1980 yılları arasında<br />
ortalama yıllık artış %3.7, istihdamda<br />
%4.7 iken, 1970-1990 dönemi<br />
ücret artışı %2’ye, istihdam artışı ise;<br />
%3.3’e geriledi. Günümüzde, çalışma<br />
yaşındakiler arasında iş bulurum umuduyla<br />
iş arayanların (işsizlerin) oranı<br />
%12’ye ulaştı. İş aramaktan usananları<br />
da ekleyecek olursak, Türkiye’de<br />
işsizlik uzun zamandan beri %20’yi aşmıştır.<br />
Türkiye’de, 1980’de işgücüne<br />
dahil olan nüfus 18 milyon iken, günümüzde<br />
29 milyona ulaştı. Buna karşın,<br />
1980’de sendikalı işçi sayısı 2-2.5<br />
milyon iken, günümüzde 900bin bile<br />
değildir. Bugün, sigortalı 98 işçiden<br />
biri her yıl iş kazası geçirmekte, her<br />
100 iş kazasından 2’si ölümle sonuçlanmakta.<br />
Türkiye’de emek-gücünün<br />
SAĞLIK-EMEK GÜCÜ: SAYILAR VE GERÇEKLER<br />
9