Füsun Sayek TTB Raporları 2008: SaÄlık Emek-Gücü
Füsun Sayek TTB Raporları 2008: SaÄlık Emek-Gücü
Füsun Sayek TTB Raporları 2008: SaÄlık Emek-Gücü
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Önsöz<br />
Hekim sayısı mevcut hükümetin, özel olarak da Sağlık Bakanlığı’nın “ilgi” gösterdiği öncelikli başlıklar<br />
arasında yer alıyor. Bu ilginin nedenleri olarak birbiriyle ilişkilendirilen iki gerekçe öne çıkıyor:<br />
• Türkiye’de hekim sayısı çok azdır (öyle ki bugün gerekli olan sayı halen var olanın yaklaşık iki katıdır);<br />
• Türkiye’de daha iyi bir sağlık hizmeti için en başta gelen engel sayının azlığıdır. Bir başka ifade ile sayı<br />
azlığı öyle bir boyuttaki, Türkiye daha iyi bir sağlık çıktısı için en kısa sürede bu engeli aşmak zorundadır.<br />
Son 3-4 senedir Sağlık Bakanı’nın konuşmalarında bu konuya değinmediği yoktur denebilir; konuşmalar<br />
ya hekim sayısı ile başlıyor ya da hekim sayısı ile bitiyor. Bu değinmeler birden fazla iddiayı da içeriyor:<br />
Bu iddialar Türkiye’de hekim sayısının az olduğu gerçeğini cesaretle dile getiren ilk hükümetin kendileri<br />
olduğundan, “Türkiye’de hekim sayısı makuldür” diyenlerin matematik bilmediklerine, konuya bilimsel<br />
yaklaşmadıklarına ve yukarıda da ifade edildiği gibi Türkiye’nin daha iyi bir sağlık hizmeti için “yabancı”<br />
hekim de dahil tıp fakültesi sayısı ve kontenjanlarını arttırarak hızla hekim sayısını tamamlaması gerektiğine<br />
uzanan bir çeşitlilik gösteriyor.<br />
Bize düşen görevlerden biri Türkiye’de hekim sayısının çok az olduğunu “cesaretle” dile getirenlere<br />
hatırlatmak: sayıları, gerçekleri, bilimsel yöntemi, Türkiye’nin sağlık durumunu, Türkiye’nin daha iyi bir sağlık<br />
çıktısı için gerçek gereksinimlerini…<br />
İster istemez Türk Tabipleri Birliği’ne bir görev tanımlanmış oluyor: sayılar ve gerçekler, gerçeklerin bilimsel<br />
yöntemle ve Türkiye’de yaşayanların lehine bir taraflılıkla yorumlanması. Dünya Bankası görevlilerine<br />
ve verdikleri görevlere bağlılıkla değil de ayaklarını Türkiye’ye basarak ve Türkiye’de yaşayanlara karşı<br />
sorumluluk duyarak.<br />
Yukarıda kısaca tanımlananlar bu alanda söyleyeceklerimizin bir kısmını oluşturuyor elbette. Genel olarak<br />
istihdam başlığında toparlanabilecek konunun diğer boyutları ve çözümün bugün, kısa, orta ve uzun vadeli<br />
dönemde yapılabileceklerine ilişkin hatırlatmalara, yeni öneriler için değerlendirmelere ve somutlamalara da<br />
gereksinim var. Ancak ilk görev “sayılar ve gerçekler” olarak saptandı ve elinizdeki bu çalışma her şeyden<br />
önce kendisini bununla sınırladı.<br />
Ekim <strong>2008</strong> tarihinde kamuoyuna iletilen bir raporun önsözünde güncel olarak yaşanan krize değinmemek<br />
olanaksız. Çünkü konu istihdamsa, yani çalışanları doğrudan ilgilendiriyorsa, konu sağlıksa krize değinmemek<br />
eksik olur.<br />
Günümüzün dünya ölçeğinde egemen sistemi kapitalizm bir krizdedir ve kapitalizm krizlerle anılır.<br />
Kapitalizmin tam istihdam diye bir “konsepti” yoktur. Çünkü kapitalizm doğası gereği insanı değil karı,<br />
sermayeyi önceler. Kapitalizmde kriz dönemleri çalışanlar için –her zamankinden daha fazla- ciddi bir<br />
tehdittir: Olduğu kadarıyla iş güvencesi, olduğu kadarıyla sosyal güvenlik, olduğu kadarıyla gelir… hepsi<br />
ama hepsi tehlikededir. 2001’de Türkiye ölçekli yaşanan krizin özelde çalışan hekimler için işsizlik, ücretlerin<br />
ödenmemesi vb. seyri hafızalardadır.<br />
Kapitalizmde krize ilişkin çözümler içerisinde emperyal ülkelerce savaş da dahil her yol denenir. Ne yazık ki<br />
bunların hemen hepsi çalışanların, çoğunluğun, yani sermaye sahipleri dışında kalanların aleyhinedir. İşte<br />
Rapor böyle bir dönemde çıkıyor ve bu açıdan konusu gereği önsözde, bir tarihsel sorumluluk olarak şiddete,<br />
savaşa karşı olmanın, işsizlik, sosyal güvenlikte kısıtlama, sağlıkta katkı payı vb. her türlü uygulamaya karşı<br />
SAĞLIK-EMEK GÜCÜ: SAYILAR VE GERÇEKLER<br />
5