Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
kaldırdım.<br />
“Evine hoş geldin,” dedim.<br />
Küçücük gözlerini açıp bataklığın üstünden ileriye baktın. Bir süre orada öylece durduk.<br />
Kovadan çıkar çıkmaz çok hızlı büyüdün. Norveç böğürtlenleri ağustosta, bataklığı altın beneklere<br />
bezeyerek olgunlaştı. Onları beraber topladık. O zaman yürümeye başlamıştın, cildin kalınlaşmış ve<br />
güneşten koyulaşmıştı. Tıknaz kollarınla hiçbir şey taşıyamasan da böğürtlenleri ağzınla koparıp<br />
sepete atmakta gayet iyiydin. Norveç böğürtleni kompostosu ve reçeli yaptım. Norveç böğürtlenine<br />
doymak bilmezdin. Seni mutfak masasına oturmuş, her tarafı altın rengi reçele bulamış, gürültüyle<br />
ağzını şapırdatırken hatırlıyorum.<br />
Sonbahar kışa dönerken konuşmayı öğrendin. Sesin kısık ve birazcık rahatsız ediciydi; R’leri de<br />
söyleyemiyordun. Sakladığım eski dergileri ve çocuk kitaplarını birlikte okuduk. Karda oynadık. Bir<br />
hamur teknem vardı, onunla vadiye kayardık ve ben gerisingeri yukarı çıkarırdım. Kök kollarınla karı<br />
kenara küreyerek yığınlarda oyuklar açar, karın içinden tüneller kazardın. İlk Noel yortunda, kökenini<br />
merak ettin.<br />
“Ben nereden geldim?” diye sordun. “Babam nerede?”<br />
“Baban yok,” dedim. “Seni ben yaptım.”<br />
“Herkesin bir babası var.”<br />
“Herkesin değil.”<br />
“Beni neden yaptın?” dedin.<br />
“Seni sevebileyim diye,” dedim.<br />
Kar eridi ve ilk doğum gününü kutladık. Buz tabakası yerden kalktı. Günler uzadı. Boyun belime<br />
geliyordu, kucağıma oturmayı ya da sana sarılmamı istemiyordun. Evin hemen önündeki sebze<br />
bahçesini kazmaya başladığında ilk kavgamızı ettik. Seni, altüst olmuş toprakla fidelerden kalan bir<br />
oyuğun dibinde, cildini toprakla ovuştururken buldum. Bitkilerimi mahvettiğin için sana bağırdım,<br />
bunu neden yapmıştın?<br />
“Çünkü buradaki toprak güzel,” dedin.<br />
“Nereyi istersen orayı kaz,” dedim. “Ama bahçemde hiçbir halt yeme, yoksa yiyecek bir şeyimiz<br />
kalmayacak.”<br />
“Başka yerde toprak bu kadar iyi değil. Anlamıyorsun.”<br />
Başka tek kelime etmeden, huş ağacı korusuna doğru paytak paytak yürüdün ve sabahın geri<br />
kalanında, ben sebze bahçesini kurtarmaya çalışırken, sen ağaçların altını kazdın. Sanki öfkeni<br />
gömüyordun, çünkü bir süre sonra küçük kollarını beni kucaklayacakmış gibi açarak döndün. İçeri<br />
girip birlikte öğle yemeği hazırladık, yerler hep toprak ve çamur oldu.<br />
Her gün kazmaya devam ettin. Bataklığın kenarını, vadiye inen bayırı kazıp durdun. Tarla<br />
farelerimiz ya da tavşanlarımız var gibiydi. Topraktan çıkardığın şeylerle eve dönerdin: kırık bir çay<br />
tabağı, bir kayak sopası parçası, küçük kemik parçaları, pirit.<br />
Havalar yeterince ısınınca, gece yüzmesi için seni Kall Gölü’ne götürdüm. Çocukken Kall Gölü’ne