03.04.2017 Views

zeplin-karin-tidbeck

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

anlamsızca birbirlerine vurup durmuştu. Augusta oyunda herkesten geride kalmış, sonunda topu yine<br />

ormana göndermiş, tıpkı yabangülü çalısının altında bir şey bulduğu zamanki gibi gidip onu getirmesi<br />

gerekmişti. Yabangülü çalısının altında… yazı masasına baktı, küçük bir ipek topağı bir parça kâğıdın<br />

üstünde duruyordu. Topağı kaldırıp şunları okudu:<br />

Bir dakika altmış saniyedir.<br />

Bir saat altmış dakikadır.<br />

Bir gün on iki saattir.<br />

Bir gün ve bir gece yirmi dört saattir.<br />

Augusta topağı açtı ve küçük madalyona baktı. Zihninde birtakım görüntüler belirdi: ilk kroket<br />

oyunu. Gri takım elbiseli ceset. Saat. Ona zamanı anlatan uşak. Onun nasıl çalıştığını öğrenmeye<br />

duyulan açlık. Zaman nedir? diye yazdı ilk notunun altına. Burada mıdır?<br />

Augusta saati alıp odadan çıktı. İçeriden aydınlatılan seradan yürüyüp geçti. Çatıdan buhar çizgileri<br />

yükseliyordu. İçeride, koltukların üstünde üç devasa toprak yığını vardı. Teyzeler her zamanki gibi,<br />

kutsal şişmanlama görevlerine kendilerini kaptırmışlardı. Onlara göre küçücük kalmış üç kız,<br />

etraflarında dört dönüyordu. Kızlar hizmetçiler ve haleflerdi, Teyzeler sonunda ölene dek onları<br />

besliyorlardı ve ardından onların yerini alıp süreci yeniden başlatıyorlardı. Augusta saati açtı,<br />

kadrana baktı. En uzun ibre yavaşça, neredeyse belirsiz bir biçimde hareket ediyordu.<br />

Seradan çıkıp elmalığın kenarına doğru yürüdü ve oradan da Porla bataklığına yöneldi; ardından<br />

Mnemosyne kortunun dışındaki ormanda bulunan yabangülü çalılıklarına ilerledi. Her yerde,<br />

kadrandaki ibreler hareket ediyordu; bazen ileri, bazen de geri. Bazen kadrandan yükseliyor, kaçmaya<br />

çalışır gibi onu koruyan cama çarpıyordu.<br />

Augusta, Leydimiz’in çardağındaki bir tentenin altında, Azalea’nın kollarında uyandı. Geldikleri<br />

seks partisi hâlâ devam ediyordu; hafif çığlıklar ve kırılan cam sesleri vardı. Augusta ne yaptıklarını<br />

hatırlayamadı ama her tarafı ağrıyordu ve şişmiş hissediyordu, kız kardeşi de çok yüksek sesle<br />

horluyordu. Gömleği hâlâ üstündeydi. Sol göğüs cebinde bir şey hışırdıyordu; elini sokup çıkardı. Bu<br />

bir nottu. Kendi eliyle çizilmişe benzeyen küçük bir harita. Haritanın altına tek bir cümle yazılmıştı:<br />

Mekânlar da tıpkı zaman gibi yüzer. Augusta notun arkasını çevirdi. Öbür tarafında şu kelimeler<br />

vardı: Neden zaman var burada? Neden zaman farklı yerlerde farklı şekilde akar? Ve eğer<br />

mekânlar yüzebiliyorsa, ormanın doğası nedir?<br />

Akşamda kalma bir halde odasına döndü. Kâğıtlar her tarafa saçılmıştı: yatağının üstünde ve<br />

altında, şifonyerde, yazı masasının üstünde yığınlar halinde… Notların bir kısmı tozla kaplanmıştı.<br />

Onlardan bazılarını yazdığını hatırlayamadı. Ama her kelime kendi el yazısıyla yazılmıştı.<br />

Mnemosyne kortunda bir yabancı vardı, diğer konuklar arasında göze batıyordu. Kapüşonlu ve<br />

peçeli, basit bir elbise giymişti, ince yarıktan altın sarısı gözler görünüyordu. Bakışları, mecalsizce<br />

ona bir kriket sopası uzatma girişiminde bulunan Walpurgis’in üstünde parladı. Diğer herkes bu<br />

yabancıdan uzak duruyordu.<br />

“Bu bir cin. Bilgi alışverişinde bulunmak için Mnemosyne’ye gelmiş,” diye fısıldadı ikizler

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!