13.06.2015 Views

Mart 2011 - Sayı: 157 (4398 KB) - İzmir - İnşaat Mühendisleri Odası

Mart 2011 - Sayı: 157 (4398 KB) - İzmir - İnşaat Mühendisleri Odası

Mart 2011 - Sayı: 157 (4398 KB) - İzmir - İnşaat Mühendisleri Odası

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Başyazı<br />

Ayhan EMEKLİ<br />

İMO İzmir Şube Başkanı<br />

Değerli Meslektaşlarım;<br />

Dergimizin bu yazısını kaleme almak giderek ısınan ve sıcaklığı artan<br />

gündemin bir günden diğerine çok hızlı değişmesi nedeniyle<br />

kolay olmayacak. Önceki sayılarda Şube Başkanımız Tahsin Ağabeyin<br />

yazdığı bu sayfanın taşıdığı değer ve sorumluluk anlamında;<br />

onun çizgisini sürdürmek, İMO örgütlülüğüne, bizlere kattıkları<br />

açısından ayrı bir görev yükleyecektir.<br />

Geçtiğimiz günlerde bizimde içinde bulunduğumuz coğrafyada<br />

Tunus’ta başlayıp; Mısır ve Libya’da devam eden, Kuzey Afrika ve<br />

Arap yarımadasıyla tüm Ortadoğudaki Arap dünyasına sıçrayan,<br />

halkların diktatörlere karşı meydanlardaki eylemleri şeklinde ortaya<br />

çıkan ve demokrasi talepleri içeren gelişmeleri yine canlı TV<br />

yayınları ile izledik. Buna karşılık olarak ülkelerin bazılarında otoriter<br />

yöneticilerin -diktatörlerin- baskıları artırdığını; bir kısmında<br />

ise diktatörlerin ayrılmasıyla yönetim değişikliklerine gidildiğini<br />

ya da yönetimleri tarafından kısmi reform söylemlerinin dile getirildiği<br />

süreçler gündeme geldi. Bütün bu gelişmelerin yaşandığı,<br />

halkların demokrasi talepleriyle sokağa döküldüğü ülkelerin ortak<br />

benzerlikleri otoriter rejimlerle yönetilmeleri ve bu nedenle de örgütlü<br />

yapılara sahip olamamalarıdır. Toplumsal ve siyasal eylemlerde<br />

başarı örgütlülükten geçmektedir. Bu nedenle; yıllardır ezilen,<br />

sömürülen ve baskı altında tutulan halkların önümüzdeki süreçte<br />

eylemlerini biçimlendirmede, haklılıklarını dile getirme ve elde etmede,<br />

demokratik süreçlere yol almada tanıklık edeceğimiz daha<br />

da zorlu günler beklemektedir.<br />

“Yeni Dünya Düzeni” veya “Küreselleşme” süreci, 1991’de Sovyetler<br />

Birliği’nin dağılmasını izleyen özellikle Doğu Avrupa’da ve Balkanlarda<br />

oluşan -oluşturulan- yeni devletler ile başlamıştı. 9 Eylül<br />

2001’de Amerika’daki İkiz Kulelere yapılan saldırının arkasından<br />

dünyanın geniş bir bölümünde ABD’nin “Terörizmle küresel savaş”<br />

diye adlandırdığı, radikal-siyasal İslami terör tehdidini askeri<br />

girişimlerine gerekçelendirme yaptığı ve özgürlük, demokrasi<br />

kavramlarını öne sürdüğü Irak ve Afganistan işgalleri dönemi ile<br />

devam etti. Sömürgeciliğin tarihinde, daha önce de, ‘demokrasi’<br />

bahanesiyle işgaller olmuştu. Amerika ve Fransa’nın Vietnam’a savaş<br />

açarken neden olarak kullandığı ”uygarlaştırma” (sömürgeleştirme)<br />

gerekçeleri işgal amacıyla hep kullanılan yöntemlerdi.<br />

Kuzey Afrika’da Libya sürecini ele aldığımızda; AB’ye ve ABD’ye<br />

yönelik bir tehdit ya da saldırı yok iken işgale dönük girişimlerin<br />

hızla başlatılmasını dikkatle değerlendirmeliyiz. Bugüne kadar söz<br />

konusu ülkelerle ciddi bir çelişki yaşamayan, totaliter rejimlerle,<br />

diktatörlerle çıkar ilişkilerini uzun yıllardır sürdüren emperyalistler<br />

kendi kontrolleri dışına çıkabilecek gelişmelere müdahil olmak<br />

adına yine aynı söylemleri kullanarak; insan hakları, demokrasi vb.<br />

adına harekete geçtiklerini -işgal ettiklerini- söylüyorlar. ABD ve<br />

AB’nin Libya müdahalesinin Nato komutasında yapılması kararı ve<br />

ardından meclisten geçirilen tezkere ile Türkiye’nin İzmir komuta<br />

merkezi olmak üzere üslerini kullandırmasıyla ve askeri birlikleriyle<br />

işgal gücü içinde yer almasıyla; AKP hükümeti ülkemiz için biçilen<br />

jandarmalık-bekçilik rolünü üstlenerek emperyalistlerle işbirlikçi<br />

bir politika izlemektedir. Tarihin ne garip bir oyunudur ki daha iki<br />

ay kadar öncesinde Kaddafi’den para ödülü ile birlikte “İnsan hakları<br />

ödülü” alan yine Başbakan Tayyip Erdoğan’dır. Diğer emperyalist<br />

ülkeleri de yanına alan ABD; tek kutuplu hale gelen yaklaşık<br />

200 ülkeli dünyamızda BM örgütü içinde yalnızca 15 üye devletten<br />

oluşan ve ancak beşinin veto yetkisi olan Güvenlik Kurulunu; kendi<br />

çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Unutulmamalıdır ki bugüne<br />

kadar hiçbir emperyalist müdahale halkların lehine çözümler<br />

getirmemiştir.<br />

Mısır’da Mübarek’e halkın taleplerini dikkate almasını söyleyen,<br />

Libya’da müdahale güçleri içinde yer alan AKP hükümeti; ülkemizde<br />

referandum ile birlikte darbelerle hesaplaşılacağı, meclisten<br />

geçen torba yasalarla “ileri demokrasi”ye geçileceği sahte söylemleriyle<br />

adım adım baskıcı-otoriter bir rejim dayatmaktadır. İçinde<br />

bulunduğumuz dönemde iktidarın referandum sonrasında yargıya<br />

yönelik düzenlemelerle “müdahalelerle” kendi yargısını oluşturduğu,<br />

çalışma yaşamında özelleştirme taşeronlaştırma esnek<br />

çalışma uygulamalarıyla işsizlik ve güvencesizliği yaygınlaştırdığı,<br />

gençlerin taleplerini polis baskısıyla gözaltı ve tutuklamalarla susturmaya<br />

çalıştığı sivil baskıcı yöntemler hüküm sürmektedir. İnsanların<br />

savunma haklarının elinden alındığı, yargılama başlamadan<br />

medya kanallarında suçlu ilan edildiği, muhalif görüşte devrimci<br />

demokrat yurtsever eleştiren basına yapılan baskınlarla ve cezaya<br />

dönüşen tutuklamalarla düzeni ve cemaati eleştiren gazeteciler<br />

terörist ilan edilerek gözaltına alınmaktadır. Toplum; bireyler, örgütler,<br />

medya ve yargı olarak daha özgür, daha bağımsız ve daha<br />

“demokratik” bir çizgide mi gitmekte, yoksa daha sınırlı ve kısıtlı,<br />

daha denetlenen, izlenen, kaydedilen ve baskıyla yönlendirilen<br />

bir yolda mı ilerlemektedir? Önümüzdeki süreçte haklarımızı elde<br />

etmemiz ve koruyabilmemiz birlikte ve örgütlü hareket edebilmemize<br />

bağlı olacaktır.<br />

Değerli meslektaşlarım;<br />

Japonya’da 11 <strong>Mart</strong> tarihinde 9.0 büyüklüğünde, karadan 130 km.<br />

uzaklıkta, merkezi okyanus tabanının 30 km. derinliklerinde meydana<br />

gelen düşey atımlı depremi ve sonrasında depremin oluşturduğu,<br />

25 dakikada kıyıya ulaşan, 10 m. yüksekliği aşan ve karanın<br />

birkaç km. iç kısımlarına kadar giren dev tsunami dalgalarını hepimizi<br />

ürperten görüntülerle yine canlı yayında izledik. Deprem<br />

etkisinde binaların güvenli olduklarını, insanların bulundukları<br />

yeri terk etmediklerini gördük. Depremden çok tsunami’nin büyük<br />

yıkıcı etkileri, onbinlerce insanın canını kaybetmesi-yaralanması,<br />

dev dalgaların bir-iki katlı genellikle ahşap evleri, otomobilleri,<br />

gemileri önüne katıp sürüklemesi, nükleer santral patlamaları-sızıntıları<br />

felaket görüntüleriydi. Japon halkıyla dayanışma duygularıyla<br />

ve hayatlarını kaybedenleri saygıyla anarak 17 Ağustos 1999<br />

depremi sonrası şapkamızı koyup düşünmeliyiz. Geçen süreyi nasıl<br />

geçirdik? Daha önce defalarca söyleyip yazdıklarımızı tekarlarsak;<br />

İmar Yasası, Yapı Denetim Yasası, Kentsel Dönüşüm Yasası vb. ilgili<br />

yasaları yeniden düzenlemeliyiz. Okullar, hastaneler, köprüler,<br />

ulaşım yapıları ve diğer kamu binalarını acilen gözden geçirip<br />

deprem güvenlikli hale getirmeliyiz. Afet yönetimini yeniden düzenlemeliyiz.<br />

Yeşil alanları, parkları koruyup halkın sığınacağı park,<br />

bahçe, toplanma alanları hazırlıklarını yapmalıyız. Yüksek riskli yapı<br />

ve kentsel dokularımızı, mevcut yapı stokumuzun durumunu belirlemeli,<br />

güncellemeliyiz. Yapı denetim sistemimizin sorunlarını<br />

gidermeliyiz. İmar aflarını gündemden düşürmeli, proje ve uygulamadaki<br />

denetimsizliğe karşı durmalıyız. Sonuç olarak; Deprem<br />

güvenli yapı için, tüm binaların İnşaat Mühendisliği hizmeti alması<br />

gerçeğinden hiç sapmamalıyız.<br />

İMO 42. Dönem Çalışma Programı doğrultusunda 9-10-11 Aralık<br />

<strong>2011</strong> tarihinde Ankara’da yapılması planlanan İnşaat Mühendisliği<br />

Kurultayının İzmir Çalıştayını 29-30 Ocak <strong>2011</strong> tarihlerinde Balıkesir,<br />

Çanakkale ve Manisa şubeleriyle birlikte Şubemizde gerçekleştirdik.<br />

Mevzuattan kaynaklanan sorunlarımız, Çalışma yaşamına<br />

ilişkin sorunlar, Siyasal ekonomik ve toplumsal gelişmelerin meslek<br />

alanımıza yansımaları, Mühendislikte kalite ve güvenilirlik ana başlıklarında<br />

İnşaat Mühendisliğini, mesleğimizi üyelerimizin katılım<br />

ve katkılarıyla değerlendirdik. Düzenlediğimiz çalıştay, kurultay,<br />

kongre, panellerde tartıştığımız sorunlarımızı, etkinlik sonuç bildirgelerini<br />

15 Mayıs’ta Ankara’da yapılacak olan TMMOB mitinginde<br />

ve 12 Haziran genel seçim sürecinde ülkemiz, toplum ve mesleğimiz<br />

adına dile getirmeye devam etmeliyiz. 1998 yılından sonra<br />

ikincisi düzenlenen TMMOB Demokrasi Kurultayına yönelik İzmir<br />

Yerel Kurultayının 7 Mayısta Şube Başkanımız Tahsin Vergin adına<br />

düzenlenmesi, Karşıyaka Belediye Başkanı İnşaat Mühendisi Cevat<br />

Durak’ın önerisiyle Karşıyaka Belediye Meclisinin Karşıyaka’da bir<br />

parkta Tahsin Başkanımızın adının yaşatılması kararları bizlerin<br />

onur duyduğu iki gelişme oldu. Onun çizdiği yolda ilerleyeceğimize<br />

inanıyor, Tahsin Ağabeyi saygıyla anıyorum.<br />

Saygılarımla.<br />

2<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!