25.04.2017 Views

J.R.R. Tolkien - Yüzüklerin Efendisi - İki Kule

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

BÖLÜM X<br />

SARUMAN'IN SESİ<br />

Yıkık dökük tünelden geçip etrafındaki ıssızlığa rağmen hâlâ bir tehdit<br />

oluşturan Orthanc'ın kara kayasına ve çok sayıdaki penceresine<br />

bakarak bir taş yığınının üzerinde durdular. Sular artık neredeyse tümüyle<br />

süzülmüştü. Orada burada üzerleri pislik ve enkaz dolu kasvetli<br />

birikintiler kalmıştı ama o geniş dairenin zemininin büyük kısmı, kara<br />

deliklerle delinmiş, bir o yana, bir bu yana sarhoş sarhoş yatmış direk<br />

ve sütunlarla lekelenmiş bir balçık gölü ve yuvarlanıp gelmiş taş<br />

yığınları halinde tekrar ortaya çıkmıştı. Paramparça olmuş kâsenin<br />

kenarında büyük bir fırtınanın yuvarlayıp getirdiği iri çakılları and^,-<br />

ran muazzam tepecikler, yamaçlar vardı; bunların gerisinde yeşil ve<br />

sarmaşıklarla kaplı bir vadi, dağların kollan arasındaki uzun bir koyağa<br />

doğru uzanıyordu. Bu boş yerlerin üzerinden süvarilerin güç bela<br />

ilerlemekte olduklarını gördüler; kuzey tarafından geliyorlardı, daha<br />

şimdiden Orthanc'a yaklaşmışlardı.<br />

"işte Gandalf, Thdoden ve adamları!" dedi Legolas. "Haydi gidip<br />

onlan karşılayalım!"<br />

"Dikkatli yürüyün!" dedi Merry. "Eğer dikkat etmezseniz yerdeki<br />

kerestelerden bazıları yerinden oynayıp sizi bir çukura fırlatabilir."<br />

Kapılardan Orthanc'a kadar, yoldan geriye ne kaldıysa onun üzerinden<br />

ilerlediler; yerdeki taşlar çatlamış ve balçığa bulanmış olduğundan<br />

yavaş yürüyebiliyorlardı. Onların gelmekte olduğunu gören<br />

süvariler kayanın gölgesi altında durarak beklediler. Gandalf onlan<br />

karşılamak için atını ileri sürdü.<br />

"Ağaçsakal ile ilginç bir tartışmaya girdik ve birkaç şey tasarladık,"<br />

dedi; "hepimiz ne zamandır ihtiyacımız olan istirahata kavuştuk.<br />

Artık yeniden yola koyulmamız gerekiyor. Umarım siz arkadaşlar da<br />

dinlenmiş ve kendinize gelmişsinizdir?"<br />

"Kendimize geldik," dedi Merry. "Fakat bizim tartışmamız dumanla<br />

başladı, dumanla bitti. Yine de eskisine nazaran daha az öfkeli<br />

hissediyoruz kendimizi Saruman'a karşı."<br />

"Öyle mi gerçekten?" dedi Gandalf. "Doğrusu, benim için aynı<br />

şey geçerli değil. Gitmeden önce yapmam gereken son bir işim daha<br />

var: Saruman'a bir veda ziyaretinde bulunmam icap ediyor. Tehlikeli<br />

ve büyük bir ihtimalle de faydasız olacak ama yapılması gerekiyor.<br />

Arzu edenler benimle gelebilir - ama dikkat edin! Ve sakın dalga geçmeyin!<br />

Şimdi sırası değil çünkü."<br />

"Ben geleceğim," dedi Gimli. "Onu görüp, gerçekten sana benzeyip<br />

benzemediğini anlamak istiyorum."<br />

ı "îyi de nasıl öğreneceksin bunu Efendi Cüce?" dedi Gandalf. "Saruman<br />

eğer işine gelirse sizin gözlerinize benim gibi görünebilir. Peki ya<br />

siz onun bütün kalpazanlıklannı anlayacak kadar zeki misiniz? Neyse,<br />

göreceğiz bakalım. Bir sürü değişik göze birden kendini gösterme konusunda<br />

utangaç davranabilir. Ama entlere onun görüş alanından çıkmalannı<br />

söyledim, belki böylelikle onu dışan çıkmaya ikna ederiz."<br />

"Tehlike bunun neresinde?" diye sordu Pippin. "Bize nişan mı alacak,<br />

pencerelerden ateşler mi dökecek, yoksa uzaktan bize büyü mü<br />

yapacak?"<br />

"En akla yakın olanı en sonuncusu, tabii kapısına kadar iyi niyetle<br />

sürerseniz atlannızı," dedi Gandalf. "Ama ne yapacağını veya ne yapmaya<br />

çalışacağını kimse tahmin edemez. Köşeye kısılmış vahşi bir<br />

hayvana yaklaşmak emniyetli değildir. Üstelik Saruman'ın sizin tahmin<br />

bile edemeyeceğiniz güçleri var. Sesinden sakının!"<br />

Sonunda Orthanc'ın dibine geldiler. Kapkaraydı kaya ve sanki ıslakmış<br />

gibi parlıyordu. Taşın çok sayıdaki yüzü, sanki yeni kesilmiş<br />

gibi keskin kenarlıydı. Enderin öfkesini gösteren bütün izler topu topu<br />

bir iki çentik ile minik pulumsu kıymıklar idi.<br />

Doğu tarafında, iki duvann kesiştiği yerde, topraktan çok yukarıda<br />

büyük bir kapı vardı; bunun üzerinde de, demir parmaklıkla çevrili bir<br />

balkona açılan kepenkli bir pencere. Kapının eşiğine kadar, bilinmeyen<br />

bir sanatla aynı kara taştan yontulmuş yirmi yedi basamaklı geniş bir<br />

merdiven yükseliyordu. Bu, kulenin tek girişiydi; ama yük-seleri<br />

duvarlara derin meyilli pervazlarla bir sürü yüksek pencere<br />

oyulmuştu: Yukanda, boynuzlann dimdik yüzlerinden minik gözler<br />

gibi bakıyorlardı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!