You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
358<br />
i K i KULE<br />
dor'un arkasında, sonunda kocaman, yavaş yavaş ilerleyen bir bulutun<br />
kenarını.bulmuş, henüz lekelenmemiş Deniz'e doğru meşum bir ateş<br />
halinde düşmekte olan güneş kavuşuyordu. Kısacık ışığı, Argonath'ın<br />
hareketsiz ve heybetli taştan kralları gibi oturmakta olan muazzam bir<br />
şeklin üzerine vurdu. Yıllar onu kemirmiş, vahşi eller sakatlamıştı.<br />
Kafası gitmişti, onun yerine alay olsun diye, yuvarlak, kabaca yontulmuş,<br />
medeniyet görmemiş eller tarafından, alnında kocaman kırmızı bir<br />
göz olan sırıtan bir yüze benzetilmeye çalışılarak kabaca boyanmış bir<br />
taş konmuştu. Dizlerinin, azametli tahtının ve kaidesinin üzerinde<br />
Mordor'un solucan halkının kullandığı cinsten kötü sembollerle karışık<br />
boş karalamalar vardı.<br />
Aniden Frodo, eski kralın yatay ışınların çevrelediği başını gördü:<br />
Yuvarlanmış, yol kenarında yaüyordu. "Bak Sam!" diye bağırdı hayretle<br />
konuşuvererek. "Bak! Kralın yine bir tacı var!"<br />
Gözleri oyulmuş, yontulmuş sakalı kırılmıştı ama yüksek alnının<br />
üzerinde gümüş ve altından bir taç vardı. Yıldız gibi çiçekleri olan<br />
sarmaşıksı bir bitki sanki devrilmiş olan krala hürmet göstermek istercesine<br />
kendisini onun alnına dolamıştı; taştan saçlarının çatlaktan<br />
arasında da kayakoruklan san san panldıyordu.<br />
"Sonsuza kadar fethedemezler!" dedi Frodo. Sonra aniden o kısa<br />
sahne sona erdi. Güneş batarak gözden kayboldu; sanki bir lamba<br />
söndürülmüş gibi kara gece çöktü.<br />
BÖLÜM VIII<br />
CİRÎTH UNGOL'UN MERDİVENLERİ<br />
Gollüm Frodo'nun pelerinini çekiştirip, korkuyla ve sabırsızlıkla tıslayıp<br />
duruyordu. "Gitmemiş lassım," dedi. "Burada durmamalıyıs. Acele<br />
edin!"<br />
Frodo istemeye istemeye sıranı Batı'ya çevirdi ve onu yönlendiren<br />
rehberini Doğu'nun karanlığına doğru izledi. Ağaç çemberini arkalarında<br />
bırakmışlar ve dağlara doğru tırmanan yolda ilerlemeye başlamışlardı.<br />
Bu yol da bir süre dümdüz gidiyordu ama kısa süre sonra,<br />
uzaktan görmüş oldukları kocaman kayalığın altına gelinceye kadar<br />
güneye dönüyordu. Kayalık, tepelerinde simsiyah ve ürkütücü yükseliyordu;<br />
gerisindeki gökten daha da karanlıktı. Gölgesi altında büzülen<br />
yol devam ediyor, etrafından dolaşıp yeniden doğuya sürüyor ve<br />
dimdik bir şekilde tırmanmaya başlıyordu.<br />
Frodo ile Sam, artık içinde bulunduktan tehlikeye bile pek aldınş<br />
edemeden yüreklerinde bir ağırlıkla zoraki yürüyorlardı. Frodo'nun<br />
'başı eğilmişti; yükü yeniden belini bükmeye başlamıştı. Büyük Kavşak'tan<br />
geçer geçmez, yükünün Ithilien'de neredeyse unutmuş olduğu<br />
ağırlığı bir kez daha artmaya başlamıştı. Şimdi de yolun, ayaklan dibinde<br />
dikleştiğini hissederek bezginlikle yukan baktı; Gollum'ün daha<br />
önce söylemiş olduğu Yüzüktayflan'nın şehrini gördü. Kayalık tepenin<br />
dibine büzüldü.<br />
Uzun ve meyilli bir vadi, derin bir gölgeler uçurumu, dağların ta<br />
ötelerine doğru uzanıyordu. Öte yanda, vadinin kollannın yakınında<br />
bir yerlerde, Ephel Düath'ın siyah dizlerindeki yüksek kayalık bir<br />
mevkide, Minas Morgul'un surlan ve kuleleri vardı. Etrafındaki her<br />
Şey, gök de yer de karanlıktı, ama orada ışıklar yanıyordu. Bir zamanlann<br />
Minas Ithil'inin mermer surlanndan taşan tutsak ayışığı; tepelerin<br />
boşluğunda pınl pınl duran Ay <strong>Kule</strong>si değildi bu. Hasta ayın tutulmuş<br />
ışığından daha solgundu; titrek ve bir çürümenin gürültülü nefesi