Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
272<br />
iKi KULE<br />
Kurşuni renkli aydınlık devam ettiği sürece, kanatlı dehşet<br />
geçer de onların yerlerini o zalim gözleriyle belirler diye kara bir<br />
kayanın alana solucanlar gibi sindiler büzüşerek. Yolculuklarının geri<br />
kalan bölümü, zihnin dinlenecek hiçbir yer bulamadığı, büyümekte<br />
olan bir korkunun gölgesiydi. iki gece boyunca, yolsuz izsiz, yorucu<br />
toprak üzerinde zahmetle ilerlediler. Hava daha bir sertleşmiş, nefeslerini<br />
kesen, ağızlarını kavuran acı bir kokuyla dolmuş gibi geliyordu onlara.<br />
Sonunda Gollüm ile yola koyulduklarının beşinci sabahında bir<br />
kez daha mola verdiler. Önlerinde, tan vaktinde, kapkara ulu dağlar,<br />
duman ve buluttan bir çatıya doğru yükseliyordu. Eteklerinden, en yakını<br />
en fazla on iki mil kadar uzakta olan kocaman sütunlar ve kınk kınk<br />
tepeler uzanıyordu. Frodo etrafına dehşetle bakındı. Sürünerek gelen<br />
günün yavaş yavaş kamaşan gözlerinin önüne sermekte olduğu<br />
topraklar, Ölü Bataklıklar ve insansız Topraklar'ın kıraç kırları kadar<br />
korkunç, çok daha iğrençti. Ölü Yüzler Gölü'ne bile yeşil bir baharın<br />
yorgun hayaleti gelebilirdi; ama buraya bir daha ne bahar, ne yaz, hiç<br />
gelmeyecekti. Burada hiçbir şey yaşamıyordu, hatta çürümüşlükle<br />
beslenen cüzzamh oluşumlar bile. Son nefesini veren su birikintileri,<br />
sanki dağlar bağırsaklarındaki pislikleri etraflarındaki arazilere kusmuşlar<br />
gibi kül vp sürünen çamurlarla boğulmuştu. Ezilmiş, toz haline<br />
gelmiş kayaların muazzam yığınları, ateşle kavrulmuş, zehirle lekelenmiş<br />
topraktan büyük koniler, isteksiz ışıkta yavaş yavaş ortaya<br />
çıkan, sonsuz bir dizi halindeki tiksindirici mezarları andırıyordu.<br />
Mordor'un önünde uzanan viraneye varmışlardı: Bütün amaçlan<br />
boşa çıktıktan sonra bile ayakta kalmak zorunda olan kölelerin karanlık<br />
emekleri adına dikilen ebedi abide; bozulmuş, iyileşemeyecek biçimde<br />
hastalık kapmış topraklar' - tabii eğer Engin Deniz her şeyi<br />
unutturacak şekilde orayı yıkarsa o başka. "Midem bulanıyor," dedi<br />
Sam. Frodo konuşmadı.<br />
Bir süre orada durdular, tıpkı kâbuslann pusuya yatmış olduğu bir<br />
uykunun kenannda duran ama sabaha sadece gölgeler içinden geçip<br />
gidebileceklerini de gayet iyi bilen kişiler gibi. Işık yayılarak, keskinleşti.<br />
Son nefesini veren dipsiz kuyular ve zehirli tepecikler korkunç bir<br />
biçimde netleşti. Güneş doğmuş, bulutlar ve uzun duman şeritleri<br />
arasında ilerliyordu, ama güneş ışıklan bile bozulmuştu. Hobbitler bu<br />
ışığı hiç de hoş karşılamadılar; düşmanca görünüyordu, onlan tüm çaresizlikleriyle,<br />
Karanlıklar <strong>Efendisi</strong>'nin kül yığınlan arasında çığlıklar<br />
atarak dolanan minik hayaletler gibi ortaya çıkartıyordu.<br />
BATAKLIKLARDAN GEÇiŞ<br />
273<br />
Kendilerini arak ilerleyemeyecek kadar yorgun hissettiklerinden<br />
dinlenmek için bir yer batandılar. Bir süre bir cüruf tepeciğinin gölgesinde<br />
konuşmadan oturdular; fakat tepecikten kötü dumanlar sızıyor,<br />
boğazlarına kaçıyor ve onlan boğuyordu, ilk doğrulan Gollüm oldu.<br />
Söylenerek ve küfrederek kalktı; hobbitlere hiç bakmadan, onlara bir<br />
tek söz söylemeden, dört ayağı üzerinde emekleyerek gitti. Frodo ile<br />
Sam, batı kenan daha derin olan, geniş, hemen hemen daire biçiminde<br />
bir çukura vanncaya kadar onun peşinden emeklediler. Çukur soğuk ve<br />
cansızdı, dibinde rengârenk yağlı, sulu çamurla dolu pis bir delik vardı.<br />
Bu pis oyuğun içine büzüştüler, bu gölge içinde Göz' ün dikkatinden<br />
kaçmayı ümit ederek.<br />
Gün yavaş yavaş geçti. Büyük bir susuzluk duymaya başladılar<br />
ama mataralarından sadece birkaç yudum içtiler - mataralarını en son,<br />
tekrar haürladıklannda.gözlerine huzur ve güzellik dolu bir yer olarak<br />
görünen, yağmur suyuyla oluşmuş minik derede doldurmuşlardı. Hobbitler<br />
sırayla nöbet tuttular, ilk başlarda, ne kadar yorgun olurlarsa olsunlar, ne<br />
biri uyuyabildi, ne diğeri; fakat çok uzaklardaki güneş yavaş yavaş<br />
hareket eden bir bulutun arkasına dolanmaya başlayınca Sam biraz<br />
kestirdi. Nöbet sırası Frodo'daydı. Çukurun meyilli yüzeyine sırt üstü<br />
dayandı Frodo, ama bu üzerinde hissettiği yükü ha-fifletmemişti.<br />
Dumanla yol yol olmuş gökyüzüne bakarak garip hayaller, geçen kara<br />
suretler, geçmişten yüzler gördü. Zamanın ucunu kaçırdı, sonunda<br />
üzerine bir unutkanlık çökünceye kadar uyku ile \ uyanıklık arasında<br />
dolandı durdu.<br />
Sam aniden, beyinin kendi ismini seslendiğini düşünerek uyandı.<br />
Akşam olmuştu. Frodo seslenmiş olamazdı çünkü uyuyakalmış ve neredeyse<br />
çukurun dibine kadar kaymıştı. Gollüm onun yanındaydı. Bir<br />
an için Gollüm Frodo'yu uyandırmaya çalışıyor gibi geldi Sam'e; sonra<br />
öyle olmadığını gördü. Gollüm kendi kendine konuşuyordu.<br />
Smdagol, aynı sesi kullanan ama konuşurken viyaklayan ve tıslayan<br />
başka bir düşünce ile bir tartışmaya girmişti. Konuştukça gözlerinde<br />
soluk bir ışıkla yeşil bir ışık yer değiştirip duruyordu.<br />
"Smdagol sos verdi," dedi ilk düşünce.<br />
"Evet, evet kıymetlim," diye geldi cevap, "söss verdik: Kıymetlimisi<br />
koruyalım diye, O'nun eline geçmessin diye - hiçbir saman sahi}»<br />
olmasın diye. Ama O'na gidiyor, evet, her adımda daha bir yaklaşı-