27.12.2018 Views

MEHMET_SEVKET_EYGi_MAKALELERi_2005

Para İle Satılamaz. Ücretsizdir.

Para İle Satılamaz. Ücretsizdir.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Tramvaya biniyorum. Sakallı genç bir züppe, yanındaki kıza sarılmış, herkesin arasında<br />

neredeyse bilmem ne edecek. Bunlar insan mı, köpek mi<br />

Taksim e gidiyorum. Oradan boydan boya Tünel e kadar yürüyorum. İstiklal caddesi İstanbul<br />

un Şanzelize siymiş... Bu lafı kim etmişse halt etmiş. Bizim Beyoğlu, Paris caddelerinin ancak<br />

bir karikatürüdür. Anormal bir kalabalık seller gibi akıyor. Ara sokaklar bile dolu. Yanımıza<br />

bir noter, bir de üç kişilik yeminli bir bilirkişi heyeti alarak İstiklal caddesindeki kalabalığın<br />

kılık kıyafeti hakkında bir rapor yazdırsak netice ne olacaktır .. Ortaya bir rezaletin, bir<br />

kepazeliğin, bir pespayeliğin, bir rüküşlüğün müseccel tablosu çıkacaktır.<br />

Nerede benim çocukluğumun ve gençliğimin, daha önceki 1930 lu yılların Beyoğlusu, nerede<br />

bugünkü Beyoğlu. 1945 ile 1952 yılları arasında Galatasaray da yatılı öğrenci iken cumartesi<br />

pazar günlerinde (o tarihlerde hafta tatili cumartesi saat 13.00 te başlardı) Beyoğlu bir şıklık<br />

ve kibarlık meşheri idi. Büyük çoğunluğun gömleklerinin yakaları kolalı idi, kravat takarlardı.<br />

Ayakkabılar pençeli de olsa boyalı ve cilalıydı. Elbiseler ters yüz edilmiş de olsa ütülü idi.<br />

Suratlar bakımlı, saçlar taralı idi. Kimse sokaklarda yılışık yılışık gülüp konuşarak<br />

dolaşmazdı. Kaç kere yazdım, bir kere daha tekrarlayayım: 1929 da İstanbul da tam beş adet<br />

günlük Fransızca gazete yayınlanıyormuş. Nüfus da bir milyonun altındaymış...<br />

Elimde bir yük olmaksızın Taksim den Tünel e kadar yürüdüm ve taş taşımışcasına<br />

yoruldum. Sanki dayak yemiştim. O kalabalık, o çapaçulluk, o kargaşa, hele o bazı suratlar,<br />

kıyafetler beni yormuş, bitirmişti.<br />

*<br />

(Başka bir gün...)<br />

Tramvayla bir yere gidiyorum. Oturduğum sıranın arkasında bir genç kızla bir delikanlı<br />

oturuyor. Kız herkesin duyacağı şekilde hafif şeyler konuşuyor ve birkaç saniyede bir isterik<br />

isterik gülüyor. Bu gülüşler bir genç kız gülüşü değil, affedersiniz bir fahişe, bir hafifmeşreb<br />

kadının gülüşleri... Genç erkek, arkadaşından daha beter. O da sebepli sebepsiz kıkır kıkır<br />

gülüyor. Üç dakika, beş dakika tahammül ettim, nihayet dayamadım, ilk durakta indim ve<br />

yoluma başka bir vasıta ile devam ettim.<br />

Bu iki gence sokakta, toplu taşıma vasıtalarında, halkın arasında nasılhareket edileceğine<br />

dair görgü kuralları öğretilmemişti.<br />

Aileleri öğretmemişti.<br />

Okul öğretmemişti.<br />

Toplum öğretmemişti...<br />

Onlara kızmıyorum, gençliğini böyle yetiştiren bir topluma kızıyorum.<br />

Bizim hafif meşreb sandığımız Batılılar böyle midir Hayır, onlar görgü konusunda bizden çok<br />

ileridir.<br />

*<br />

(Bir hafta sonra...)<br />

Bugün canımı sıkan, başımı ağrıtan şeyler oldu. Öğleye doğru Çemberlitaş Tavukpazarı ndaki<br />

Bahar lokantasına gittim, karnımı doyurdum. Sonra Kapalıçarşı ya girdim, orada dükkanı<br />

olan Afganistan Türkü bir zattan on adet el yapımı, yarı-kıymetli taşlı yüzük aldım. Sahaflar<br />

Çarşısı na girdim, kitaplara bakmama vakit kalmadan öğle ezanı okundu. Beyazıt Camii ne<br />

girdim. Namaz güzel kılındı, sonra yine çok güzel şekilde Kur ân okundu.<br />

Beyazıt meydanına bakan Özbek hanına girdim, oradaki sahaflardan iki kitap aldım. Biri<br />

Macarca, Kanunî SultanSüleyman ın Zigetvar seferi ile ilgili minyatürler ihtiva ediyor.<br />

- 42 -

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!