You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir.<br />
(Aradan geçen 3000 yıldan fazla<br />
zamana rağmen hala “çobanın oyuyla<br />
eşit oya sahip olma kompleksinin devam<br />
etmesine bakarak demokrasinin yolunun<br />
daha epey uzun olduğunu söyleyebiliriz.)<br />
Nitekim Antik Yunan demokrasisinde<br />
kadınlar, köleler ve o site devletinde<br />
doğmamış olanlar demokratik haklara<br />
sahip değildir.<br />
Demokrasinin uygulama pratikleri ve<br />
halkın demokratik haklarını kullanma<br />
biçimlerini uzun uzadıya anlatmak bu<br />
yazının konusunu da kapsamını da aşar.<br />
Biz burada sadece, ülkemizde “temsili<br />
demokrasi” modelinin uygulandığını<br />
belirtmekle yetineceğiz. Temsili demokrasi,<br />
halkın demokratik haklarını seçtiği<br />
temsilciler (meclis, parlamento, senato<br />
vb) eliyle kullanmasıdır.<br />
Burada, ülkemizin demokrasi tarihine<br />
kısaca atıfta bulunmak gerekliliğine<br />
inanıyoruz. Üzerinde yaşadığımız coğrafyada,<br />
“demokrasi”nin öncülü olarak<br />
“özgürlük” hareketlerini kabul etmek<br />
mümkündür.<br />
Tanzimat Fermanı’yla başlayan tarihsel<br />
süreç, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetimizin<br />
kuruluşuyla başka ve yepyeni<br />
bir evreye girmiştir. 1923’ten 1950’ye<br />
kadar geçen sürede tek parti iktidarı ile<br />
siyasi hayatını idame ettiren Türkiye,<br />
1950 yılında ilk kez çok partili siyasal<br />
“demokrasi, tüm üye<br />
veya vatandaşların,<br />
organizasyon veya<br />
devlet politikasını<br />
şekillendirmede eşit<br />
hakka sahip olduğu bir<br />
yönetim biçimidir”<br />
sisteme geçmiştir. (Bu meyanda, Serbest<br />
Fırka ve 1946 seçimlerinde sonuca<br />
ulaşmayan çok partili seçim denemesini<br />
inceleme dışında tutuyoruz.) Nitekim<br />
uluslararası siyasetin de baskılamasıyla,<br />
ülkemizde, 1950 yılında çok partili sisteme<br />
geçilebilmiştir. Ne var ki yerleşik<br />
statükonun bu geçişi çok da içselleştiremediğini;<br />
halkın teveccüh ettiği<br />
her siyasal hareketi, darbe, muhtıra,<br />
post-modern darbe vb. çeşitli hukuk<br />
ve demokrasi dışı yollarla ortadan kaldırmaya<br />
çalıştığını biliyoruz. Bu hukuk<br />
dışı müdahalelerin bir kısmına bizler de<br />
tanık olduk.<br />
Genelde seçimler ve özelde yerel seçimler,<br />
ülkemizde, halkın kendi iradesine<br />
sahip çıktığı, siyasal sisteme ve/veya<br />
yönetici iradeye deyim yerindeyse<br />
“manifesto” sunduğu dönemlerdir.<br />
Yerel seçimleri, türdeşlerinden ayıran<br />
bazı özellikleri vardır. Bu farklılıkların<br />
öne çıkanları, yerel yöneticinin seçmen<br />
nezdinde diğer seçilmiş olanlara göre<br />
daha geniş bir temas ve tanınırlık oranına<br />
sahip olması, adaylık sürecinde<br />
doğrudan ve interaktif iletişime geçmesi,<br />
halkın yerel yöneticiyle seçildikten<br />
sonra da sürekli temas imkanının bulunması,<br />
yerel yöneticinin ürettiği (ya da<br />
üretmediği!) her türlü hizmetin halkın<br />
günlük yaşamında kısa sürede etkisinin<br />
görülmesidir. Böyle olduğu için, halk,<br />
yetki ve görev alanında olsun olmasın<br />
her türlü talep ve beklentisini yerel<br />
yöneticiye yöneltmekte beis görmemiştir.<br />
Malum olduğu üzere, “Sana Belediye<br />
baksın!” sözü günlük yaşamda epey yaygınlık<br />
kazanmıştır. Yakın zamana kadar<br />
hal böyle iken, son yıllarda kurumların<br />
şeffaf ve ulaşılabilir hale gelmesiyle<br />
yerel yönetimlerin yükleri bu anlamda<br />
bir parça hafiflemiştir. Özellikle kırsalda,<br />
hala yerel yönetimlerden beklentilerin<br />
yüksekliğini kabul etmek zorundayız.<br />
Ancak bu durum, yerel yöneticiler<br />
için fırsattır. Halkın talep yoğunluğu<br />
ve çeşitliliği yerel yöneticiyi ayırıcı ve<br />
rakiplerinden öne çıkarıcı özelliği de<br />
içinde barındırmaktadır. İyi bir yerel<br />
yönetici, bizim yukarıda açıklamaya<br />
çalıştığımız beklenti ve talep yoğunlu-<br />
Mart - Nisan 2014 31