üyük boyutlu İsveç yapımı Rörstrand çini sobalarınve ağırlıklı olarak Avrupa beğenisinde döşenmişmobilyaların ihtişamını gördükten sonra, I. Ahmetdöneminde hasbahçeler arasına katılmış YıldızParkı’nda kısa bir gezinti yapıyoruz.Programımızda olmamasına rağmen Yıldız SarayıHaremi’nde devam eden restorasyon çalışmalarınıgezebilme imkanı, teknik gezimize ayrı bir keyifkatıyor. Şantiye binasında kısa bir brifing aldığımızbu ziyarette, ahşap ve tual atölyelerini, sahadakiuygulamaları geziyoruz. Türkiye’ye uygulanan örnekbir restorasyon çalışması olduğunu ekibimizde yeralan restorasyon uzmanı mimarlar da onaylıyorlar.Bir sonraki durağımız olan Ihlamur Kasrı’nda bizeyine bir rehber eşlik ediyor. Bol ağaçlıklı bu bahçenin,18. yüzyılda, “Hacı Hüseyin Bağları” adıyla tanınanbir mesire yeriyken, Sultan III. Ahmed dönemindePadişah’a ait bir “Hasbahçe”ye dönüştürüldüğünü,Sultan Abdülmecid’in (1839-1861) Osmanlı tahtınageçmesiyle de, bu alanda Ihlamur Kasırları’nın yapıldığıbilgisinin ardından, rehberimizle birlikte MerasimKöşkü’nü geziyoruz. Köşk'ün ön cephesi Barok çizgilertaşıyan merdiveni ve hareketli kabartmalarıyla çarpıcıbir mimariye sahip. Giriş Salonu ile her iki yanındayer alan birer odadan oluşan kasrın iç süslemelerindeOsmanlı’da 19. yüzyılda tercih edilen batılı dekorasyonanlayışının tercih edildiğini görüyoruz.İlk günün sonunda Dolmabahçe Sarayı’ndayız.1843-1856 yılları arasında süren sarayın yapımındayine, 5 kuşak boyunca Osmanlı’nın saray ve köşkleriniinşa eden Balyan ailesini görüyoruz. Türkiye’dekien büyük saray unvanını taşıyan Dolmabahçe’ninana binasında, yönetim işlerinin yapıldığı Selamlıkbölümünü rehberimiz eşliğinde ziyaret ederken,restorasyon çalışmaları yapılan Harem bölümünügöremiyoruz. Her iki bölüm arasında padişahın devletileri gelenleri ile bayramlaştığı ve önemli devlettörenlerinin yapıldığı Muayede Salonu’nu geziyoruz.6 padişah ve son halifenin yaşadığı, Cumhuriyet’inilanından sonra da çeşitli aralıklarla Atatürk’e evsahipliği yapan, Dolmabahçe Sarayı’nda Ulu Önder’inhayata gözlerini yumduğu odayı da ziyaret ediyoruz.Barok, Rokoko, Neo-klasik gibi batı kökenli mimariformların yanı sıra, Osmanlı geleneksel sanat vekültür ögelerinin de batılı bir anlayışla yorumlanarakkullanıldığı bu sarayda, dekorasyonda kullanılanHereke halıları ve döşemelik kumaşlar, Baccarat veBohemia kristalleri, Sevres ve Yıldız porselenler, batılıressamların yaptığı tabloların ihtişamı gözlerimizikamaştırıyor.Saray gezilerimizin 2. gününde ilk sırada KüçüksuKasrı var. Sultan Abdülmecid’in mevcuttaki ahşapyapıyı yıktırtarak yerine yaptırdığı, bodrumu ilebirlikte üç katlı olan Küçüksu Kasrı’nda katlar, birorta mekâna açılan dört oda biçiminde düzenlenmiş.Genellikle dinlenme ve av amaçlı kullanılmış olan bubina, devlete ait diğer saray yapılarının aksine yüksekduvarlarla değil, döküm tekniği ile yapılmış zarifdemir parmaklıklar ile çevrilmiş. Alçı kabartma vekalem işi süslemeli tavanları, birbirinden farklı renk vemodellerde İtalyan mermerleriyle yapılmış şömineleri,her bir odada ayrı süslemeli ve ince işçilikli parkeleri,Avrupa tarzı mobilyaları, halı ve tablolarıyla zenginbir sanat müzesi niteliğindeki Küçüksu Kasrı’nınCumhuriyet Döneminde bir süre devlet konuk eviolarak kullanılmış olduğunu öğreniyoruz.Sonrasında gittiğimiz Beylerbeyi Sarayı’na Pazargünü olması sebebiyle de ilgi büyük. Sultan Abdülaziztarafından inşa ettirilen Saray'ın iki yıldan kısa birsürede tamamlanmış olması biz mimarları epeyceşaşırtıyor. Bodrum üzeri iki katlı bu kagir bina batıve doğu üsluplarının karışımını içermekte olup,Türk evi plan özelliğini taşıyor. Isıtma sistemi yeralmayan bu yazlık saray özellikle yabancı misafirlerinağırlanmasında kullanılmış. Hatta bu özellikCumhuriyet Dönemi'nde de devam etmiş.Taban döşemeleri Mısır’dan getirilen hasırlarla kaplıolan sarayda, çoğunluğu Hereke olan halılar, FransızBaccarat kristal avizeler, İngiliz, Fransız ve HaliçTersanesi’nde yapılmış saatler, Çin, Japon, Fransız,Alman ve Türk-Yıldız vazolar ve diğer eşsiz sanateserleri odaları ve salonları süslemekte.Tekrar Avrupa yakasına geçtiğimizde Sultan AhmetMeydanı’ndayız ve ilk durak Ayasofya. Dünyanınen eski ve en hızlı inşa edilen katedrali kabul edilenAyasofya, ilk iki bina yandıktan sonra I. Jüstinyentarafından inşa ettirilmiş. 916 yıl baş kilise, 477 yılcami olarak kullanıldıktan sonra Atatürk’ün emrile 1935 yılından itibaren müze olarak kullanılanAyasofya, 16.yy'da Mimar Sinan tarafından payandalarilave edilerek güçlendirilmiş, öncesinde ve sonrasındatarihte pek çok kereler tamirat görmüş.Gezdiğimiz sarayların sonuncusu olan TopkapıSarayı, İstanbul’un fethinden sonra Fatih SultanMehmet tarafından yaptırılmış olup, 380 yıl boyuncaimparatorluğun yönetim merkezi ve padişahların eviolarak kullanılmış. Dolmabahçe Sarayı’nın yapımındansonra terk edilen Saray, dünyada günümüze gelebilmişsarayların en eskisi ve en genişi olma unvanını8 ŞUBEMİZDEN
taşıyor. Sade bir güzelliğe sahip saray, değişik çini,ağaç işleri ve mimari üslupları ile Türk sanatınıngelişmesini ve üslup farklılıklarının uyumunu en güzelşekilde göstermekte olup, pek çoğunu görme imkanıbulduğumuz, hazine, silah, sultan elbiseleri, porselen,saat kolleksiyonları ve kutsal emanetler ziyaretçileribüyülüyor.Büyükada…Sabah 09.30’da Adalar Belediyesi’nin teknesiyleBüyükada’ya geldik. Hava oldukça güzeldi.23 Nisan en büyük azizlerden Hagios Yeoryios (AyaYorgi)’nin yortu günüdür. Hristiyanların iki hacnoktasından biri olan Aya Yorgi’ye bu özel gündeziyaretçiler adaya doluşmuştu. Toplananların büyükkısmı Aziz’e dileklerini sunmaya bir kısmı da olmasınıistedikleri şeyler için dilek tutmaya gelmişlerdi.Ayine katılanların oldukça uzun sayılabilecek dik biryokuşu tırmanırken sağa sola çaputlar bağlayarak,renkli makaralarda ipler yol boyunca açılarak dualaretmelerine tanık olduk.Biz de binlerce insanın katıldığı bu etkinliği görmekiçin oldukça uzun bir yol yürüdük. Ne yazık ki yoğunkalabalıktan kiliseye girme şansımız olmadı. Dönüşyolunda Hangar Müze Alanı’nda “Adalar Binalar<strong>Mimarlar</strong> Sergisi”ni gezdik.Yortu’nun ardından öğlen verilen yemek molasısonrası Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlubizi belediye binasında konuk etti. Farsakoğlu, Adalarile ilgili yaptıkları ve gerçekleştirmeyi düşündüğüprojeler hakkında bilgi verdi.<strong>Ankara</strong>’ya dönmek zorunda olduğumuzdan AdalarMüzesi’nin gezme fırsatımız olmadı. İstanbul’un ilkçağdaş kent müzesi olan Adalar Müzesi, Adalarınoluşumundan bugüne gelen hikayesini yüzlerce obje,20 bin belge, 6 bin fotoğraf, yüzlerce belgelemeçekimi, film ve sözlü tarih kayıtlarından oluşan kuruluşkoleksiyonu ile ziyaretçilerine sunmakta olan AdalarMüzesi’ni bir dahaki gelişimizde mutlaka gezmeyekarar verdik.Dönüşte yine Adalar Belediyesi’nin bize tahsis ettiğitekne ile Maltepe İskelesi’ne döndük. 18.00’de<strong>Ankara</strong>’ya dönmek üzere yola çıktık ve <strong>Ankara</strong>’ya23.30 gibi vardık. ■9