18.01.2019 Views

Kadıköy Life Ocak & Şubat 2019

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Life</strong> Magazin<br />

TİYATROCU ANNE BABA:<br />

FÜSUN & ALTAN ERBULAK<br />

Tiyatrocu bir anne ve babanın kızı olan<br />

Sevinç Erbulak, babası Altan Erbulak ve<br />

annesi Füsun Erbulak ile geçen zamanlarından<br />

ise büyük bir mutlulukla bahsediyor<br />

ve ne kadar şanslı olduğunu şu ifadelerle<br />

anlatıyor: “Küçükken oyuncu ve tanınmış<br />

ailelelerin çocuğu olduğunuzu çok anlamıyorsunuz.<br />

Zaten her anne baba, çocukları<br />

için en ünlü ve iyi anne babalardır. Fakat<br />

buna bir de toplumun kabul etmesi ve<br />

sevmesi eklenince mutlu oluyor ve biraz da<br />

şımarıyorsunuz. Tabi bu durum her zaman<br />

aynı şekilde devam etmiyor, siz de bir<br />

şeyleri öğreniyor ve normalleşme sürecine<br />

giriyorsunuz. 90’lı yıllarda televizyondaki<br />

sayılı yüzlerden biri olunca, o dönemde de<br />

ufak tefek şımarıklıklar oldu. Ardından başka<br />

türlü mücadeleler başladı. Ailemle aynı<br />

mücadeleyi sürdürdüğüm için sonraları o<br />

zamanları hep çok güzel anımsadım.”<br />

“BENİM BABAM BİR ÜLKE,<br />

HATTA GEZEGEN”<br />

Babası Altan Erbulak’ı çok erken yaşta<br />

kaybeden Sevinç Erbulak; “Babam artık<br />

gözümde bir ülke, hatta ülke küçük kalır,<br />

büyük bir gezegen. O göremedi benim<br />

oyunculuğu seçtiğimi ne yazık ki. Sadece<br />

bir kere sevgili Ali Poyrazoğlu beni sahneye<br />

itince, babamla aynı sahneyi paylaşma şansına<br />

erişebildim o kadar. Ama söyledikleri<br />

hep kaldı bende, o gezegenden hatırladıklarım<br />

olarak” diyerek, konuşmasına devam<br />

ediyor: “Şöyle demişti bir keresinde babam;<br />

‘Bizim mesleğimizi seçersen, yarın öbür gün<br />

çok güzel teklifler alacaksın. Bu tekliflerin<br />

bazıları çok görkemli, kışkırtıcı ve tahrik<br />

edici olacak. Ne olursa olsun eğer kalbinin<br />

atışını değiştirecek kadar seni heyecanlandırmıyorsa,<br />

yapacağın şey çok basit.<br />

O teklifi hiç almamış kabul edip, yoluna<br />

devam edeceksin.” Babam bana bunları<br />

söyleyeli 35 sene oldu. İnsan anımsamalar<br />

konusunda çok hain. Hep anımsadım ve<br />

yoluma öyle devam ettim. Yüz milyonlarca<br />

hayal kırıklığı, çok mutsuz olduğum projeler,<br />

ilişkiler, durumlar ve koşullar yaşadım.<br />

Fakat bu sözü hiç unutmadım.”<br />

“90’LI YILLAR GÖZ ALICI VE<br />

MUHTEŞEMDİ”<br />

“Haydi” diyorum, “Bu kez 90’lardan konuşalım.<br />

Ne güzel yıllardı değil mi? Televizyon<br />

hayatımıza yeni girmiş ve dönemin sıcacık<br />

dizilerinden birinde ‘Süper Baba’da sizinle<br />

tanışıyoruz.” Büyük bir özlemle anıyor Erbulak<br />

o yılları: “Muhteşem ve göz alıcı 90’lar.<br />

Burnumun direği sızlıyor o günleri hatırlayınca.<br />

Doksanlarda kapılarımızı kilitlemezdik,<br />

arabamızın kapısını akşam kilitlemeyi unuttuğumuzda<br />

panik halinde olmazdık. En fazla<br />

senden hoşlanan bir mahalleli, gül bırakmış<br />

olurdu arka koltuğa... Bunlar şimdi bitti.<br />

Bütün bu değişimler de televizyona, dizilerin<br />

senaryolarına yansıdı tabii. O yıllarda dünya<br />

ve hatta müzik, resim gibi üretimlerin hiçbiri<br />

kaba değildi. Belki teknolojinin de etkisiyle<br />

şimdilerde temas bitti. Sosyal medyalardan<br />

kalpli ‘like’ atmalar ve dürtmeler, dokunmanın<br />

yerini aldı. Hâlâ öğrencilerime mektup<br />

yazmayı anlatıyorum ve birine kızınca onu<br />

sosyal medyada engellemek yerine çağırıp<br />

konuşmanın daha doğru olduğunu... Televizyonda<br />

dizi yapmak, benim ekmek teknelerimden<br />

biri. Dünyada ne değiştiyse, ülkede<br />

ne değiştiyse, dizilerde ve dizi kurgularında,<br />

dertlerinde de o değişti.”<br />

HİSLERLE YAZILMIŞ BİR KİTAP:<br />

ARTIKARANMAYANLAR GEZEGENİ<br />

Sevinç Erbulak, üretimlerine bir yenisini<br />

ekleme yolunda, muazzam hayal gücü ve<br />

duyarlı iç sesini de yanına alarak ArtıkAranmayanlar<br />

Gezegeni’ni okuyucularla buluşturdu.<br />

Hem bir roman hem de birbirinden<br />

bağımsız öyküler olarak okunabilecek ArtıkAranmayanlar<br />

Gezegeni, okuru fantastik<br />

bir gezegende olduğu kadar bizim acımasız<br />

dünyamızda da bir gezintiye çıkarıyor. Bu<br />

kitapla yazma ediniminin hayatına girdiğini<br />

dile getiren Erbulak, <strong>Kadıköy</strong> <strong>Life</strong> Dergisi’ne<br />

şunları söylüyor: “Kitabım çok yeni, onunla<br />

beraber hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek<br />

bir şey yaşıyorum. Bu nedenle şu an<br />

doyasıya o hissi yaşamak istiyorum. Yazma<br />

edinimi esasında hayatıma bu kitapla girdi,<br />

hissediyorum ki hiç çıkmayacak. Yazılanları<br />

detaylandırmama imkân yok ama genelde<br />

gece yazıldı. Yaşadığım ülkede bir şeyler<br />

oluyordu. Bunu dünyayla karşılaştırıp, işin<br />

içinden çıkamadığım zamanlarda yazıldı.<br />

Sonra işin içinden çıkabildiğim zamanlarda<br />

da yazıldı. Çok üzüldüğüm, çok mutlu olduğum<br />

için de yazıldı. Farklı hislerle yazıldı<br />

ama esasında hislerle yazıldı. Yazarken<br />

gerçekten insansız bir gezegen hayal ettim.”<br />

“İSTANBUL’UN TADINA<br />

ÇOK AZ VARABİLDİM”<br />

Yazar gibi anlatıyor Sevinç Erbulak. Her şeyi<br />

bu derece yaşarak ve hissederek anlatınca,<br />

İstanbul’u ve <strong>Kadıköy</strong>’ü sormadan<br />

geçemiyorum. “Ben size esasında hiçbir<br />

dönemin İstanbul’unu anlatamam <strong>Kadıköy</strong><br />

<strong>Life</strong> üzgünüm” diyor gülümseyerek ve<br />

başlıyor sebepleriyle anlatmaya: “İstanbul’da<br />

çalışmaya başladığım günden beri<br />

bir yerden başka bir yere yetişmeye çalışan,<br />

şehrin tadına çok az varabilen biriyim.<br />

Başka şehirleri İstanbul’u anlattığımdan<br />

daha iyi anlatabilirim, çünkü yaşayabiliyorum<br />

oralarda. İstanbul’da kendimi hep<br />

gelecek zamanla ilgili bir şeyler tasarlarken<br />

anımsıyorum. Gençlik yıllarında çalışmayan,<br />

şehre dokunan biriyle benim İstanbul’u<br />

anlatmam bir olmaz. İlle de bir şeyler söyle<br />

derseniz İstanbul benim için trafik demek,<br />

yozlaşan muhitler demek, üzgünüm ama<br />

menüleri Araplaşan kafeler demek...<br />

KADIKÖY, POLİTİK BİR<br />

MERKEZ HALİNE GELDİ<br />

Tabii kendime özgü muhitlerim de yok<br />

değil. <strong>Kadıköy</strong>, son on yılın en nefis sığınağı.<br />

Şehir Tiyatroları sahnelerinden birisi<br />

Haldun Taner orada mesela... Bu anlamda<br />

da benim için damar ve yaşam <strong>Kadıköy</strong>.<br />

Yemek keyfi, eğlence keyfi, gençliği, hele<br />

ki şu anda yozlaşan bir Avrupa Yakası<br />

sebebiyle fazlasıyla popüler oldu. Politik bir<br />

merkez haline gelmesini de es geçmeyelim<br />

tabii. Eski dönemlerin apolitikliğine karşı<br />

şu sıralarda dünyanın, yaşadığı ülkenin,<br />

toprağının, coğrafyasının değerini bilen bir<br />

kuşak atlarıyla geliyor. O güzel adamlar atlarıyla<br />

bir yere<br />

gittiler, çünkü<br />

çok yorgunlardı.<br />

Atları aldık<br />

onlardan ve<br />

İstanbul’da,<br />

özellikle<br />

<strong>Kadıköy</strong>’de<br />

dörtnala<br />

koşuyoruz.<br />

Umarım<br />

bir sonraki<br />

röportajımızı<br />

o güzel atlarla<br />

gelen çocukların<br />

kurduğu<br />

yeni bir medeniyette<br />

gerçekleştiririz.”<br />

<strong>Ocak</strong> & <strong>Şubat</strong> 2018 kadikoylife.com : 103

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!