PerspektifFatih Nazifoğlufnazifog@yahoo.grVatandaşın polise, polisinkendine güven(e)mediği bir dönem2008 Aralık ayında, 16 yaşındaki Aleksis Grigoropulosisimli gencin polis silahından çıkan birkurşunla hayatını kaybetmesi, şüphesiz son yıllardaYunanistan adına, bir çok açıdan, dönüm noktalarındanbir tanesi olarak tarihe geçecek.Tarih boyunca savaşlara bir göz attığımızda savaşlarınçıkmasına bir cinayetin, bir askerin kaçırılması,bir ülkenin nükleer silah ürettiği yönündeiddiaların olması gibi sebeplerin öne sürüldüğü gözüksede, savaşın esas nedenlerinin her zaman çokdaha değişik ve başka boyutlarda olduğunu görürüz.Grigoropulos’un hayatını kaybettikten sonrayaşananlar içinde, aslında küçük yaştaki öğrencininölümünün biriken bir çok şeyin dışarı vurulmasıiçin bardağı taşıran son damla olduğu söylenebilir.A. Grigoropulos’un vefatının hemen akabindeAtina ve Selânik başta olmak üzere, Yunanistan’ınbir çok şehrinde bankalar, büyük alışveriş merkezleri,mağazalar yağmalanıp talan edildi. İlk bakıştayaşanan bu olayların başını iktidar karşıtı anarşistve çoğunluğu gençlerden oluşan gruplar olduğugörülse de, biraz daha derin inceleme yapıldığındaçok değişik sonuçlar ortaya çıktı. Aslında, bir çokkişi değişik nedenlerden dolayı dökülmüştü yollara.Anarşist gruplar, baş düşmanları olan polisin biröğrenciyi öldürmesini sindiremeyip kendilerine hasüslupla ideolojileri doğrultusunda etrafı kırıp dökerken,camları kırılmış mağazalardaki ürünleri çalanlarınyabancı uyruklu kişilerin olduğu söylendi.Hatırlanacağı üzere o günlerde, küresel mali krizinetkileri yeni yeni Yunanistan’a yansımaya başlamıştı.Hükümete karşı Vatopedio skandalı, sağlıksistemi ile sosyal sigorta sistemindeki problemler vbsorunlar yüzünden biriken tepkilerin, bu denli yoğunhissedildiği bir dönemdi. O yüzdendir ki, bazıkesimlerce, yaşanan bu olaylar toplumsal bir tepkiolarak adlandırıldı. Hatta, sallantıda olan hükümetidüşürmek isteyenlerin, eylemcilere arka çıktığıiddiaları bile ortaya atıldı.Tabiî tüm bu olaylar yaşanırken tüm gözler polisinüstüne çevrilmişti. Polis ne yapacaktı, ne tavıralacak, nasıl bir tutum sergileyecekti? HerkülMillas’ın Zaman’daki son yazısında da dediği gibiYunanistan’da “gösterilerde polise ‘domuz, katil’diye koro tutulması normal sayılır, hatta polisin,genel olarak ‘katil’ olduğu genel kabul görür.” Hâlböyleyken, bir polisin ateş etmesiyle çocuk yaşta birgencin hayatını kaybetmesinden sonra, en çok merakedilen soruların başında bu sorular geliyordu.Çünkü olası bir ikinci “yanlışta” kimse nelerin yaşanabileceğinidüşünmek dahi istemiyordu. Bu sebeptendolayı, İçişleri Bakanı Prokopis Pavlopulosyaptığı açıklamada olayları kınadığını dile getirdigetirmesine de, polisin görevini sadece müdafaadabulunarak yapmaya devam edeceğini ifade etti.Yani hükümet de olası ikinci bir Grigoropulos vakasıolmasından korkuyordu ve olayları kınamasınarağmen, tepkilerin dile getirilmesine bir nevi gözyumar gibiydi.O günlerde bir çok gazete, gösteriler sırasındaelinde silahıyla göstericilere doğru nişan almış birpolisin çekilmiş fotoğrafını ilk sayfalarından sundular.Daha bir kaç ay öncesi başka biriyle karıştırılanKıbrıslı bir öğrencinin konuşmasına bileizin verilmeden yol ortasında feci bir şekilde polis30 <strong>Azınlıkça</strong>
memurları tarafından hırpalandığını konu alan televizyonprogramları yapıldı. Polisin bazen gereksizyere orantısız güç ve aşırı zor kullandığına dikkatçekilmek istenirken, bilerek veya bilmeyerek biranda bütün polisler hedef gösterildi.Peki ya sonuç ne oldu? Vatandaş polise karşı olangüvenini, polis ise kendine olan güvenini kaybetti.Polis memurları artık rahat değiller, “yanlış yapmayayım”endişesiyle olaylara müdahale edemez oldular.Gazetelerde her gün son yıllarda görülmemişsıklıkta terör, şiddet ve gasp haberlerini okur olduk.Olaylı protesto gösterileri ve akabinde yaşanan çatışmalar,emniyetlere yapılan saldırılar işin ekstrası.Hatta bölgemizde bile bir haftada üst üste iki bankasoygunu yaşandı ve 19 yaşında bir genç iki yaşlıyıkatletti. Artan terör olaylarında, küresel malî krizinmuhakkak etkisi olduğu gibi, terör olaylarınınAralık ayından sonra daha da artması göz önündebulundurulduğunda, son dönemlerde polisin olaylaramüdahale etmede etkisiz ve “pasif” kalışının dapayı olduğu bir gerçek.Geçenlerde 17 Avrupa Birliği üye ülkesinin başkentlerinde,güvenlik konusunu ele alan bir araştırmayapıldı. Araştırma sonucunda kendini en azgüvende hissedenlerin, Yunan vatandaşları olduğuortaya çıktı. Bu “kendini güvende hissedememenin”en büyük sebebi olarak ise, yine vatandaşlartarafından, polisin yetersiz kalışı gösteriliyor. YaniAralık ayında aşırı zor kullanmak yüzünden en ağıreleştirilere maruz kalan polis, şimdi ise yetersiz kalmaklasuçlanıyor. Nereden nereye?En sonunda Yunan hükümeti, bir taraftan maskeyisuç sayan yasa çıkarmaya, Atina’da olaylara acilmüdahalede bulunacak devriye gezen çevik kuvvetekiplerini görevlendirmeye varan önlemler alırken,diğer taraftan da terörle mücadele konusundaköklü çözümler üretilebilmesi için, İngiliz PolisTeşkilatı Scotland Yard’ın üst düzey yetkilileriniYunanistan’a çağırdı.Gün geçtikçe gözle görülür bir şekilde artanterör olaylarından dolayı artık kendini güvendehissetmeyen vatandaş, ne 16 yaşındaki bir çocuğaateş eden bir polis, ne de gün ortasında yağmalananmağazalara müdahale edemeyen bir polis istiyor.Eğer polisin görevi kamu düzenini ve güvenliğinisağlamak ise, vatandaşın da tek istediği gerekli müdahaleleriyapabilecek ve vatandaşın tekrar kuşkuduymadan güvenebileceği bir polis.www.azinlikca.net<strong>Azınlıkça</strong> 31