Yeni Adımcılardan da aşağı rey alarak mağlup olmasıüzerine, Hamdi Bey’in cemaat riyasetine getirdiğiHakkı Bey’in mevkiinden çekilmek lazım geliyordu,çekildi. Şimdi biz müftülükle ne ilmen ve ne amelenhiç bir münasebeti olmadığı halde mahza HamdiBey’in kuvvetiyle o mevkiye getirilen ve vazifesindeahkam-ı şeriyyeden ziyade Hamdi Bey tarafından gelenemirleri ve nehiyleri icra etmekte bulunan BabalakiEfendi’nin azlini hükümetten bekliyoruz. Mebusanintihabı neticesinde hükümetin muvaffakiyetindendolayı Babalaki efendi makam ve vilayeti tebrikegelmişti. Gördük, fakat bu gelişle bir iki ay mukaddemsabık mebus Mustafa Aga ile birlikte İskeçe’ninHamdi Bey ve Hakkı Bey gibi şapkalı Türklerininönüne düşerek Gümülcine Müslümanlarının müftüsüHafız Nevzat Efendi’yi makamından azlettirmekgayretiyle yaptıkları nümayiş günlerinde, HamdiBey’in otomobiline rağmen her gün Gümülcine’yegelip giden müftü Babalaki Efendi’nin, ne o zamankineşesi vardır, ne de o zamanki sıdk ve sadakati!O gün Müslümanların efkâr-ı umumiyesine kontragiden dinsiz Türk cereyanının önüne düşmüş birmüftü, Müslüman Türklerin mebus Türk namzedlerikazandıktan sonra, artık müftülük makamındaduramaz. Kendisi saygı etmezse hükümet ona müktedaihaysiyet ve ciddiyeti öğretmelidir. İşin bu cihettenyani dini bir mevkide bulunan Babalaki efendinindinsizlerle birleşerek hem Müslüman Türklereve hem bugünkü hükümet partisine karşı unutulmazbir vaziyet almış olmasından başka, haddi zatında buadam müftülük vazifesine hiç yakışır bir şahıs değildir.Vaktiyle bunu Gümülcine Müftüğü’nden attıranMüslümanlar, hükümete takdim ettikleri mazbata-iistirhamiyede, ne camiye ve ne kiliseye ayak basmayanbir reis-i ruhani görülmüş müdür? diye feryad etmişlerdi.Şimdi biz de aynı feryadı tekrar etmekle birvazife-i diniye ve vicdaniye ifa ettiğimize kani bulunuyoruz.Babalaki’nin Gümülcine Müftülüğü’ndeninfisali bu şekilde olduğunu biz sonradan öğrendik.Yoksa kendisi Gümülcine’den azl olunmadım, istifaettim, diyerek bizi aldatmıştı. İskeçe’ye tayin olunurolunmaz gazetede neşrettiği satış ilanına benzeyenbeyannamesiyle, mahiyetini göstermiş ve mülteciliknamına bizi de mahcup etmişti. Son müftülüğündeicra ettiği muamelatı hakkında elimizde vesaik vardır.Bunları neşredeceğiz. Böyle bir cahil na ehli GümülcineMüftülüğü’nden uzaklaştırdıktan sonra bilahira İskeçe’nin başına bela etmekte bir mani yoktu”şeklinde yazmaktadır.22 Mart 1929 tarihli Yarın’da ise “AhirzamanMüftüsü Babalaki” başlıklı yazıda şöyle demektedir:“ Müftüden başka herşeye benzeyen ŞevkiBabalaki’nin yeni bir hareket-i cahilanesini dahaişittik. Şöyleki Ramazan-ı şerif iptidasını Pazar günündenispat etmek üzere muhacir-i cedid mahallesiahalisinden bir zat, İskeçe Müftülüğü’ne müracaatetmiş, fakat şehadeti ret olunarak Ramazan-ı ŞerifPazartesinden itibar edilmiştir. Halbuki bayramdahilal şevvali ruyet ettiğine dair hiç bir kimse tarafındanİskeçe Müftülüğü’ne müracaat vaki olmaksızınSalı günü bayram olduğu ilan edilmiş ve Ramazan29 gün tutturulmuştur. Vakia Gümülcine’mizde de,bu sene Ramazan-ı Şerif 29 gün itibar edilmiş, fakatUysallı karyesinden gelen şahidlerin bayram hilalineşehadetleri üzerine usul-ü şeriyyesine tevfikan birgün evvel bayram yapılmıştır. Yani bayram bir günevvel yapılacak olduğu takdirde mutlaka hilal şevvaliruyeti lazımdır. Ayı görmeksizin bayram yapmak,Ramazanı otuza tamamladıktan sonra mümkünolur. Müftülük makamında istediği gibi oynayan vecehaletinin emrettiği vechile hareket eden Şevki Babalakiise Ramazan iptidasında ret ettiği şahidin şehadetinibayram için esas ittihaz ederek, Ramazan-ıŞerifin birinci günü yerine kabul etmediği ve halkaoruç tutturmadığı pazar gününü de Ramazan hesabınaidhal etmiş ve yirmi dokuzundan sonra tekmil-iselasiyn (otuz’un tamamlanması) itibarıyla halkabayram yaptırmıştır. Eğer Müslümanların dininehükümetin hürmeti var ise, bir gün evvel müftülükmakamını bu liyakatsiz adamın elinden kurtarmalıdır.Babalaki’nin müftülük makamında kalmasıMüslümanlık namına açık bir hakarettir”O dönemleri anlamak için o günün koşullarınıiyi bilmek, hatta belki de yaşamak gerekir. Fakatne ilginçtir aradan neredeyse yetmiş sene gibi uzunbir süre geçmesine rağmen azınlığımız o dönemdençok ta farklı şeyleri bugün için konuşup tartışmıyor.Müftülük meselesi o gün olduğu gibi bugün de azınlığınen önemli gündem maddelerinden bir tanesinioluşturmakta. O dönemin taraftar basını bugün deaynen mevcut. Hatta Ramazanın başlangıcı konusundakibenzer ihtilaflar bile bugün hâlâ var. Yanisiyasi tartışmalardan tutun da dini ihtilaflara kadarbugün için aynen yetmiş sene önceki şeyleri konuşuptartışıyoruz.Ne diyelim artık bunu biraz da azınlığın kaderinemi bağlayalım, varın orasını siz düşünün...*6 <strong>Azınlıkça</strong>
Dengeİbram Onsunoğluibram@tellas.grPek gülünçErgenekoncu Dış Güçler sıkışınca,TC “Yabancı Ülke” oluveriyorErgenekon’un faaliyet gösterdiği yerlerden biride KKTC, ve oradaki gözdelerinden ikisi, eski cumhurbaşkanıRauf Denktaş ve eski başbakan DervişEroğlu. Bu bilgiler, yeni Ergenekon iddianemesindeyer alıyor. Ardından Kuzey Kıbrıs karıştı tabiî.Başsavcılığın soruşturma başlatması bekleniyor.Mehmet Emin Aga’nın ta buradan kalkıp, KuzeyKıbrıs’taki 2003 seçimlerinde sarığı ve cübbesiylebalkonlardan Eroğlu lehinde ve Mehmet AliTalat aleyhinde nutuk atmaya gidişini bir kez dahaanımsayalım. Şimdi bu seçimlere Ergenekon’unmüdahalesi araştırma konusu. Bizim Aga’yı da orayaErgenekon gönderdi.2004’te Kıbrıs’ı ziyaret ettiğimizde, gazeteci AhmetKahvecioğlu bize şunları söyledi: “Sizin BatıTrakya’dan seçimlerde buraya bir müftü geldi. AvrupaBirliği’nin Batı Trakya Türklerine hiçbir faydasağlamadığını, Türk Azınlığının eskiden olduğu gibiaynı şekilde ezilmeye devam ettiğini anlatıp durdu.Sahi öyle mi?” Talat politikasının başlıca özelliği AByanlısı olmasıydı, Eroğlu’nun duruşu ise AB karşıtıulusalcı idi. Kıbrıs’ta çıktığımız radyo ve televizyonprogramlarında AB’nin Azınlığa neleri sağladığı,neleri sağlamadığı ve hangi beklentileri gerçekleştirdiği,hangilerini boşa çıkardığı konusunda konuşmakzorunda kaldık en çok.Neyse.Kıbrıs’ta Ergenekon’la işbirliği ettiği suçlamalarınayanıt veren Derviş Eroğlu, bu idddiaları küçümsemeçabası içinde onların zaten “yabancı birülke TC” kaynaklı olduğuna işaret etmiş açıklamasında.Türkiye’deki Ergenekon’un Kıbrıs’ta en çok desteklediğikişiden, sıkışınca, Türkiye’den “yabancı birülke” diye söz etmesi pek komik değil mi? Türkiye,Ana Vatan rütbesinden nasıl da yabancı bir ülkeyeindirgeniveriyor.Kıbrıs Kıbrıslıların, bizimkisi Batı Trakya. (NitekimKKTC’deki 19 Nisan <strong>2009</strong> milletvekili seçimleriniDerviş Eroğlu’nun başkan olduğu anamuhalefetteki Ulusal Birlik Partisi büyük bir farklakazandı. Eroğlu, Ergenekon desteğiyle seçim kaybetti,şimdi Ergenekon desteği olmadan seçim kazandı.)Ergenekon’la ilgili ifşaat, Batı Trakya Türk Azınlığına1986(?)-1996(?) dönemindeki (bunun önceside var, devamı da var) o akıl almaz müdahaleyiyorumlayacak ve açıklayacak anahtarları da veriyornihayet bizim elimize. Ayaklarımız şimdi suya eriyor.O dönemde Azınlıkta olup biten pek çok şeyinaltında Ergenekon imzası var.Henüz “derin devlet ve Ergenekon” deşifre edilmediğiiçin, o zaman bütün öfkemiz dönemin siviliktidarlarına ve dışişlerine karşı yöneliyordu. “Failimeçhul” aydınlandıktan sonra, şimdi şu düzeltmeyiyapabiliriz: 12 Eylül’ün devamı da olsa bir siviliktidar ve dışişleri böylesine sorumsuz ve faşizan biruygulamayı hayata geçirmezdi. Böylesi, ancak derinve engin yasadışı bir yandevlet yapılanmasının faaliyetiolabilirdi. Bu hal, Mesut Yılmaz başta olmaküzere bazı siyasileri ve Ergenekon’la özdeşleşen bazıkonsolosları Azınlığın vicdanında mahkumiyettenkurtaramaz.Şimdi, Batıtrakyalı bir Ergenekoncudan, onunda, sıkışınca, Türkiye’yi nasıl “yabancı bir ülke”diye adlandırmaya koştuğuyla ilgili Kıbrıs’takininbenzeri bir anımı anlatacağım. Daha önce de anlatmıştım,yirmi yıl önce ilk vuku bulduğunda, amaşimdi yeni verilerin ışığı altında anlatacağım.Yüksek Tahsilliler Derneği’nin Ocak 1989 genel<strong>Azınlıkça</strong> 7