Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
40<br />
atfetmesi açısından oldukça zararlıdır.<br />
Söylenenlerden çok söylenmeyenler,<br />
normal, rasyonel ve mantıklı görünenler,<br />
nefret söyleminin teşhisini zorlaştırırlar.<br />
Medyada biz-onlar, güçlü-güçsüz ayrımı ve<br />
ötekileştirme ziyadesiyle mevcut. Medya<br />
ötekileştirdiği grubun insani değerini<br />
inkâr ederek onlara uygulanan şiddet ve<br />
aşağılayıcı davranışları meşrulaştırabiliyor.<br />
Birtakım tanımlamalar, ölçüler, öngörüler<br />
üzerinden hareket ediyor. Halbuki<br />
TGC’nin “Gazetecinin Hak ve Sorumlulukları<br />
Bildirgesi”nde şöyle deniyor;<br />
Gazeteci başta barış, demokrasi, insan<br />
hakları olmak üzere insanlığın evrensel<br />
değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara<br />
saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite,<br />
cinsiyet, din, dil, sınıf ve felsefi inanç<br />
ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm<br />
halkların ve tüm bireylerin haklarını ve<br />
saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar<br />
ve uluslar arası nefreti, düşmanlığı<br />
körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun,<br />
bir topluluğun ve bireylerin kültürel<br />
değerlerini ve inançlarını veya inançsızlığını<br />
doğrudan saldırı konusu yapamaz.<br />
Gazeteci her türlü şiddeti haklı gösterici,<br />
özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz.<br />
1997 yılında Avrupa Konseyi Bakanlar<br />
Komitesi nefret söylemiyle ilgili bir tavsiye<br />
kararı aldı. Bu kararda nefret söylemi şöyle<br />
tanımlanmıştır: “Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı,<br />
antisemitizm veya hoşgörüsüzlük<br />
ifade eden saldırgan milliyetçilik de dâhil<br />
olmak üzere, hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer<br />
nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan<br />
ya da haklı gösteren her türlü ifade<br />
biçimidir.”<br />
Kendini her zaman kin ve öfke dolu<br />
ifadelerle ortaya koymadığı ve hatta<br />
zaman zaman gayet normal ve mantıklı<br />
göründüğü için nefret söylemini teşhis<br />
etmek kolay olmayabilir. Nefret suçuna<br />
giden sürecin çıkış noktası olan, nefret<br />
suçunun önünü açan, onu teşvik eden,<br />
tahammülsüzlüğün ve hoşgörüsüzlüğün<br />
dışa vurumu olan nefret söyleminde,<br />
hedef alınan gruplara “toplumda size yer<br />
yok” mesajı yinelenerek verilir; grup üyeleri<br />
pasifleştirilir. Bu durum doğal olarak<br />
demokratik düzeni yıpratır; zira insanın<br />
en temel hakkı olan “yaşama ve katılım<br />
hakkı” elinden alınmış olur.<br />
Bu bölümde; ayrımcı bir dil kullanan<br />
dolayısıyla doğal olarak ötekileştirme<br />
içeren, var olan bir durumu genelleştirerek<br />
toplumun genel kabulü, değiştirilemez<br />
doğrusuymuş gibi sunan veya nefret<br />
söylemi içeren haber örneklerine bir göz<br />
atalım. Özel olarak haberler üzerinden<br />
gidecek olursak:<br />
Edirne’deki kadın heykelini “başörtüsünü<br />
başından atan kadın heykeli” olarak<br />
yorumlayan Milli Gazete’de yayımlanan<br />
haberde 1 bir miktar nefret söylemi olduğu<br />
ifade edilebilir; heykeli yapan ve savunan<br />
insanlar “yobazlıkla” suçlanmaktadır. Yine<br />
haberde kullanılan “milli manevi değerlerimiz”<br />
söylemi son derece dışlayıcıdır.<br />
Edirne denilince akla Osmanlı ve Selimiye<br />
başta olmak üzere önemli mimari<br />
özelliklere sahip manevi mekânlar gelirken<br />
yapılan bu sapkın ve ahlaksız erotik<br />
heykel insanları derinden yaralıyor.<br />
Yapılan bu ahlaksız faaliyetler ‘Cumhuriyeti<br />
böyle mi kurduk?’ sorusunu akla<br />
getiriyor. Sözde çağdaşlık kisvesi altında<br />
yapılan bu bağnaz ve ahlaksız heykele<br />
inançlı yaşayan insanlar, ‘Edirne’yi düşmanlardan<br />
kurtaranlar, çağdaş ve çıplak<br />
kadınlar değildi, Edirne’yi müdafaa<br />
edenler imanlı, inançlı ve ahlaklı kadınlardı’<br />
diyerek tepki gösterdiler.<br />
ifadesi ciddi hakaretler içermekle birlikte<br />
“çıplak kadınlar” adı altında çok muğlak<br />
ama aynı zamanda ciddi bir hedef gösterme<br />
işine girişilmektedir. “Bir toplumu<br />
dininden uzaklaştırırsan o toplumu yok