04.10.2012 Views

siyahbant kitap final web

siyahbant kitap final web

siyahbant kitap final web

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

76<br />

bütçe sıkıntısı, program değişikliği gibi bahaneler<br />

ile dolaylı yoldan durumu kontrol<br />

etmeye çalışıyor. Küratörün geri çekilmesini<br />

engellemek için sanatçı ve eser<br />

seçimine müdahale etmeye çekiniyorlar.<br />

İlişkilerde karşılıklı bir mutabakat olduğu<br />

varsayılarak ilerleniyor. Küratörün kuruma<br />

başvurduğu projelerde ise, kurum kendisini<br />

güvenceye almak için onay vermeden<br />

önce küratörden tüm detayları önceden<br />

vermesini isteyebiliyor. “Müze İçinde<br />

Bir Müze” sergisinde bu iki durumun bir<br />

karışımı olduğu anlaşılıyor. Türkiye’de<br />

güncel sanat ortamında genel olarak yazılı<br />

bir sözleşme yapılmadan projeler gerçekleştiriliyor.<br />

Söz, esas kabul ediliyor. Bu<br />

durum sanatçı ve küratör açısından kimi<br />

zaman problemler çıkarsa da kimi zaman<br />

özgürleştirici olabiliyor. Sözleşme olmadığı<br />

durumda örneğin sanatçılar eserlerini<br />

çekmede özgür olabiliyorlar. Ama son dönemde<br />

sanatın gittikçe daha ticarileştiğini<br />

ve sanat kurumlarının güçlerini sanatçılardan<br />

aldıklarını unuttuklarını düşünürsek,<br />

kurumlarla ve sponsorlarla yapılan projelerde<br />

özellikle ifade özgürlüğü haklarını<br />

koruyan sözleşmelerin yapılması önem<br />

kazanıyor. Bir eserin “müzeye haber verilmeden<br />

projeye dâhil edilmiştir ibaresi ile<br />

sergilenmesi” kafa karıştırıcı olduğu kadar<br />

kafa açıcı da. Sergi konseptini düşününce<br />

bu tutum, müze, küratör, sanatçı ilişkilerini<br />

ve gerilimlerini deşifre etmesi açısından<br />

önemli. Müzenin bu işi sergiden çıkarmak<br />

istediği ama küratörün baskısı nedeniyle<br />

bunu yapamadığı anlaşılıyor. Müzenin<br />

sanatçı ile ilişkilerini küratör üzerinden<br />

sürdürmesine rağmen sergi sonrasında,<br />

Öner’i dava etmesi aslında trajikomik bir<br />

olay. Proje4L, işin bir sanat eseri olduğunu<br />

kabul ediyor ama marka hakkı ihlalinden<br />

dava açarak <strong>web</strong> sitesine erişimin engellenmesi<br />

istiyor. Müze açıklamasında,<br />

Öner’in kullandığı görsel için “ahlâksız<br />

imge” vurgusu da yapıyor. Elif Öner’in<br />

davası için her ne kadar bir grup sanatçı<br />

destek için biraraya gelse de süreçte desteğin<br />

oldukça kısıtlı kaldığını ve sanatçıyı<br />

yine yalnız bıraktığımızı düşünüyorum.<br />

Tüm bu olaylar sonucunda Arapoğlu’nun<br />

verdiği demeçlerde sorduğu bir soru var<br />

“Bir proje küratörü, projeye dair işlerini<br />

müzeye ‘onaylatmak’ zorunda mıdır?<br />

Her bir iş için bir ‘bilirkişi’ heyetine mi<br />

danışılacaktır?” Bunun cevabını vermek<br />

biraz zor çünkü bugünkü gelinen noktada<br />

küratörün özgürlüğünün de koşullara<br />

bağlı olduğu ortada.<br />

Küratörlerin göreceli olarak daha<br />

özgür hareket ettikleri alanın bienaller<br />

olduğu söylenebilir. Beral Madra,<br />

Azerbaycan Pavyonu’nda maruz kaldığı<br />

sansür üzerine yaptığı açıklamada,<br />

Venedik Bienali’ni bir sanatsal özgürlük<br />

platformu ve limitsiz eleştiri alanı olarak<br />

tanımlıyor. 6 Bu açıklamadan da anlaşıldığı<br />

gibi bienaller ifade özgürlüğü alanı vaat<br />

ediyor olsa da, bu da yine koşullara bağlı.<br />

Küratörler açısından ilk bakışta aslında<br />

oldukça özgür bir alan çünkü küratörler<br />

–ki genelde uluslararası alanda tanınmış<br />

güçlü figürler seçiliyor– bienali yapmak<br />

üzere davet ediliyor ve ilk aşamada kavramsal<br />

çerçeveyi kurgulamakta ve sanatçı<br />

seçiminde özgür bırakılıyorlar. Sonrasında<br />

kimi zaman özellikle bütçe ve toplumsal<br />

hassasiyetlerden kaynaklı belirli kısıtlamalar<br />

geliyor. Bienaller aslında sanatçıların<br />

kendi ülkelerinde baskıdan dolayı gösteremedikleri<br />

çalışmalarını, bağlamından<br />

uzak bir yer olmasının verdiği rahatlık ile<br />

gösterebilecekleri alanlar ama bu durum<br />

biraz da bienalin hangi ülkede gerçekleştiği<br />

ile ilişkili. Ülke pavyonu sistemi<br />

olan bienallerde ise temsiliyet problemi<br />

nedeniyle devletlerin kontrolü ve baskısı<br />

baki kalıyor. 2011’deki Venedik Bienali’nde<br />

Beral Madra’nın küratörlüğünü yaptığı<br />

Azerbaycan Pavyonu’nda, Azerbaycan<br />

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in emriyle,<br />

ülkenin saygınlığını tartışılır hale getireceği<br />

düşüncesiyle, Aydan Salakhova’nın iki

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!