Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
74<br />
sanatçıların üzerindeki baskının kişisel düzeyde<br />
de devam edeceğinin sinyali verildi.<br />
İstanbul Modern’de sansür protestosu<br />
Bu durum aslında var olan güncel sanat<br />
ortamında sanatçının uğradığı sansürü<br />
ifşa etmesi kadar sansüre uğrayana da<br />
destek vermesi durumunda ne tür baskılara<br />
maruz kaldığının önemli bir göstergesi.<br />
İstanbul Modern, kuruluşu bakımından<br />
kurumsal protokolleri takip etmemesi ve<br />
müze küratörlerinin seri istifaları nedeniyle<br />
bugüne kadar birçok tartışmaya konu<br />
olmuştu, ama daha önce dışarıya yansıyan<br />
bir sansür vakası yaşanmamıştı. Bu son<br />
olayda takındığı tutumla aslında İstanbul<br />
Modern, sanatçının özerkliğini tanımadığını<br />
ve sanatçı-küratör ilişkisinde yaptırımcı<br />
bir yaklaşımı benimsediğini ortaya koymuş<br />
oldu. Bu yaşananlar sanatçıların bir<br />
durum analizi yapmasına vesile oldu ve<br />
kendilerine alan açabilmek için örgütlülüğün<br />
yollarını araştırmaya başladılar.<br />
İstanbul Modern vakasında sansürü<br />
uygulayan aktör olarak kurumdan çok küratör<br />
ön plana çıkıyor ve kurum küratörün<br />
kararının arkasında duruyor gözüküyor.<br />
Bu durum, güncel sanatta küratörün<br />
rolünün bir analizini yapma gerekliliğini<br />
ortaya koyuyor. Küratör en basit tanımıyla<br />
serginin kavramsal çerçevesini oluşturan<br />
ve sergide yer alacak sanatçıları seçen kişi<br />
olarak özünde özerk ve de güçlü bir aktör.<br />
Bu anlamda küratör ifade özgürlüğünün<br />
ve eleştirel dilin bir kalesi olarak gözükse<br />
de aslında bu durum bir kuruma bağlı<br />
olup olmamasına, kişisel duruşuna, sermaye<br />
ve piyasa ile kurduğu ilişkilere bağlı. Bir<br />
kuruma bağlı olarak çalışan bir küratörün<br />
kurumun ideolojisinden, sermaye ilişkilerinden<br />
bağımsız olarak hareket ettiğini<br />
düşünmek aslında bir yanılsamadan<br />
ibaret. Kimi zaman küratörler kurum içi<br />
uğradıkları baskı ve sansür deneyimlerini<br />
dışa kapalı olarak verdikleri mücadeleler<br />
ile bertaraf ediyor (bunun için bazen istifa<br />
etmekle tehdit ediyorlar ve bazen istifa<br />
etmek zorunda kalıyorlar), kimi zaman<br />
buna maruz kalmamak için en baştan<br />
oto-sansür mekanizmalarını çalıştırıyor,<br />
kimi zaman da İstanbul Modern olayında<br />
olduğu gibi tamamen kurumun ya da bağlı<br />
olduğu sermayenin ideolojisi ve çıkarları<br />
ile özdeşleşmiş bir şekilde hareket ederek<br />
kendileri sansür uyguluyor. Bu durum<br />
aslında son dönemde kültür endüstrisinin<br />
içerisinde hareket etmek zorunda kalan<br />
küratörün farklı roller üstlenmesinden,<br />
güncel sanat ortamının gittikçe daha<br />
ticarileşmesinden ve sanat kurumlarının<br />
sermaye şirketleri gibi ziyaretçi sayısı<br />
üzerinden performans değerlendirmeleri<br />
yapmalarından kaynaklanıyor. Bu da<br />
küratörlerin kendilerine direniş alanları<br />
yaratabilmek için çok acil farklı stratejiler<br />
geliştirmek zorunda olduğunu gösteriyor.<br />
Sansür vakalarının çoğunluğu sanat<br />
eserlerine uygulanarak sanatçılar üzerinden<br />
ilerliyor ve küratör genelde sanatçının<br />
haklarını koruyan kişi olarak gündeme<br />
geliyor. Aslında sergiden bir eserin kaldırılması,<br />
küratörün de hatta o sergide yer<br />
alan diğer sanatçıların da sansüre uğradığı<br />
anlamına geliyor çünkü sansür, küratörün<br />
kurguladığı sergi bütünlüğüne dolayısı<br />
ile ifade özgürlüğüne bir müdahaledir<br />
aslında. Sansüre uğramış bir güncel sanat<br />
sergisi bir anlamda sansürü uygulayan