17.04.2014 Views

Prof. Dr. Osman Öztürk'ün - İslami Edebiyat

Prof. Dr. Osman Öztürk'ün - İslami Edebiyat

Prof. Dr. Osman Öztürk'ün - İslami Edebiyat

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

tur zaten. O’nun derdi; zahiri-maddeyidünyayı<br />

ihmal edip uhrayı manayı ihyâdır.<br />

Onun için de sözlerinde mecazlar, kinayeler,<br />

istiareler çoktur (hâkimdir) hatta mubâlağa<br />

da doruktadır.<br />

Hemen de diyor: “Dünya ahiret sevdasından;<br />

onları ma’mur etmekten geçmişiz,<br />

yıkılıp viran olmuşuz; işte böyle olanlar anlar<br />

bizi: Yani Yunus Emre’nin dediği gibi “Cenneti-huriyi,<br />

isteyene. Bana seni gerek…”<br />

Yani N. Mısri fena fillah derecesinde olunca;<br />

belki sevap-günah endişesi bile yok der gibi…<br />

Varlığından sıyrılmak da budur. Bunu<br />

ilân ederken; İrad-ı Mesel sanatını seçiyor:<br />

Önümüzden eteğimizi bıraktık, çızıl çıplak<br />

kaldık. Tabii bu; nefsi cismi, duyuları… terk<br />

edip sırf rûha-mânâya dönmekten kinayedir.<br />

Şairin her sözünde de; Terk-i dünya<br />

öğüdü vardır! Hikmet burada; Kahr-ü lütfü<br />

tek şey/aynı şey saymayan azap çeker. Yani<br />

endişede kalır. Hâlbuki “Kahrı da hoş-lütfi<br />

de hoş”dur. Aslında, o dereceye çıkan için,<br />

bunlar anlamsız kalır. Kişi affedildi ise, ona<br />

layıksa; artık azap görür müyüm, cennet<br />

safası sürer miyim… gibi ikilem yoktur. O ol<br />

der ve olur!..<br />

Yine:<br />

Ey zahit (kaba sofu) sen ayık geziyorsun.<br />

Anlamazsın bizi. Eğer ilâhi aşkın bir damlasını<br />

içmiş olsaydın anlardın.<br />

Ârif (yani her şeyi özü ve gerçeği ile görüp<br />

kavrayanın) sözünü anlama insanlara<br />

mahsustur. O idrâke ve bakışa yaklaşamayanlar<br />

hayvan gibi; insanın inceliğini ne<br />

anlasın?<br />

Katreyiz denize dalmışız, denize dalmayan<br />

anlamaz!...<br />

Bu beytte:<br />

Hitap sanatı var: Kendisine sesleniyor.<br />

İltifat sanatı var: Başkalarına seslenmeyi<br />

bırakmış kendine dönmüş.<br />

Leff-i neşr var:<br />

Birinci mısrada kendisi, katresi, derya<br />

var<br />

İkinci de de karşılıkları var ama katre<br />

öne geçmiş, derya sona kalmış: Müşevveştir.<br />

İştikak sanatı da var: Ayni kökten türemiş<br />

farklı kelimeler kullanıyor.<br />

Fena gülzârı, dünyayı bahçeye benzetme<br />

Her taratan yıkılma… aslında bir saraya<br />

benzetirken; içindekinin çırıl çıplak (üryan)<br />

kalması da iç içe Kinayedir.<br />

Şiir aruzun: Üç failatün ve bir failün kalıbıyla,<br />

kusursuzdur.<br />

“Kahr ü Lütfü şey-i vâhit, mısraının başında<br />

vezin değişmiştir. Bu bir kusur değil<br />

yeni bir sanattır.<br />

“Sekt-i melih” denir. Şiirde mânânın<br />

(hikmetin tamlanması için) vezinden fedakârlık<br />

gibidir ama güzel bir sektedir: Kulağın<br />

alıştığı akıp giden vezin değişince oradaki<br />

hikmete dikkat çeker!<br />

Failatün failatün yerine; Fa’lü fa’lü.<br />

“Dikkat, dikkat” der gibi.<br />

İkinci mısra yine normale dönüyor…<br />

Bunu her şâir beceremez ve oradaki “Hikmet”<br />

(ki şiirin özüdür) sezilemez!.. Bu sanatı,<br />

en çok beceren Abdulhak Hamit Tarhan’dı.<br />

Ve şiirlerinde çok bulunmaktadır, cazibe de<br />

kazandırmaktadır…<br />

Dipnot:<br />

(1) Şiir çok uzun olduğu için atlamalar oldu.<br />

İSLÂMİ EDEBİYAT / 13

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!