17.04.2014 Views

Prof. Dr. Osman Öztürk'ün - İslami Edebiyat

Prof. Dr. Osman Öztürk'ün - İslami Edebiyat

Prof. Dr. Osman Öztürk'ün - İslami Edebiyat

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Bu gönlüm tâ ezel ol Pâdişaâhın taht-gâhıdır<br />

Niçün dil mürdeler ol dil-nişîni lâ-mekân eyler<br />

Sehâb-ı cism içinde gizlenüp ol neyyir-i a’zam<br />

Yine her zerreden yüz gösterüp hüsnün nihân eyler<br />

Kemâl-i hikmetin sûretde tahrîr eyleyen Müştâk<br />

Veli ma’nâda hep kendi yazar kendi beyân eyler.<br />

İşte, her şey mecazdır: Gezen, gezdiren,<br />

söyleyen, söyleten Hakkdır. Ama ne var ki;<br />

Ârifler ona tercümanlık yapar, onu tarif için<br />

uğraşırlar.<br />

Bu iki beytte; kişi kendini o yola<br />

bağladımı, artık Hakk’ın tercümanı olur.<br />

Allah söyletir, irfan sahipleri, gerçekleri terennüm<br />

eder. Yani kişinin yaptığı ettiği hepsi<br />

mecazdır. Gerçek fail Allah’tır. Sonraki<br />

beytler bunların şerhi gibidir:<br />

Üçüncü beytte; velilere sır saklamayı<br />

ödev verir ama sırrı yine kendisi ifşa eder.<br />

Dördüncü beytte ise; yere göğe sığmaz<br />

ama benim gönlümde gezinir…<br />

Beşinci beytte diyor ki; Allah tâ ezelden<br />

benim gönlüme taht kurmuşken, şu ölü<br />

kalpliler, onu “mekânsız” diye tanıtır.<br />

Cisim bir bulut gibidir, O kendisini orada<br />

saklar ama, arasından bir gösterip çeker…<br />

Son beytte şâir: Yüce kemâlini surette<br />

görüntüde arar bu Müştak;<br />

Ama mânâ âleminde kendi yazar, kendisi<br />

anlatır durur…<br />

Edebi uslub ve sanat yönüne bakarsak:<br />

Reh-i Mevlâ Allah yolu. Yani onun<br />

koyduğu tabiat kanunuyla yaşarken (cismi)<br />

can eylemek; onu feda edip ruha dönüştürme.<br />

Kanunu ilâhi= Allah yolu olarak tanıtılıyor.<br />

İstiaredir.<br />

Gönül mürgu yine istiare. Tayy-i mekân,<br />

yer değiştirme: Uçup dolaşmak Kinaye<br />

Gezen Hakk… Her işi yapan O. Ama<br />

yaratıklar onun varlığını ve iradesini temsil<br />

ve isbat eyler. Biraz “Cebri mezhep” kokusu<br />

olsa da; “yaratan ve bütün imkânları veren,<br />

hareket ve ses belirtisini de veren O olunca;<br />

her iş ona râcidir…” demek ister. Kulun<br />

tevazuu gereğidir. Yoksa, sen yapıyor/yaptırıyorsun<br />

bize niçin hesap soruyorsun<br />

demek değil.<br />

Ketmetmek/saklamak: “Ben gizli hazine<br />

idim, bilinmek diledim, âlemi (daha açık,<br />

şuurlu varlıklar) yarattım” tarzında rivâyet<br />

edilen Hadis-i Kudsiye İMÂ var…<br />

Cânân / sevgili; Dİldar-dâver-Dilber.<br />

Mecâzen Allah’ı kasıttır.<br />

Padişah=taht-gahı bunu ifşadır. Yani<br />

sevgili maşuka, dilber… dildar (gönül alıcı)<br />

hep beşere (özellikle kadına) hitapken; sofi<br />

ve şâirin şiir coşkusu O mecâzlarla hep Allah’ı<br />

işaret ediyor.<br />

“Neyyir-a’zam” da böyle… Her zerre de<br />

hüsnünü, gücünü ve yüceliğini ifşa ediyor:<br />

“Allah o kadar zahirdir ki; zuhurunun<br />

şiddetinden gaibdir” şeklindeki bir Kelâm-ı<br />

kibarın açılımıdır diyelim.<br />

Son da şâir kendini hicvederken, övüyor.<br />

Bu da böyle bir sanat. Müştak O’nun<br />

yüceliğini yazıp çiziyor ama; kendi kendine<br />

oyalanıyor!..<br />

Bu şiir de hâkim olan uslub Rikkattır.<br />

Ters gibi görünen ifadeler mecazla yorumlanınca,<br />

rikkatin zıttı cezalet kalmaz.<br />

İSLÂMİ EDEBİYAT / 9

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!