Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
• 50. YILINDA HALK SAĞLIĞINA KÖPRÜ: TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ 41<br />
den 1 gün önce Orhan Apaydın’ın çok büyük gayretiyle yargı kararı olmaksızın<br />
komutan emriyle çıkarıldık. Orada usuller filan yoktu. Orhan Bey “tesadüf, yani<br />
içime doğdu” derdi. Biz 1 gün daha kalsaydık eğer, 4 sene yatardım ben; benim<br />
yattığımı bile unuturlardı. Biz Şakir ile 4 sene yatardık; 12 Eylülde içeride olsaydık,<br />
bitmişti her şey. Bir gün evvel çıktık, Şükrüler kapıda bekliyorlardı ve biz<br />
oradan evimize gittik.<br />
Teşekkür ediyorum.<br />
Dr. Şükrü Güner: Arkadaşlar, biz 12 Eylül ile birlikte kısa bir müddet kapatıldık,<br />
ama ilk açılan demokratik meslek kuruluşlarından biriydik. 12 Eylülden<br />
sonra da çalışmalarımıza devam ettik. Fakat bu arada hakkımızda soruşturma<br />
başlatıldığını öğrendik, ama bu soruşturmayı biraz geciktirdiler, treni kaçırdılar<br />
yani. Ama geciktirseler de, öyle bir iddianameyle karşı karşıya kaldık ki, Merkez<br />
Konseyi’nin 7 üyesi 141, 14 üyesi 142 ile yargılandı. Tabii, yeni arkadaşlar 141<br />
ve 142’yi bilmezler, kısaca söyleyeyim, dönemlerin giyotiniydi, “gizli örgüt kurmak<br />
ve yönetmek” ötekisi de “üye olmaktı” akıl almaz suçlamalar vardı. Yanlış<br />
hatırlamıyorsam Savcı Mustafa Gül 5 defa ifademi aldı. Tabii bu ifade alışlar<br />
rahatsız etmek, başka bir şey değil. Bir defa ifademi aldın, bitti, ondan sonra<br />
niye çağırıyorsun? Çok ufak, çok basit nedenlerle bir ay sonra tekrar çağırıyor,<br />
haber geliyor “Şükrü Güner gelsin” diye. “Şunu tanır mısın, bunu tanır mısın?”<br />
diyor.<br />
Arkadaşlar, bir gün yine çağırdı, ben yine sıradan bir çağırma olarak gördüm.<br />
Gittik, hazırlandık, aşağıda cip var, sekreterine “al daktiloyu” dedi. “Haydi beraber<br />
gidiyoruz” dedi. “Nereye gidiyoruz?” dedim. “Konseyi’nize gidiyoruz, binanıza<br />
gidiyoruz” dedi. “Gidelim” dedim. Cipe bindik savcıyla birlikte Türk <strong>Tabipleri</strong><br />
Birliği’nin Cağaloğlu’ndaki merkezine gittik. “Sekreterlik odası neresi?” dedi.<br />
“işte burası” dedim. Oturduk, “bana bir şey ısmarlamayacak mısın?” dedi. “Ne<br />
içersiniz?” dedim. “Bir orta kahve” dedi, orta kahve geldi. “Şu dolabı aç” dedi,<br />
açtım; “şu dosyayı ver” dedi, verdim. “Allah Allah, bu dosyada ne var?” diye<br />
düşündüm. Çünkü dosyaların hepsi tertipliydi ve tarih sırasına göreydi. 12 Eylülden<br />
4-4,5 yıl sonra soruşturma başladı, onun için intizamlı yaptık, ama dosyanın<br />
içerisinde kalmış bir belge ve belge filan denilmesi de imkânsız. Sakarya’da<br />
bir doktor bu durumdan, yani hekimlere yapılan baskılardan, ekonomik<br />
yetersizliklerden sıkılmış diyor ki “Biz SSK hastanelerinde çalışıyoruz, işçilere<br />
istirahat verelim diyoruz. İşçilere istirahat vermiyoruz, kısıtlıyoruz, her gelene<br />
istirahat verelim” diyor. O kâğıt oraya nasıl girmiş bilmiyorum, o belgeyi buldu.<br />
Sonra başka bir dosyayı istedi. Bir başka dosyada Bülent Ecevit’in CHP Genel<br />
Başkanı olarak Merkez Konseyi’ne başarı telgrafını buldu, “Bu telgrafı sadece<br />
Bülent Bey mi çeker, diğerleri niye çekmiyorlar? Demek ki bir ilişkiniz var” dedi.<br />
“Bizim bütün siyasi partilerle eşit ilişkimiz vardır” dedim. Bu şekilde 5-6 belgeyi<br />
buldu ve iddianamede de yer verdi. Sonra tabii ki bu belgeleri dolabına, dosyasına<br />
kadar bulmasının bir sebebi vardı, bu sebebi de biz biliyorduk zaten, ama<br />
bunların belge olacağına da inanmıyorduk. Neyse iddianame yayınlandı, biz<br />
aylarca yargılandık ve sonuçta 1988 yılında, 12 Eylülden epeyi uzaklaşmış olarak<br />
karar çıktı. Karar Dernekler Yasası’na muhalefetten ve zamanaşımına uğra-