You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
• 50. YILINDA HALK SAĞLIĞINA KÖPRÜ: TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ 97<br />
gürlükten Tasarruf Edilemez”. Bir 14 Martta gittiğim Diyarbakır’daydı bu pankart<br />
ve “Nasıl bir Türkiye, nasıl bir Türk <strong>Tabipleri</strong> Birliği” tartışmalarının öyle bir<br />
içine girdim ki, sadece İzmir’deki Yönetim Kurulu Üyeliğim dışında sağ olsunlar<br />
bir çok işte bana görev verildi. Hatta öyle ki, Merkez Konseyi çalışanlarını kastediyorum,<br />
sanki Ankara’da oturuyormuşum gibi her geldiğimde sıcak bir ilgi ve<br />
sevgi gösterdiler. Bu arada üç yıldır gelmiyordum, sanki daha dün buradaymışım<br />
gibi kaldığımız yerden devam ettik. Türk <strong>Tabipleri</strong> Birliği öylesine dostlukların<br />
yeri. Öyle insanlar var ki, onlar kendilerini biliyor, birkaçı ayrılmak zorunda<br />
kaldı, ama gerçekten üçbeş yıl da görüşmesem çok iyi biliyorum ki, kaldığım<br />
yerden devam ederim dostluğuma. Kimi arkadaşlarımla tartışmalarımız ve bazı<br />
kavgalarımız da olmuştur. Önemli değil, bir ailenin içinde olan kavgalardı bunlar.<br />
Çok uzatmayalım, eğitimlerle olsun, toplantılarımızla olsun çok güzel günler<br />
yaşadık. Ben daha farklı bir şeyler hazırlamıştım, onları çok özetledim son konuşmacı<br />
olduğum için. Yalnız bu 90’lı yılların bende iz bırakan birkaç olayı var<br />
özel hatıradan da öte. Yani bana özetle deseniz yapamam. Bunlardan biri Manisalı<br />
çocuklar. Geçtiğimiz on yılla ilgili bütün toplumun bir vicdan muhasebesini<br />
yaparsak Bergama olayı da vardır. Bu ikisini çok önemsiyorum, Türk <strong>Tabipleri</strong><br />
Birliği’nin mücadele edip Türkiye’nin hala sürmekte olan iki karanlık sürecine<br />
müdahale etmesidir. Biraz da İzmir Tabip Odası’na yakın yörelerde olan olaylar<br />
olduğu için beni etkilemiştir. Tabii buna ne kadar başarı denir? Parmak soktuğumuz<br />
olaylar bunlar.<br />
Çok özetlersem, birtakım mahkemeler hatırlıyorum bölük pörçük. Bir kısmını<br />
Zeki benden daha iyi biliyor, öyle mahkemelere gittik ki, dışarıda traktörlerle<br />
faşistler bekliyordu, dışarı çıkamadım. Hâkim “dışarı çıkmayın isterseniz, can<br />
güvenliğinizi sağlayamam” dedi. Yargılanan da, görevini iyi yaptığı için yargılanan<br />
bir hekim arkadaşımızdı.<br />
Bir tane Aydın’dan örnek var, bir tane de Diyarbakır’dan; ikisi de aslında mizah<br />
konusu olacak yargılanmalardı. Seyfettin Ağabeyin duruşmasını unutmuyorum.<br />
Sanıyorum Mustafa da oradaydı. Gecikmiş bir olay ve hatta o kadar trajikomik<br />
bir duruşma oldu ki, bütün bunların hepsini bir tiyatro oyunu haline getirelim mi<br />
diye ayaküstü konuşmuştuk ve bütün belgeleri de duruyor, öylece kaldı. O kadar<br />
çok işimiz gücümüz oldu ki, o kısmını yazmakta belki tembellik de ettik.<br />
Yönetim Kurulu’na ilk girdiğimde o zaman üniversitemdeki dekanım beni çağırdı<br />
“sen, komünistliğe mi devam etmek istiyorsun?” dedi. “Neden?” dedim. “Tabip<br />
Odası yönetimine girmişsin” dedi; yani öyle bir dönemdi. 1990’ların başı<br />
bile öyleydi. Yani 12 Eylül’ün etkisinin hâlâ sürdüğü dönemde sonradan Yönetim<br />
Kurulu’nda Genel Sekreterimiz olan arkadaşımızın eşi Dokuz Eylül’de Tabip<br />
Odasıyla ilgili bir yayın dağıttığı için soruşturma geçirdi ve üniversiteden ayrılmak<br />
zorunda kaldı. Şimdi tekrar fakültemizde çalışıyor. Öyle bir dönemdi, kimseyi<br />
ikna edemiyorduk. Halbuki şimdi çok daha rahatız. Uzmanlık dernekleri<br />
çalışıyor, birçok ilde eğitim faaliyetleri var, hasta haklarını konuşuyoruz. İşkenceyi<br />
artık derslerde bile konuşabiliyoruz, insan haklarını konuşabiliyoruz. Öyle bir