You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
68<br />
50. YILINDA HALK SAĞLIĞINA KÖPRÜ: TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ •<br />
bilmek için bir arayışa çıktık, hepsi Kent Otel’deydi. Karşı ekip Kent Otel’i tutmuştu<br />
ve orada Padişah Sofrası dedikleri 40-50 çeşit yemeğin ve içeceğin olduğu<br />
bir yer kapatmışlardı. Onun için biz delegelere filan ulaşamadık, oradaydılar<br />
çünkü.<br />
Bir şeyi unuttum, Nusret Hoca bana “Sen Merkez Konseyi’ne aday olma; çünkü<br />
eğer kazanırsak seni profesyonel olarak görevlendirmeyi düşünüyorum. Artık bu<br />
amatörce çabalarla olacak bir şey değil” dedi. Ben de Merkez Konseyi’ne aday<br />
olmadım. Seçimler bitti, biz zannederim Şükrü’yle beraber hocanın evine gittik,<br />
Nusret Bey “bu seçimleri kazanacağına asla inanmadığını” söyledi. Yani “laf<br />
olsun diye biz bu seçimlere girdik, çünkü hiç kazanacağımı zannetmiyordum,<br />
sizin ısrarınızla girdim” dedi. Böyle çok ilginç bir şeydi, Hıfzısıhha’nın salonlarında<br />
yapılmıştı kongre, müthişti. Seçildikten sonra ben İstanbul’a gittim. Şükrü<br />
Güner’den 8-10 klasör, -şimdi para miktarlarını hep karıştırıyorum, 3.000 lira<br />
mıydı, 30.000 lira mıydı, 300.000 lira mıydı, neydi bilemiyorum- bir banka cüzdanı<br />
ve inanılmaz kazulet bir kasa devraldım. Hepsini bir pikaba doldurup Ankara’ya<br />
getirdim. Mithatpaşa 49’daki Merkez Konseyi’nin yerine. Vallahi o kasayı 6<br />
hamal zor taşıdı. Şimdi ne oldu bilmiyorum, duruyor mu hâlâ. Çünkü demirbaştır,<br />
düşüremezsiniz onu. Bir amblem vardı, bir soğuk mühür de vardı.<br />
Değerli arkadaşlarım, konuşmamı kısa tutacağım. Biraz önce söyledim, hatıralarımı<br />
anlatmak durumuna gelince biraz nahif ve havayi bir konuşma yapmayı<br />
düşünmüştüm. Yalnız unutulmasını istemediğim bir olayı hatırlatarak, bu kongrede<br />
altını çizerek, insanların hakkını vererek bitirmek istiyorum sözlerimi.<br />
Zannediyorum 1985 yılıydı, gazetelerde Büyük Millet Meclisi’ne gelen idam<br />
dosyalarının sayısının 80 küsura ulaştığı haberleri çıkmaya başlamıştı. Bir yandan<br />
bunların hepsini birden mi yapmalı, beşer beşer mi yapmalı, onar onar mı<br />
yapmalı filan gibi konuşmalar yapılmaya başlanıldı. O dönemde ben Genel<br />
Yönetmen sıfatıyla Merkez Konseyi toplantılarına katılırdım, ama oy hakkım da<br />
yoktu. Hiçbir şey de oylamaya kalmadığı için ben işte öyle Konsey üyesi gibi<br />
görev yapıyordum. Nusret Beye bir öneride bulundum “Şu idam cezalarına<br />
karşı biz bir karar alalım” dedim. Hocanın çok aklına yattı, “onu ilk Merkez Konseyi<br />
Toplantısı gündemine al” dedi ve Merkez Konseyi’nin gündemine aldım.<br />
Orada hoca çok canlı bir konuşma yaptı. “Buna karşı çıkmalıyız ve hatta bu<br />
idam cezalarının uygulamalarına katılan hekimleri cezalandırmalıyız. Bu bizim<br />
mesleki etiğimize aykırıdır.” dedi ve ben bu minval üzerine bir kararı Merkez<br />
Konseyi’nin Karar Defterine yazdım; şu anda Konsey’in arşivinde benim el yazımla<br />
duruyordur.<br />
Değerli arkadaşlarım, sonra ben kimseye sormadan bir şey yaptım ve bu kararı<br />
basına verdim. Basın tabii olayın üzerine atladı, ondan sonra da bizim güneyde<br />
öyle derler: “Eşek kaçtı, kürtün düştü.” Ortalık birbirine girdi. Nusret Hoca çok<br />
yiğitçe gazetelere kararı savunan demeçler verdi. Ondan sonra birden bire hakkımızda<br />
dava açıldı. Benim hakkımda değil, ben masumum, onların hakkında<br />
dava açıldı. Bizi, Merkez Konseyi üyelerini gerçek bir avukatlar ordusu savundu.<br />
Türkiye Barolar Birliği’nin Başkanı o zaman Önder Sav’dı. Önder Beyin başkan-