07.10.2014 Views

lığ - Türk Tabipleri Birliği

lığ - Türk Tabipleri Birliği

lığ - Türk Tabipleri Birliği

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

• 50. YILINDA HALK SAĞLIĞINA KÖPRÜ: TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ 51<br />

yor. Şimdi hatırlıyor mu Atabek bilmiyorum ama kaşlarını çatmış kızgın ve bozuk<br />

bir yüzle bakışı benim hala gözümün önünde. Oylar açıldıkça denge biraz<br />

daha değişiyor ama biz hala öndeyiz. Arada Atabek’in listesinden gelip bizi kutlayanlar<br />

oluyor ama durum giderek gerginleşiyor. Uzatmayalım, sonunda sandık<br />

doğru kararını verdi ve biz birkaç oyla seçimi kaybettik. Erdal Atabek ekibi görevine<br />

devam etti. Ama sanırım bunu izleyen genel kurulda bizden birkaç kişi yönetim<br />

kuruluna girdi. Atabek’in başkanlığı devam etti ama yönetim kurulunun<br />

alışılmış kadrosu da değişmiş oldu.<br />

Daha sonraki yıllarda daha çok genel kurulu delegesi olarak Oda çalışmalarına<br />

katıldım ama faaliyet alanım üniversite çevresiyle ilgili örgütlerdi. Demin sözünü<br />

ettiğim ÜNAS 1971’de kapatıldı. Daha sonra TÜMAS ve TÜMOD kuruldu. Birkaç<br />

dönem TÜMAS’ın başkanlığını yaptım. 1975’de doçent olunca TÜMOD<br />

yönetim kurulunda çalıştım. Nihayet 1979 genel kurulunda İstanbul Tabip Odası<br />

Genel Sekreteri oldum. Başkan Prof. Dr.Coşkun Özdemir’di. Oda faaliyetleri<br />

konusunda ikimiz de fazla deneyimli değiliz ama yönetim kurulunda rahmetli Dr.<br />

Şakir Darkot ve başka deneyimli arkadaşlar vardı. Dr. Şükrü Güner Merkez<br />

Konseyi’ndeydi. Aynı bina içinde olduğumuz için İstanbul Tabip Odası’na pek<br />

fazla iş düşmüyordu zaten. Odanın profesyonel sekreteryası falan yok. Birkaç<br />

personel bir teksir makinesi ve birkaç daktilodan ibaret mal varlığımız.<br />

Derken 12 Eylül geldi. Ben o sırada kısa süreli bir çalışma için Paris’teydim. 11<br />

Eylül gecesi Avrupa Nöroloji Kongresi’ne katılmak üzere Türk ve yabancı doktor<br />

arkadaşla birlikte arabayla Brüksel’e gidiyoruz. Tabii radyo falan dinlediğimiz<br />

yok. Sabah kongre salonuna vardığımızda benim adımın anons edildiğini duydum.<br />

Kongre başkanı benimle görüşmek istiyormuş. Merakla gittim. Adamcağız<br />

beni görür görmez heyecanla “geçmiş olsun, sizin için ne yapabiliriz” falan gibi<br />

sorular sormaya başladı. Benim hiçbir şeyden haberim olmadığını anlayınca bir<br />

yere oturttu, kendi eliyle kahve getirdi ve alıştıra alıştıra olan biteni anlattı.<br />

12 Eylül askeri darbesini böyle öğrendim. İzleyen günlerde Avrupa’ya kapağı<br />

atmış arkadaşlarla haberleştik, bitmek tükenmez toplantılar yaptık. Bu koşullar<br />

altında Türkiye’ye dönmeli mi dönmemeli mi sorusu etrafında sabahlara kadar<br />

süren tartışmalar yaptık. Kimi kalmaya kimi dönmeye karar verdi. Ben birkaç<br />

gün içinde döndüm. Geldiğimde Oda’nın ve Merkez Konseyi’nin kapılarının<br />

mühürlendiğini gördüm. Aradan 3-4 gün geçti. Bizim Şakir bana gelip “Merak<br />

etme malları kurtardık” dedi. Mallar dediği eski teksir makinesi ile bir iki daktilo.<br />

Devletin eline geçmesin diye, mührü söküp onları “emin yerlere” ulaştırmış. Bu<br />

arada Şakir ortadan kayboldu. Tutuklanma olasılığı ortaya çıkınca yurtdışına<br />

çıkmış ve bir daha dönmemişti. Tahmin edebileceğiniz gibi binbir güçlükle mallarımızı<br />

bir takım örgüt evlerinden toplayıp yerine koyduk.<br />

1980 macerası uzun hikaye tabii. Ölümler, işkenceler, yıllar boyu süren hapislikler.<br />

Benim payıma, 1402’lik olmak, çoğu takipsizlikle sonuçlanan birkaç dava ve<br />

hayli uzun süren yurt dışına çıkma yasağı dışında fazla bir şey düşmedi. Böyle<br />

bir durumda 1402’lik olmak elbet ciddi bir travma sayılmazdı. Ama yurtdışına<br />

çıkma yasağı ile birlikte gelince bana epey sıkıntı verdiğini itiraf etmeliyim. Daha

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!