10.07.2015 Views

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

TÜRKİYE’DE LAİKLİĞİN TARİHÎ DİNAMİKLERİ 167gulanamazdı. Biz (Gencer, 2000), gelenekselci ekole uyarak, geleneksel dünyanınbilgi kaynaklarının ‘hikmet’ esprisi muvacehesinde nasıl birbirlerine eklemlendiğini,bir üst-dil <strong>ve</strong> hayat tarzı olarak ahlaka ilişkin İslâm dünyasında yazılaneserlerin büyük ölçüde Plato <strong>ve</strong> Aristo’ya dayandığını, dolayısıyla ‘tevhidiparadigma’ dışında son tahlilde ‘İslâm hukuku, siyaseti, ahlakı gibi’ deyimlerinde fazla anlamlı olmadığını göstermeye çalışmıştık. Dolayısıyla, nasıl Batı’nınbu geleneksel, otantik bilgi (logos) <strong>ve</strong> yasası (nomos), Durkheim tarafından‘anomie’ terimiyle ifade edildiği üzere, devlet <strong>ve</strong> toplum gibi modernliğin ürünüöznelerin karşısında çekildiyse, İslâm <strong>ve</strong> hukuku da aynı şeyi yaptı. Bu anlamdaOsmanlı’ya özgü bir vakıa olarak Mecelle’nin akıbeti ibret <strong>ve</strong>ricidir. İslâm hukuku,Anglo-Amerikan müşterek hukuku (common law) gibi ‘meseleci’ (decisional)bir hukuktur. Dolayısıyla Ahmed Cevdet Paşa’nın İslâm hukukunun kamusalağırlıklı bir kısmını, doğasına aykırı olduğu halde, Kıtasal nizami(statutory)hukuk tarzında tedvin (codification) etmesi bir ‘bid’at’tı. Belli ki ‘hikmet-ihükümet’ esprisine tam anlamıyla vakıf bu alimin devlet ihtiyaçlarıyla İslâmhukukunu bağdaştırma yönündeki azminin ürünü bu çaba beyhude idi. Gıyabi<strong>ve</strong> anlamlı bir işbölümü ile Namık Kemal, İslâm hukukunun tabii, Cevdet Paşaise pozitif boyutunun gözden geçirilmesi için uğraşmışlardı; ancak kısa vadedeikisinin çabası da karşılıksız kaldı.Mecelle, deyim yerindeyse, Cevdet Paşa gibi alimlerin azim <strong>ve</strong> idealizmine örnekbir ‘hatıra’ olarak kaldı. Çünkü, İslâm hukuku, tabir caizse, kendi varlık sebebinindışında bir alanda (devlet) beşeri hukukla yarışa koşulamazdı. “Kur’antarafından tayin edildiği gibi, tabii hukuk, ‘adl-i ilahî’nin kanunlarında ihtivaedilmişti,” Namık Kemal’e göre, “hıfz-ı ilahiye alınmış olduğundan şeriat, ancakaskıya alınabilir, ancak en büyük fatihler tarafından bile tadil edilemezdi.” Rosenthal’ın(1965: 33) belirttiği gibi, Kemal Atatürk <strong>ve</strong> TBMM, gerçekten ‘şeriat’ıaskıya almıştı; Namık Kemal, bu gaybî çığlığının tecellisini pek öngöremezdi.Ancak tam aksine tarihin seyri, M. Kemal’in ‘hissinin babası’nın öngörülerinindoğru olduğunu gösteriyordu. ‘Fikrinin babası’ Ziya Gökalp’ın istediği ‘devletelayık hukuk’a karşılık, onun istediği ‘şeriata layık topluluk’ idi. Bu oluşuncayakadar o, ancak askıya alınabilirdi. Batı’da Hıristiyanlığın başına gelen şeyin aslaİslâm’ın başına gelmesi söz konusu olamazdı. Glasner (1977) gibi sekülerizasyonsosyologlarının yaptığı ayırıma göre, Türk laikleşmesinde İslâm’ın yaşadığı,politik alandan çekilme şeklinde bir kurumsal (dışarıdan) sekülerizasyon idi;Hıristiyanlığın başına geldiği üzere normatif (içeriden) bir sekülerizasyon değildi.Normatif boyutta laikleşme teşebbüsleri <strong>ve</strong> Heper’in (1987: 163) deyimiyle,İslâm’ın taşıdığı ‘sivil bir din’ potansiyeli ise başka yazıların konusudur.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!