üyelerimizdenbağlanmıştır insan yaşamı. İletişim bu aşamadakopmuş, anlaşılamayan karma bir dil ile bireylerayrı kutuplar gibi itici olmaya başlamıştır. “Seniseviyorum” tümcesi; “I love you”ya dönüştürülüpunutularak, giderek kalıp bir yapıya bürünmüştürsevgi sözcüğü. Bu sözcükten çıkar ilişkileri türetilip,yeni arayışlara uzanılmıştır... Ve düzeyli arkadaşlık,düzeyli ilişki tümceleri, tanımları, kavramlarıüretilmiştir bazı çevrelerce. Sözde özgür düşünceyi,özgür yaşantıyı tanımlarcasına, özel yaşamlarınıbelli bir çerçevede tutarak kendilerini aklama yolunuaçmışlar, dolayısıyla “etik” sözcüğünün tanımınaters yaşam felsefeleri üretmişlerdir.Kendisi dışındaki tüm insanları bir kenara iterek,şu kısa yaşamı “en güzel biçimde nasıl kotarırım“düşüncesine saplanmıştır insan. Mutlu ve güzelyaşamları bireyler özüne saklayarak, paylaşımdanuzak tek başına toplumdan soyutlanmış bir biçimdemutluluğu arama uğraşına neden girmiştir? Bireydeşu tür oluşumlar mı başlamıştır: Toplumu oluşturanöğeler insanı sık boğaz mı etmektedir, bazı olgulartartışmasız önyargıyla mı dayatılmaktadır? Yanıtınıher birey başlı başına aramış ve vermiştir kanımca.Sonuç; bireyin toplumdaki konumudur. Tekelci,bireyci ve çıkarcı bir toplumsal olguya doğrugitmektedir yaşam süreci. İnsan; mutluluğu vegüzelliği, sevgiyi gerçekten tek başınaözümseyebilecek midir?İnsan olunca konu, şu gerçeğiunutmamalıyız! Yaşam içerisinde, dünden bugüneiki tür insan oluştuğunun ayırımına varmalıyız:Mutlu‐mutsuz, çıkarcı‐çıkarcı olmayan, toplumcubireyci,sömüren‐sömürülen, seven‐sevmeyeninsan..İnsan doğasından sevmek ister, sevildiğinibilmek ister. Bunca karmaşa içerisinde bizimdurduğumuz yer neresidir, hangi taraftayız? Dedikya insan sevgiye güdümlüdür. Mutlaka bir yandaolmak zorundadır. Bu sorunun yanıtını dürüstçe,içtenlikle yanıtlamamız şart olmuştur bu karmaşıkyaşam sürecinde. Bulduğumuz, verdiğimiz yanıtagöre de özümseme gereksinimini duymalıyızsanırım; aldığımız karar ve tanı bizi toplumsalmutluluğa ve toplumsal paylaşmacılığa götürecektir!Pek doğaldır..bu gelişme kolay olmayacaktır.İşin en güzel yanı da gelecek için umut var olacaktır.Bunu yadsıyamayız, yadsımamalıyız. Yaşamınevrelerinde bireyin duyarsız olması (kendi dışında)gerçekten toplumsal yaşamı etkileyecek, olumsuzöğeleri oluşturacaktır. Toplumu etkisi altına alanekonomik yaralar oluşmaya başlayacaktır. Belki buaşamada kendine karşı duyarsızlığı onu toplumsalsuça itecektir. Adalet ve hukuk yaralanacaktır.İnsanın isteği; Ankara’da Kızılay’da veyaMamak’ta sonraları Kars’ta Sarıkamış’ta, sonralarıKonak’ta ya da Anadolu’nun herhangi bir kentinde,kasabasında, mezrasında yaşama, soluklanmaolasılığını keyfince düşünmek ve uygulamaktır.DUYURU“Mimarlık‐Mühendislik Öyküleri‐II”Türkiye’de gerek sektörlerin oluşumu, gerekfabrikaların kurulması ve gerekse bu işletmelerdeyapılan uygulamalar büyük başarılariçermektedir. Ancak bunların pek çoğubilinmemektedir ve üretimin iyice geri planaitilmesi ile artık mühendislik ve mimarlıkalanında başarılı uygulamal iyice unutulmayabaşlanmıştır. Oysa o gün o koşullardayapılanları bilinmesi, hem moral olarak ve hemde gelişimde üretimin ne denli gerekli olduğunugösterilmesi bakımından büyük önemtaşımaktadır.Buna göre, <strong>TMMOB</strong> 38. Dönem ÇalışmaProgramı’nda yer alan ve Mayıs 2004’te basılan“Mimarlık‐Mühendislik Öyküleri‐I” kitabınabenzer bir formatta, “Mimarlık‐MühendislikÖyküleri‐II” adlı bir kitap yayınlanacaktır.“Mimarlık ‐ Mühendislik Öyküleri ‐ II” adlıkitapta yayınlanmasını istediğiniz öyküleriniziŞubemize posta yolu ile veya e‐posta yolu ileiletebilirsiniz.imoizmir@imoizmir.org.tr282/1 Sok. No:8 Bornova‐İZMİR44 İMO İzmir Şubesi Ağustos-<strong>2005</strong> Yıl: 20 Sayı: <strong>124</strong>
üyelerimizdenRÖNESANS YAPI ANLAYIŞIFatoş ÖZDALİnşaat Mühendisifatos.ozdal@imo.org.trRÖNESANS YAPI ANLAYIŞIRönesans yeni bir dünya görüşüdür. Buoluşuma, toplumsal yapı içinde gelişen olaylarınve düşüncelerin önemli yardımı olmuştur. Yenidünya görüşünün özelliği, insanın kendi dünyevigüçlerini anlamasıdır. Biz bu dönemdeOrtaçağ’dan farklı bir görüşün de ortaya çıktığınıanlıyoruz. Bilindiği gibi bu dönemde halk, sanatçı,bilim ve din adamı aynı kilise inancına paralel birTanrı görüşüne sahipti. Halbuki Ortaçağı,özellikle de Gotik çağı incelersek mistikinançların, kilisenin birliğini bile bozduğugözlemlenir.Geç Gotik, Orta Avrupa’da 15. Yüzyıldaeserlerini vermeye başladığında İtalya’daFloransa’da erken Rönesans’ın ürünlerigörülmeye başlamıştı. İtalyanlar Gotiği bir barbarsanatı olarak kabul ettikleri için önce Floransa’dabir karşı sanat hareketi başlamış ve Roma 1500’liyıllardan başlayarak bu yeni anlayışı en üstdüzeye çıkarmıştı.Bu yeni görüş, Ortaçağ’ın Gotik Katedralikarşısında, Rönesans’ın merkezi yapısıyla dabiçimlenmiş olmaktadır. 1400 yıllarındaRegensburg’ta yapılan ve kulesi adeta sonsuzluğayükselir gibi inşaa edilmek istenen Dom ile,bundan 100 yıl sonra 1502 yılında Montorio’dainşaa edilen S. Pietro Kilisesi’nin orta gemisi, biryarım küre ile örtülüyordu. Böylece yapıdüzeninde hareketlilikten, kendi içine dönük biryapı anlayışına dönülüyordu.Gotik’te her yöneliş derine ve yukarı doğruhareket halinde olduğu halde, burada mekanhareketi, yerinde duran bir etkide idi. Gotik’teduvarlar, ayaklar, ve tonozlar silme vekaburgalarla hareket eden ve bir yöne yönelenetki içersinde düzenlenmişlerdi. Rönesans,kaburgayı ve kaburgalı haç tonozu, dinamiketkileri nedeniyle reddediyordu. Bunun yerineklasik tonoz ile kubbeyi ele alıyordu. Çünkü buunsurlarda hareket özelliği bulunmuyordu. Çatıörtüsü için eski Roma’nın saray ve hamamlarıörnek alınmıştı. Buradaki formlar Rönesanssanatçısına daha ağır başlı sakin ve ölçülügeliyordu. Bu yapılarda insan yeniden ana ölçübirimi olmuştur. Ve bu şekilde sanatçı gotiktemantıklı olmayan oranlar ve dini düşünce ileilişkisini tamamen keser.Rönesans yapılarında plan örnekleriBu yapı uzun bir salon ve iki yandabirbirlerinden ayrılmış şapelle nişlerin yer aldığıbölmelerden ibaretti. Rönesans’ta tekrardanİMO İzmir Şubesi Ağustos-<strong>2005</strong> Yıl: 20 Sayı: <strong>124</strong> 45