01.11.2018 Views

dosya 41

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Modernin malzemesi: Cam<br />

Her şeyden önce cam, tarih boyunca bilinen tüm<br />

yapı malzemelerinden – taştan, tuğladan, ahşaptan<br />

– radikal biçimde ayrılır: Arthur Korn’un,<br />

daha 1930’da, camın Bauhaus modernizmindeki<br />

rolünü tartıştığı kitabında vurguladığı gibi, doğası<br />

gereği temel paradokslar içeren bir malzemedir:<br />

Gerçekte (özgül olarak) ağır ama algıda hafif;<br />

hem var, hem yok; hem madde, hem illüzyon. 2<br />

Cam evin, daha geniş ‘ev’ kategorisinden farklı<br />

olarak, sadece modern zamanlara özgü olduğunu<br />

da unutmayalım. İnsanlar, mağaralardan ve ilkel<br />

barınaklardan yüksek apartmanlara kadar her zaman<br />

evlerde yaşamış olsa da, endüstri toplumu<br />

öncesinde çok nadir ve kıymetli bir malzeme olan<br />

camın, bir evin duvarlarını oluşturacak boyutlarda<br />

ve kapasitede bir mimari malzeme olarak tahayyül<br />

edilmesi mümkün değildi. Bunun için cam<br />

levhaların endüstriyel olarak ve makul ucuzlukta<br />

üretilmesini beklemek gerekecekti. Erimiş camın<br />

soğutulduktan sonra silindirlerle düzeltilmesi yöntemi<br />

18. yüzyıldan beri bilinse de (eski yapıların<br />

pencere camlarının dalgalı ve bombeli olduğunu<br />

hatırlayalım), Mies Van der Rohe’nin şeffaf evlerini<br />

mümkün kılacak olan düz cam (plate glass),<br />

ancak Endüstri Devrimiyle birlikte, ilk olarak 19.<br />

yüzyılın büyük açıklıklı kış bahçeleri ve sergi<br />

hangarlarıyla mimari tahayyülümüze girmiştir<br />

(1851’de içinde gezen insanları büyülerken, bir<br />

yandan da John Ruskin gibi muhafazakârları dehşete<br />

düşüren Crystal Palace’ın bir milat olduğunda<br />

hemen herkes hemfikirdir). Cam levhaların tamamen<br />

pürüzsüz bir düzlüğe ve yüzde yüz şeffaflığa<br />

ulaşması ise ancak 20. yüzyılın ortalarındaki<br />

teknolojik gelişmelerle –erimiş camın likit metal<br />

plaklar üzerine dökülmesi yöntemiyle (float glass)<br />

mümkün olacaktır. 3 Modernizmin başyapıtı sayılan<br />

ünlü cam evlerin hemen hepsinin 1930’lardan<br />

1950’lerin sonuna kadar olan döneme rastlaması,<br />

modernizmin estetik ve teorik söylemi kadar, bu<br />

dönemde büyük ilerleme kaydeden cam üretim<br />

süreçleri ile de ilgili olsa gerektir. 4<br />

Camın 20. yüzyıl modern mimarlık tarihindeki<br />

yerini ele aldığım eski bir yazımda, yüzyıl başı<br />

ekspresyonistleri, özellikle de Almanya’daki<br />

‘Kristal Zincir’ (Crystal Chain) grubu ile Bauhaus<br />

Dessau sonrası mimarların ve ‘Mies okulu’nun<br />

cama bakışları arasındaki farka ve tarihsel kopuşa<br />

değinmiştim ve bu farkı büyük ölçüde teknolojideki<br />

önemli dönüşümlerle açıklamıştım. 5 Paul<br />

Scheerbart’in ‘Cam Mimarlık’ (Glass Architecture)<br />

kitabını yazdığı, Bruno Taut’un ise Köln’deki<br />

Werkbund sergisi için bir ‘Cam Pavyon’ (Glass<br />

Pavilion) inşa ettiği 1914 yılında, endüstriyel ölçeklerde<br />

cam üreterek şeffaf yapılar yapma düşüncesi<br />

hâlâ oldukça uzak bir ütopyaydı. Cam yaygın<br />

bir yapı malzemesi olmaktan çok özlenen yeni<br />

dünya için bir sembol idi: Işık, şeffaflık, hafiflik,<br />

yenilik ve modern sanatın toplumu dönüştürücü<br />

gücünü simgeleyen bir ‘metamorfoz’ imgesi (soda<br />

ve kireç gibi sıradan maddelerin ısı altında cama,<br />

hatta kristal, elmas ve pırlantaya dönüşmesindeki<br />

sihir). Taut, bütün bu çağrışımları yansıtmak üzere<br />

bir mücevher gibi tasarladığı Cam Pavyonda camın<br />

bütün olası hallerini, bir duyumlar cümbüşü<br />

olarak kullanır: Şeffaf, opak, buzlu cam çeşitleri,<br />

cam tuğla, cam mozaik ve vitray, hatta su ve buz<br />

(ne de olsa cam teorik olarak donmuş likittir). Bu<br />

algısal zenginliğe karşın kümbet seklindeki yapının<br />

içindeki mekân tamamen içe kapalı, adeta gizli<br />

bir mabet gibidir [2].<br />

Görsel 2: Bruno Taut, ‘Cam Pavyon’, Koln Werkbund Sergisi, 1914.<br />

Kaynak: Wikipedia Commons.<br />

Oysa tam 13 yıl sonra, 1927’de, Mies Van der<br />

Rohe’nin Stuttgart’taki bir başka Werkbund sergisi<br />

için tasarladığı ortagonal planlı ‘Cam Oda’ (Glass<br />

Room), camın maddi özelliklerinden çok, şeffaflığını<br />

ve endüstriyel olarak üretilmesiyle ortaya<br />

çıkan mimari potansiyelleri sergilemeyi amaçlayacaktır.<br />

Zaten Mies, daha 1919-1921 yıllarında yaptığı<br />

o ünlü camdan gökdelen eskizleriyle geleceği<br />

görmüş, cam perde duvarı, yani “deri ve kemik mimarlığını”<br />

(skin and bone architecture), vaktinden<br />

önce hayal edip, bu mimarlıkta öne çıkanın “yansımaların<br />

oyunu” (the play of reflections) olduğunu<br />

söylemiştir. 6 [3] Beatriz Colomina’nın da vurguladığı<br />

gibi, Mies’in kâğıt üzerinde kalan bu cam<br />

gökdelen eskizleriyle müjdelenen şey bir “X-ışını<br />

mimarisidir”: Röntgen filminin 19. yüzyılın sonundan<br />

itibaren insanlığa bahşettiği ‘yeni şeffaflık’<br />

kavramı, tıbbi söylemden modern mimarlığa geçmiş,<br />

deriyi şeffaflaştırıp kemikleri göstermek, böylece<br />

içerisi-dışarısı ayrımını yok etmek mümkün<br />

olmuştur. 7<br />

ev<br />

9

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!