You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Meslek ve disiplin olarak mimarlık kendini, iktidar,<br />
uzmanlık ve yaratıcılık bazında tanımlayıp<br />
gündelik hayatın dışında bir alana konumlandırınca,<br />
sanat eseri ile kullanım nesnesi, tasarlanmış ile<br />
vernaküler olan, modern ile geleneksel, üst kültür<br />
ile folk kültürü vb. ister istemez ayrışıyor. Oysa<br />
bunların sahte ve sorunlu karşıtlıklar olduğunu<br />
görmeliyiz: Modernitenin bütün projesi bu karşıtlıkları<br />
ortadan kaldırmak, bu sınırları bulanıklaştırmak<br />
değil miydi? O halde ‘cam ev’ üzerine düşünürken<br />
de öncelikle modern/avant-garde olanla<br />
gündelik hayatı karşı kutuplara koyan düşünce biçimlerinden<br />
vazgeçmek gerekiyor.<br />
Dell Upton, mimarlıkla gündelik hayat ilişkisini<br />
tartıştığı yazısında, mimarların genellikle bu ikili<br />
düşünce yapısı dışına çıkamadıklarını ve bu nedenle<br />
gündelik hayatı, tasarımcı ve meslek insanı<br />
kimlikleriyle tatmin edici bir biçimde kurgulayamadıklarını<br />
söyler. Gündelik hayat tartışmalarına<br />
ilham veren Henri Lefebvre’in de vurguladığı gibi,<br />
gündelik (quotidien) ile modern, birbirini karşılıklı<br />
olarak belirleyen kavramlardır ve tek başına son<br />
derece yetersizdirler; eşzamanlı (simultaneous) ve<br />
birbirine bağlı (connected) olarak anlaşılmaları gerekir.<br />
18 Bir başka deyişle, modern ve avant-garde<br />
olan, gündelik olandan farklılığı ile ortaya çıkarken,<br />
gündelik olanı da yeniden düşünmemize ve<br />
farklı biçimde algılamamıza, hatta dönüştürmemize<br />
de sebep olabiliyor. Hatırlayalım ki modernitenin<br />
kendisi de böyle muğlak (ambivalent) – aynı<br />
zamanda hem özgürleştirici, hem de yabancılaştırıcı<br />
bir deneyim. Biri olmadan öbürü de olmuyor:<br />
Yalnızlıktan korkarsak, özgür de olamıyoruz.<br />
(Oğuz Atay aklıma geliyor hep: “tehlikeli oyunlar<br />
oynamaya kalkıyoruz ama aynı zamanda kılımıza<br />
zarar gelmesin istiyoruz”). Konumuza dönersek,<br />
hem cam evin heyecan verici şeffaflığını seviyoruz<br />
(hangimiz güzel bir manzaraya karşı tavandan<br />
yere kadar cam bir perde duvar önünde oturmak<br />
istemez?), hem de eski taş, tuğla, ahşap evlerin sıcaklığını,<br />
koruyuculuğunu özlüyoruz; hem yeni<br />
olanı, hem de anılarımızı / alışkanlıklarımızı istiyoruz.<br />
Mimarlığa düşen, bu yaratıcı gerilimi kabullenmek,<br />
ikisini birden, eşzamanlı olarak gözeten,<br />
diyalektik arayışları denemek olmalı, – cam<br />
evin ‘yaşanmazlığına’ çare olarak, temsil ettikleri<br />
hayatlar çoktan yok olmuş eski konakları kopyalamak<br />
değil.<br />
Richard Sennett yukarıda sözünü ettiğim makalesinde<br />
sayfalar boyunca Mies’i eleştirip, Farnsworth<br />
Evi’nin “müstehcenliğini” – evcillikle ve gündelik<br />
yaşamla bağdaşmazlığını – anlattıktan sonra yazısını,<br />
modernitenin bu olmaz-ise-olmaz diyalektiğine<br />
– hem tedirgin edici, hem de heyecan verici<br />
yanına – dikkat çeken ilginç bir anekdotla bitirir.<br />
Şöyle ki: Mies’in Chicago’daki çok katlı Lake Shore<br />
Drive apartmanlarından birinde gittiği kalabalık<br />
bir partide, kendisini dışarıdaki boşluğa ve Michigan<br />
Gölü’nün karanlığına düşmekten alıkoyan tek<br />
şeyin önünde durduğu ince bir cam perde duvar<br />
olduğunu ürpererek hisseder. Fakat saatler ilerledikçe<br />
bu tedirginlik yerini başka bir duyguya bırakır.<br />
Kalabalık arttıkça cam duvarlar, içerideki sıcak<br />
ortamı, içki içen ve sohbet eden insanları yansıtan<br />
bir yüzey olup herkesi kucaklar, ürkütücü olmaktan<br />
çıkar: Hem pencere, hem de ayna olarak “içeri<br />
ile dışarının diyaloğunu mümkün kılan, mekânı<br />
ihlal eden ama aynı zamanda sarıp koruyan bir<br />
malzeme-metafor” olur. Artık rahatça cama yaslanan<br />
Sennett, o anda bu ilginç malzeme sayesinde<br />
“modernin gerçek ve pozitif anlamını” fark ettiğini<br />
söyler, o da şudur: “... insanlar sadece savunmasız<br />
olduklarında gerçekten yaşadıklarını hissetmektedirler”.<br />
19<br />
Modernin sonrası: Yeni şeffaflıklar?<br />
Bitirirken, “camdan ev ‘ev’ midir?” tartışmasının,<br />
20. yüzyılın başına ve ortasına ait – artık tarihe<br />
mal olmuş bir tartışma olduğunu da söylememiz<br />
gerekir. Bugün artık cam, modernin paradoksunu<br />
temsil eden, modern mekânın hem özgürleştirici,<br />
hem de yabancılaştırıcı çağrışımlarını eşzamanlı<br />
olarak barındıran bir malzeme olmaktan uzaktır.<br />
Cam imalatı daha önce görülmemiş yeniliklerle<br />
çoktan dönüşmüş, mevcut cam tipleri çeşitlenmiş<br />
(örneğin photovoltaic teknoloji ile dışarıdaki ışığa<br />
göre değişen, yerine göre şeffaf yerine göre opak<br />
olan camlar gibi), lüks konutlardan ofis yapılarına,<br />
alışveriş merkezlerinden müze, kütüphane, kültür<br />
merkezi gibi programlara kadar çok geniş bir<br />
spektrumda cam kullanımı artmış, sıradanlaşmış,<br />
o ölçüde de eleştirel-radikal potansiyelini yitirmiştir.<br />
Daha önemlisi, içeriyle dışarının sürekliliğini<br />
sağlayan, içeriyi dışarıya gösteren artık camın<br />
şeffaflığı değil, dijital devrimin getirdiği yeni gözetleme<br />
ve teşhir etme teknolojileridir. Cam evi<br />
‘müstehcen’ olduğu için, mahremiyeti ihlal ettiği<br />
için eleştirmenin de pek anlamı kalmamıştır;<br />
çünkü müstehcenlik ve mahremiyet ihlali artık<br />
mimarlık dışı platformlarda gerçekleşmektedir.<br />
Evler güvenlik kameraları, mobese sistemleri vs.<br />
ile gözlemlenebildiği gibi, gündelik hayatlar (hatta<br />
sıradan insanların en banal aktiviteleri) bloglarda,<br />
Instagram’da, Facebook’ta vb. sosyal medya kanallarında,<br />
çoğu zaman gönüllü olarak teşhir edilmektedir.<br />
Cam duvarların görsel geçirgenliğinden çok<br />
farklı bir nitelik ve ölçekteki bu ‘yeni şeffaflığın’<br />
distopik çağrışımları yeni teorilerde, romanlarda<br />
ve filmlerde ziyadesiyle irdelenmektedir (Dave<br />
14<br />
ev