01.11.2018 Views

dosya 41

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Ankara’nın Kolej semtinde perdeleri açıkken evinde<br />

şort giyen öğretmen bir kadın apartman yöneticisine<br />

şikâyet edilmişti. 14 Bu durum aslında özel<br />

ile kamusalın, evle dışarının arasındaki sınırların<br />

kadınların aleyhine belirsizleştiğinin en belirgin<br />

örneklerinden biri olarak karşımıza çıkar. Benzer<br />

şekilde, görüşmeciler arasında da bu tür olaylar<br />

yaşayanlar ya da bundan dolayı önlem almaya<br />

başlayan kadınlar vardı. Örneğin, İstanbul’da yalnız<br />

yaşayan 37 yaşındaki Deniz, son yıllarda evdeyken<br />

dışardan görünmeme konusunda çok titiz<br />

davranmaya başladığını ifade etmektedir:<br />

“nispeten korunaklı bir semtte yaşıyorum.<br />

son yıllarda sokakta olmak<br />

ve evde olmak arasında çok fark yok<br />

gibi hissediyorum. sadece kapalı bir<br />

kutu gibi oldu ev benim için. güvenlik<br />

hissimin gitgide yıkıldığını söyleyebilirim.<br />

şöyle ki; perde kullanmaya başladım.<br />

güvenliğim için akşamları sıkı<br />

sıkı perdeleri kapatıyorum. eskiden<br />

sadece tül perdeyle sokakla ayırdığım<br />

ev hayatım artık kalın güneşliklerle<br />

kapanıyor. boşluk kalmamasına özen<br />

gösteriyorum.”<br />

Deniz’in sözlerinde en belirgin olan nokta, evdeyken<br />

duyulan güvenlik hissinin giderek kaybolmasıdır.<br />

Özellikle, evi ‘kapalı bir kutu’ olarak tanımlaması<br />

güvenliğin ancak dışarıyla bağlantının<br />

kesilmesiyle sağlanacağı düşüncesine işaret eder;<br />

bu anlamda, perdeler şüphesiz önemli bir işlev<br />

görür. Deniz görüşme sorularını cevapladıktan bir<br />

gün sonra bana tekrar yazarak, es kaza açık kalan<br />

perdeden karşıdan bir erkeğin onu dikizlediğini<br />

aktardı; bu da güvenlik kaybı hissinin hiç de yersiz<br />

olmadığını göstermektedir. Benzer şekilde evde<br />

de artık güvende hissetmediğini dile getiren 32<br />

yaşındaki Begüm, apartman içi bir meseleden dolayı<br />

ev sahibinin kapıyı zorlayarak içeri girmesiyle<br />

kamusal şiddetin eve sıçramasını çok daha ciddi<br />

düzeyde yaşamıştır. ‘Kendi gibi olduğu tek alan’<br />

olarak tanımladığı eve girilmesinin ‘evi tramvaya<br />

dönüştürdüğünü’ belirten Begüm için, evle ilişkilenmek<br />

de korkutucu hale gelmiştir. Trans bir partneri<br />

olduğu için heteronormatif normların hâkim<br />

olduğu kamusal alanda zaten sürekli tedirginlik<br />

yaşadığını ifade ederken, son dönemde ev dahil,<br />

yaşam alanının iyice daraldığını vurgulamıştır:<br />

“Evlere ve tek tük kalan, varlıkları artık<br />

sallantıda olan mekânlara kaçıyorum,<br />

ama o çember de daralıyor. Ev<br />

de güvenli bir alan değil, komşunun<br />

Sonuç<br />

karısına şiddetini duyduğumuz, ev<br />

sahibinin keyfi isteyince kapıyı zorlayıp<br />

içeri girebildiği bir yer Türkiye’de.<br />

Evlere çekilsek de bir güven illüzyonu<br />

yaşıyoruz aslında.”<br />

Bu çalışmada neoliberal muhafazakâr bir siyasi<br />

yönetimle birlikte son yıllarda kamusal alanda kadınlara<br />

yönelik saldırı ve müdahalelerin artmasına<br />

bağlı olarak, kadınların evle ilişkilerinde nasıl değişimler<br />

yaşadığını ve bunu nasıl yorumladıklarını<br />

incelemeye çalıştım. Yirmili ve otuzlu yaşlarda<br />

olup İslami yaşam tarzını benimsemeyen ve çoğunluğu<br />

feminist kadınlarla yaptığım görüşmeler,<br />

kadınların ev dışında görünüşleri, davranışları ya<br />

da kiminle oldukları gibi konularda sürekli tedirgin<br />

ve kaygı içinde olduklarını göstermektedir.<br />

Kadınlar dışarı çıkarken kendi bedenleri ve görünüşleri<br />

konusunda oto-kontrol uyguladıklarını ve<br />

nereye gideceklerine bağlı olarak ne giyecekleri,<br />

hangi toplu taşıma aracını kullanacakları vb. konularda<br />

strateji geliştirme ihtiyacı duyduklarını<br />

ifade etmişlerdir. Sokağın korku ve endişe alanına<br />

dönüşmesi zoraki olarak bir eve çekilmeyi beraberinde<br />

getirmiştir. Giderek dışarda yaptıkları birçok<br />

şeyi evde yapmaya başlayan kadınlar, ev alanını<br />

kamusallaştırırken bir yandan da kendilerine ait<br />

dokunulmaz bir alan yaratmaya çalışmaktadır.<br />

Ancak, ev her ne kadar bir sığınak işlevi görse de<br />

dışarda yaşananlardan azade değildir; dışardaki<br />

toplumsal baskı ve şiddet korunaklı duvarları aşıp<br />

ev alanına da sıçramaktadır. Muhafazakâr ataerkil<br />

değerlerin toplumsal hayatın genelini etkisi altına<br />

alması sonucu kadınlar, ne sokakta ne evde tam<br />

anlamıyla kendilerini güven içinde hissedemezler.<br />

Burada altı çizilmesi gereken nokta, kamusal<br />

ile özel alanlar arasındaki sınırların kadınların<br />

aleyhine olacak şekilde yeniden belirlenmesidir.<br />

Kadınların dışarda şort ya da mini etek giydiği ya<br />

da sevgilileriyle öpüştükleri için çevrelerindeki<br />

insanların saldırılarına uğramaları, bir nevi özel<br />

alandaki ataerkil baskı ve denetimin sokağa taşınması<br />

olarak yorumlanabilir. Genelde kadınlar aile<br />

içinde anne-babadan, erkek kardeşten ya da kocadan<br />

gördükleri baskı ve sınırlamayı artık sokakta<br />

hiç tanımadıkları erkeklerden görmeye başlamışlardır.<br />

Bu saldırılar karşısında çevrede bulunan ve<br />

müdahale etmeyerek izleyen sessiz çoğunluk ise<br />

aile içi şiddet karşısında geliştirilen suskunluğu<br />

hatırlatır. Böylelikle, erkek şiddeti özel alandan<br />

kamusal alana taşınırken, sokakta birbirine yabancılardan<br />

oluşan kalabalık adeta kamusal bir aileye<br />

dönüşmüş halde buna sessiz kalarak onay verir.<br />

ev<br />

39

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!