TUZLU SU SALTWATER
14B_Catalogue
14B_Catalogue
- No tags were found...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
18 Griselda Pollock<br />
Denemeler / Essays<br />
19<br />
Yankılayıcı copoietik bilginin yanı sıra bilinçdışı aktarım ve yeniden<br />
uyumlulaştırma da, sözlü iletişime, yönelimsel organizasyona ya<br />
da özneler arası ilişkilere dayanmaz… İnce estetik çalışmasında<br />
sanatçı, bir karşılaşma-olayın zamanı ve mekânını matrissel ekrana<br />
ve bakışa dönüştürür, ve ötekiye, şefkatli bir konukseverlik yoluyla,<br />
fascinance (12) için bir vesile sunar.***<br />
Fascinance, farklı partnerler arasında titreşmekte olan telin her iki ucunda dönüşümü<br />
tetikleyen bir süre boyunca dünyayla bir tür bakışmayı önerir. Fascinance,<br />
bir bilme biçimi olarak görme ya da erotik olana giden bir yol olarak vizyon fikrini<br />
yerinden eder. Konukseverlik ve şefkati birleştirmesi sayesinde fascinance,<br />
yavaş bir birlikte-olma, -a doğru açılma, estetik sürecin bizi duygulandırmasına<br />
ve anlama yetisini copoietik bir tarzda kaydırmasına izin veren “kendi kendini kırılganlaştırıcı”<br />
bir duyarlılıktır. Ama nasıl “birlikte” olacağız? –işte John Dewey’in<br />
duygulanan ve duygulandıran kişilerden oluşan “kamusal” gruplaşmaların nasıl<br />
biçimlendiği hakkındaki o sorusu. Sanatçılardan ve izleyicilerden oluşan anlık bir<br />
topluluğu uyandırmak üzere tasarlanmış bir serginin tanımı olabilir mi bu?<br />
Matrissel bir birlikte-ortaya çıkışın sağaltıcı bir gücü vardır, ama<br />
başlattığı ve gerektirdiği bireysel sınır ihlalleri yüzünden ve yol açtığı<br />
kendi kendini terk ve kırılganlaştırma yüzünden, aynı zamanda<br />
potansiyel bir travma nedenidir de. Dolayısıyla sanatsal olmak ya<br />
da sağaltım sağlamak için, bireysel sınır çizgilerinin estetik ihlali<br />
(ki bu, farkındalığımız ve yönelimimiz olsun ya da olmasın her<br />
halükârda gerçekleşir) özgül bir etik dikkatin uyanışını ve erotik bir<br />
uzanımı gerektirir: Sanatsal bir cömertliği… Estetik ve etik olarak<br />
farklılaşmaya-katılım ve içeriden-çalışma sayesinde, Öteki’nin ve<br />
Kozmos’un tinsel bir bilgisi doğar ve açığa çıkar. Sanat-çalışması ve<br />
sanat-işleri bu türden bir bilgi yaratır. (13)<br />
Ettinger’in sanat-düşüncesi-sanat-çalışması, geçit olarak tuzlu su, ulaşım aracı<br />
olarak tuzlu su, bedensel çabalarımızın terden göstergesi ve duygu uyandırma<br />
kapasitemizin gözyaşından işaretleri olarak tuzlu suyla ilgilidir. Tamamen insanmerkezli<br />
bakış açımızın ötesinde, bu gezegen üzerindeki her şeyin yaşamı hakkında<br />
daha fazla şey bilmek istiyorsak, o halde özne-aşırı, copoietik karşılaşmalar ve<br />
Ettinger’in öngördüğü Ben ve Ben-dışı arasındaki özne-aşırı geçişler yönündeki<br />
kapasitelerimizin de daha derin bir bilgisine ihtiyacımız var. Sonuçta vardığım yer<br />
şurası: Bizden sonra geleceklere yaşanabilir bir dünya bırakmaya gerçekten muktedir<br />
olan, kendi çoğullumuza dayalı bir insanlık durumunu nasıl yaşayacağımızı<br />
bilip bilmediğimizden henüz o kadar emin miyiz? Bu aktarımda eğitimin –ortak<br />
eleştirel düşünümün– rolü nedir?<br />
Eğitim, dünyayı onun sorumluluğunu üstlenebilecek kadar ve<br />
aynı sebepten onu, yenilenme olmadığı sürece, yeni ve genç olan<br />
*** Ettinger’de fascinance, Lacan’da hareketi durdurma ve kelimenin tam anlamıyla hayatı öldürme<br />
etkisi yaratan kemgözü işaret eden fascinum’a karşıt olarak, dönüştürücü ve yaratıcı bir bakış tarzına<br />
karşılık gelir. (ç.n.)<br />
gelmediği sürece kaçınılmaz olan çöküşünden koruyacak kadar<br />
sevip sevmediğimize karar verdiğimiz noktadır. Çocuklarımızı,<br />
onları dünyamızdan sürmeyecek ve kendi başlarına bırakmayacak<br />
kadar; yeni bir şeyi, bizim öngöremediğimiz bir şeyi gerçekleştirme<br />
şanslarını ellerinden almayacak kadar, tersine ortak dünyamızı<br />
yenileme görevi için onları önceden hazırlayacak kadar sevip sevmediğimize<br />
de eğitimde karar veririz. (14)<br />
Griselda Pollock<br />
Çeviren Münevver Çelik<br />
The Cure for Anything Is Salt Water – Sweat,<br />
Tears, or the Sea* ****<br />
From the vastest ocean to our intimate bodily secretions and the fluid that lubricates<br />
our vision while watering our emotions, saltwater is a natural antiseptic to heal our<br />
wounds. The oceans are the ancient surface of transport and connection, lapping at<br />
the shores that form the limits of many an island or continent. The intimacy of the city of<br />
Istanbul with three seas, with saltwater ways that flow through narrow straits, and with<br />
its own narrow water passage that bifurcates the settlement and joins two of the great<br />
continents, historicises and politicises the salty water that defines our planet. Against<br />
this defining feature, I want, by way of paradox, to reflect in two different modes about<br />
the Earth and earth itself and the human act of inscription: drawing and story-telling.<br />
Starting with a worm: a line of thought or a thought form?<br />
Writing of this biennial’s concept Carolyn Christov-Bakargiev asks us to think about<br />
‘where to draw the line, to draw upon and to draw out through organic and non-linear<br />
forms that reconnect the research in art and its processes with other knowledges’. I<br />
start, therefore, with a story about a line.<br />
When I first met the American artist Christine Taylor Patten (b. 1940), she told me a story<br />
about her student days at Otis Art Institute in Los Angeles in the early 1970s, a time<br />
full of new vitality amongst creative women who would reshape our sense of art and<br />
its possibilities. Her teacher asked the students to bring to the class a drawing; in fact,<br />
to bring a line. One of her classmates created a mechanical contraption that travelled<br />
across a piece of paper, leaving a pencil line that traced its movements in front of the<br />
class. For her own contribution, Patten brought a live worm on a pile of sand.<br />
I liked the multi-levelled aspect of that – the worm was a line in itself,<br />
and as it moved in the sand it drew all through class time. It’s aliveness<br />
brought time into the equation. We got to see lines being made,<br />
some locked into time, some not. (1)<br />
* Title * from Karen Blixen / Isak Dinesen quoted in Reader’s Digest (April 1964).