16.09.2015 Views

TUZLU SU SALTWATER

14B_Catalogue

14B_Catalogue

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

86 Bracha L. Ettinger<br />

Denemeler / Essays<br />

87<br />

II.<br />

“Bebek olma yolundaki ceninin içinden çıkacağı yumurtanın zarları<br />

her yırtıldığında, bir an durup, bir şeyin uçtuğunu ve bunun yumurtayla<br />

olduğu gibi bir adamla da, yani omlet-adamla [hommelette]<br />

ya da lamelle de yapılabileceğini hayal edin. Lamel yamyassı bir<br />

şeydir, amip gibi hareket eder. Sadece ondan biraz daha karmaşıktır.<br />

Ama her yerden geçer. Ve cinsiyetli varlığın cinsellikte kaybettiği<br />

özellikle alakalı olduğundan –nedenini birazdan söyleyeceğim– tıpkı<br />

cinsiyetli varlıklara nazaran amibin olduğu gibi, o da ölümsüzdür<br />

–çünkü her türlü bölünmeden, her türlü parçalama girişiminden sağ<br />

çıkar. Ve bunu atlatabilir. Pekâlâ! Bu pek güven verici değildir. Ama<br />

bir de siz rahat rahat uyurken gelip yüzünüzü kapladığını farz edin.<br />

Bu özelliklere sahip bir varlıkla mücadeleye girişmeyeceğimizi pek<br />

düşünemiyorum. Yine de pek rahat bir mücadele olmaz bu. Özelliği<br />

var olmamak olan, ama bir organ olmaktan da geri kalmayan bu<br />

organ, bu lamel ... libidodur ... saf yaşam içgüdüsü olarak libidodur,<br />

yani ölümsüz yaşam, baskılanması imkânsız yaşam, hiçbir organa<br />

ihtiyacı olmayan yaşam, basitleştirilmiş ve tahrip edilemez yaşam.<br />

Cinsiyetli üreme döngüsüne tabi kılındığı için, canlı varlığın elinden<br />

alınan şey tam da budur. Ve objet a’nın sayabileceğimiz bütün<br />

biçimleri bunun temsilcileridir, eşdeğerlileridir. Objet a’lar olsa<br />

olsa onun temsilcileridir, figürleridir. Meme –ikircikli anlamıyla,<br />

mesela plasenta gibi, memeli organizasyonunun karakteristik öğesi<br />

olarak– bireyin doğumunda kaybettiği o parçasını temsil eder ve bu<br />

parçası en derin kayıp nesneyi sembolleştirmeye yarayabilir.”<br />

— Jacques Lacan (2)<br />

Bakteride, lamelde ve amipte mevcut olan ölümsüzlüğün kaybedilmesiyle ilgili bu<br />

argüman, psikanalize ilk kez Sigmund Freud’un Haz İlkesinin Ötesinde kitabı yoluyla<br />

girmiştir. Freud’un düşüncesi, bakteriyel dünyanın, organizmanın çekirdekli<br />

organizmalar gibi sarılı DNA’ya bağımlı olmadığı zamanı devam ettirebildiğini öne<br />

süren Margulis’in düşüncesiyle benzerlik taşır. Serbest-çalışan bakteriyel DNA<br />

ve RNA, cinsel yolla üreyen türlerin çekirdekleri içinde kapalı kalmamış, aksine<br />

yaşam ve yaşamsızlık arasında salınmaya devam ederek, modüler bir tarzda esnekliğini<br />

korumayı başarmıştır.<br />

Sürekli yeni kombinasyonlar denenmektedir ... Ökaryotik yoldan<br />

aşağı uzanırken ... yaşam ne kadar da sınırlı kalır ve katılaşır.<br />

Yararlandığımız mikrokozmik boyut, enerji ve karmaşık bedenler<br />

için, genetik esneklik takas ederiz. Genetik mübadelenin yalnızca<br />

üreme sırasında mümkün olması nedeniyle, türümüze, bedenimize<br />

ve kuşağımıza kapatılmış haldeyizdir. ... Biz genleri “dikey” olarak<br />

–kuşaklar yoluyla– takas ederken, prokaryotlar genleri “yatay”<br />

olarak takas eder. Sonuç, genetik olarak akışkan bakteriler işlevsel<br />

olarak ölümsüzken, ökaryotlarda cinselliğin ölümle bağlantılı hale<br />

gelmesidir … Yaşamdan ibaret olan çevre, yaşam için yaşam tarafından<br />

sürekli düzenlenir … Dünya’nın bakterileri, onlar olmadan<br />

ne yaşaması ne de evrilmesi mümkün olan hayvanlar ve bitkilerle<br />

ittifakları sayesinde, tam bir gezegensel düzenleme sistemi oluşturur<br />

… Mikrokozmosa dair ilk izlenimimiz düşmancaydı ... Bakteriyel<br />

yaşam ancak insan toplumunu tehdit ettiği yer ve zamanda<br />

tanımlanmıştı … İnsan beyni milyon bakterinin sembiyotik bir<br />

biçimde evriminin sonucunda oluştu. (3)<br />

Yaşam için sadece yaşam demek olan şey insana kayıtsız olduğu için düşmanlık<br />

başlar, üreme yoluyla doğumunda ölümü de birlikte getiren insanı tehlikeye<br />

atar. Bu yüzden insan psişesi söz konusu olduğunda da militan metaforlar öne<br />

çıkar. Francisco Varela’ya göre (ve Margulis, Varela’yı takip etmektedir) “Tıpkı bir<br />

zamanlar bilişsel bilim nasıl fazlasıyla (dijital) bilgisayar metaforu etrafında toplanmışsa,<br />

bağışıklık söylemi de o kadar askeri metaforlar etrafında toplanmış haldedir.”<br />

(4) Varela, “savunma olarak bağışıklığa dair mevcut askeri çerçeveyle keskin<br />

bir tezat” oluşturacak şekilde “bağışık olayların bilişsel yetileri”ni gündeme getirir:<br />

... tüm bir biyosfer/Yeryüzü “Gaia” bir bütün olarak özdeşliğe,<br />

yaşam ve onun karasal çevresi arasındaki bu dinamik işbirliğinde<br />

zamanla kazanılan, uyum sağlayabilir plastik bir birliğe sahiptir ...<br />

Bağışıklık biliminde kendi/kendi-olmayan ayrımından bahsetmek<br />

artık klasik hale gelmiştir. (5)<br />

“Dışa-yönelimli” kendilik sisteminde, dışarıdan gelen enformasyon işlenir: Antijen<br />

(kendi-olmayan) içeri girer, ona karşı antikor oluşur. İkili bir tanıma beklenir:<br />

Kendi-olmayan kimdir ve ne türdendir. Varela’nın teşhis ettiği üzere, asıl dert “tanımanın<br />

yıkımı gerektirmesi”dir. Sorun şudur: Organizma ontojeni (embriyo olarak)<br />

sırasında kendi/kendi-olmayan ayrımını öğrense bile, “tanımadan savunma<br />

yapılamaz, yıkıma uğratmadan tanınamaz.” Varela’ya göre “bağışıklık sistemi<br />

ve beden arasındaki karşılıklı dans” bilişsel olan “alternatif görüşün anahtarıdır”:<br />

tanıma, öğrenme ve bellek ve adaptasyon. Bununla birlikte Varela, bilişsel<br />

olarak tanımlandığında bile, hâlâ “savunmacı” tarzın alanı içinde kaldığımızı<br />

kabul eder. (6) Savunmacı, başka bir deyişle hâlâ fazlasıyla düşmanca bir tarzın;<br />

çünkü autopoiesis’te [kendi kendini var etme] organizma kendi ontogenetik<br />

ortaya çıkışıyla ilgilenir. Copoiesis’e yönelirken başka bir yere giderim ve daha<br />

bir embriyoyken matrissel transjektif birleşikliği tanırım. Freudcu Ölüm dürtüsü<br />

söylemi ve Lacancı objet a metaforları –bakış bunlardan biridir– bilinçdışı psişe<br />

düzeyinde aynı derecede militandır. Bakış göründüğünde, özne gözden kaybolur.<br />

Bu Lacancı “hommelette” aslında bir femme-Lethe’dir [kadın-unutuş] –Ben’in<br />

üzerine tutunduğu dişi–, anne-kadın bedeninin unutkanlığı. Bu yaptırımın üzeri<br />

örtülür ve aynı zamanda insanileşmiş bir yaşamın koşulu olarak sunulur. Buna<br />

eril bedenin ve onun sembolikleştirmesinin perspektifinden bakarsak, Lacan’ın<br />

neden anne plasentasının, sonra da anne memesinin, en temel tümüyle kayıp<br />

nesne olduğunu söylediği de açık hale gelir.<br />

Matrissel-dişi-maternal copoiesis hem ontogenetik autopoiesis’i hem de sembiyozu<br />

atlar. Bu bakış açısından, bağlantılılık sadece zar kıvrımlarıyla değil geçişli<br />

ve zihinsel titreşen teller yoluyla gerçekleşir. Bu yüzden tümüyle kayıp bir nesneden<br />

(geçmişteki böyle bir nesneden olduğu gibi, ya bende ya da Anne/Öteki’deki<br />

gibi) bahsedemeyiz. Ortaya attığım birlikte-zuhur ve copoiesis fikri, kendi<br />

ve kendi-olmayanın sembiyoz ya da düşmanca bir ret olmaksızın birleşebildiği,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!