TUZLU SU SALTWATER
14B_Catalogue
14B_Catalogue
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
62 Penelope Deutscher<br />
Denemeler / Essays<br />
63<br />
dişillik normlarının, tıpkı doğal olmayan yöntemlerle yetiştirilen bitkiler gibi, kadınları<br />
“zorladığını” öne sürüyordu. Kadınlar “doğadaki güzel kusurlar” haline gelmişti. (14)<br />
Çocuklar eğitim formasyonu, terbiye, fiziksel ve manevi olgunlaşma, karakter gelişimi<br />
ve ilerleyen bilgi ediniminin uygun aşamalarına göre yetiştirilmeliydi ve bunların<br />
hiçbiri zarara yol açmadan hızlandırılamazdı. Burada da çocuklar bitkilere benzer bir<br />
yaşam sürmekteydi: “Deneyimin, fidan yaprakları henüz çıkmadan meyve vermesini<br />
sağlamak için gösterilen beyhude çabalar, fidanın gücünü tüketmekten öteye gitmez<br />
ve onun doğal biçimini almasını engeller.” (15)<br />
Wollstonecraft, kadınlara sırf süs çiçeği gibi davranıldığına dair kaygılarını dile<br />
getirmişse de, kadınlar ve bitki yaşamı arasında, kadınların eğitimine dair savunusunun<br />
lehine işleyen farklı bir ilişki kurar. “Analojiden yola çıkarsak,” demiştir,<br />
“etrafımızdaki her şey bir ilerleme halindedir.” Kadınların bitkilere benzerliği artık,<br />
Wollstonecraft’ın “etrafımızdaki her şey” gibi insanların da, gelişme koşulları kesintiye<br />
uğratılmadığında daha da güçlendiklerini, böylece hem kök salabildiklerini<br />
hem de “fırtınalara meydan okuyabildiklerini” öne sürebilmesine izin vermektedir.<br />
Çünkü, der Wollstonecraft, “artık ağaçlarımızın vahşi bir gürlükle yayılmasına izin<br />
var; gençliğin lütuflarını zamanın haşmetli nişanlarıyla zorla birleştirmeyi umuyor<br />
da değiliz; ama onlar derinlere kök salana ve bir fırtınaya meydan okuyana kadar<br />
sabırla bekleyin. O halde, sahip olduğu saygınlıkla karşılaştırıldığında mükemmelliğe<br />
çok daha yavaş ilerlemekte olan zihne daha mı az itibar etmek gerekir?” (16)<br />
Çevre etkisi ve insan gelişimi arasındaki ilişki, birkaç yıl sonra Wollstonecraft denize<br />
açılıp gemiyle İsveç’e seyahate çıktığında farklı bir mecraya kaydı. Yaptığı yolculuklarda<br />
kendini defalarca “okyanustaki küçük bir tekne”de buldu ve bu onun, ilk<br />
etapta etkileri bakımından değerlendirilen doğal ve çevresel koşulları anlatısal bir<br />
odak haline getirmesini sağladı. Bu yolculuklar, çevrenin failliği üzerine düşüncelerini<br />
harekete geçirmiş olan Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi’ndeki ağaç ve<br />
bitki imgelerine de geri döndüğü yazılarından oluşan Voyages to Sweden, Norway<br />
and Denmark’ta [İsveç, Norveç ve Danimarka’ya Deniz Seyahatleri] anlatılır.<br />
IV.<br />
Wollstonecraft, Analytical Review için Equiano’nun Voyage’ı üzerine bir değerlendirme<br />
yazısı kaleme almış ve köle ticaretini uzun uzadıya yermişti. Yine de kendi deniz<br />
yolculuklarının betimlemesine giriştiğinde Wollstonecraft’ın ilgisi, deniz yoluyla<br />
köle taşımacılığının öneminden uzaklaşmış görünür. Artık okyanus, Wollstonecraft’ın<br />
kişisel yolculuğunu öne çıkaran farklı türden bir geçit haline gelmiştir. Ama<br />
köleliğin ters-akıntılarının ilk bakışta göründüğü kadar uzak olmadığı görülecektir.<br />
Wollstonecraft, Voyages’taki bu analojik ağaçlara ve bitki yaşamına farklı şekillerde<br />
geri dönecek, “varoluş mücadelesi veren” fidanlar, dalları büyüyen ulu çam ağaçları,<br />
derin toprak arzusuyla mücadele veren köknarlar, kimi zaman savaşan unsurlar yüzünden<br />
harap olan vahşi ormanlar bulacaktır. (17) Bu mücadeleler, ne çok kolay ne de çok<br />
zor olan, tam olarak makul çevre koşullarına duyulan bir ihtiyacı dile getirmekteydi.<br />
Artık bütün halklar, tıpkı bitkiler gibi, özel yetişme koşullarına ve süresine sahip<br />
varlıklar olarak betimleniyordu. Şimdi insanların gelişimi de, çocukların gelişim<br />
koşullarını yavaşça büyüyen ağaçların ihtiyaçlarıyla benzeştirdiği Kadın Hakları’nda<br />
olduğu gibi, (insanlar arasındaki, ulusal ya da yerel olarak veya toprak temelinde<br />
anlaşılan sınırlarla birlikte) bitkilerle anlaşılıyordu.<br />
Wollstonecraft ulusların veya halkların gelişimi için uygun koşulların münferit<br />
olarak değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürüyordu. Bunlar birbirinin yerine<br />
geçemezdi ve bireysel gelişimde olduğu gibi zorla olamazdı. Benzer şekilde politik<br />
koşullar da zarara yol açmaksızın kesintiye uğratılamayacak doğal döngülere<br />
bağlıydı. Wollstonecraft, yolculukları sırasında tanıdığı farklı halkların bilgisi, fizyolojisi,<br />
zevkleri ve manevi duyarlılığının ilerleyen gelişme aşamalarından bahseder.<br />
Almanya’nın bir bölgesinden geçerken Wollstonecraft, “yetilerinin, tembellikten<br />
uyuşmak ya da biçarelikten köleliğe meyletmek yerine kendiliğinden gelişip<br />
ortaya çıkacağı bir döneme erişmiş olan” (18) insanları anlatır. Bunu geciktirebilecek<br />
faktörler, yoksulluk ve köleliktir. (19)<br />
Halk ve ulusların politik ve manevi duyarlılığının gelişimini bahçıvanlığa özgü<br />
bir yaklaşımla ele alan Wollstonecraft, başkalarının ilerleme düzeyini hızlandırmayı<br />
umut edebilecek olanları da uyarır. Bu insanların doğal gelişme dönemleri<br />
zamanla onların önyargılarını yıkacaktır, ama nasıl ki hiçbir bitki büyümeye zorlanamıyorsa,<br />
bu süreç de hızlandırılamaz: “İnsan ırkına duyulan coşkun sevecenlik,<br />
şevkli karakterleri yasalarda ve hükümette zamanından önce değişiklik yapmaya<br />
heveslendirir. Bunların yararlı ve kalıcı olabilmesi için kendi özgün topraklarının<br />
mahsulü olmaları, halkın doğal olmayan bir fermantasyon zoruyla değil de zamanla<br />
serpilen anlayışının aşamalı olarak olgunlaşan meyveleri olmaları gerekir.” (20)<br />
Wollstonecraft, olumsuz anlamda (Kadın Hakları’nda eğitimsiz bazı kadınlar için<br />
de iddia ettiği gibi), bazı insanların insandan aşağı, hayvan veya bitki benzeri bir<br />
durumda olduğunu düşünmüştür. Bu insanlar insani gelişmenin ilkel evrelerini<br />
henüz geçmemiş veya bu durumlara geri düşmüşlerdir. Wollstonecraft, bu tür<br />
indirgenmiş insanlık durumlarını hayvan-benzeri durumlara yaklaştırır, ama bu<br />
durumları toprak, çamur veya bitkilerle analojik veya metonimik bir yakınlık içinde<br />
sunabildiği de görülür:<br />
Bütün güçlerini sadece yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereken<br />
yiyeceği bulmaya harcadıklarından neredeyse vahşi mahlûklar<br />
katında kalan o insanların, onları mahlûkların efendisi mertebesine<br />
yükselten zekânın zayıf pırıltılarının meyve vermesi için gereken<br />
merakı uyandırmaya dair bir tahayyülden pek az nasiplendiğini ya<br />
da hiç nasiplenmediğini anlamam zaman aldı –bundan nasiplerini<br />
almış olsalar, üşengeççe ekip biçtikleri topraklarda bu kadar memnuniyetle<br />
kalamazlar. (21)<br />
Wollstonecraft’ın harekete geçirilemeyeceğini hissettiği “miskin köylüler”, sadece<br />
“kaba vahşi hayvanlar” değil, durağan çamura çok daha yakın olan “yarı canlı<br />
varlıklar”dır –gerçek canlılıktan yoksun çıplak yaşamlar. (22) Aksine Wollstonecraft,<br />
kendi tahayyülünün niteliğine tekrar tekrar eğilir. Kendi zihninin etkin sezgisini<br />
gösterebilmek için, değişik çevreleri ve onların insanlara yönelik tepkilerini ele alır.<br />
Böylece Wollstonecraft’ın çalışmasında başka bir ters-akıntı ortaya çıkar. Bitkiler<br />
kadar ilkel bir düzeyde bulunmaması gereken insanlar ile bazı insanlardan<br />
çok daha canlı olarak betimlenen bitkiler arasındaki tuhaf ilişki görünür hale<br />
gelir. Wollstonecraft’ın insanları –özellikle Letters’ta tanımladığı insanlar– fevkalade<br />
miskinken, doğa müthiş bir canlılıkla tasvir edilir. Onun doğa tasvirleriyle<br />
ilk karşılaşıldığında, doğanın hem bu denli bir fail gibi hem de bu kadar antropomorfikleştirilmiş<br />
bir biçimde sunulması oldukça çarpıcı gelir. Wollstonecraft’ın<br />
nehirleri acele eder, sakince aşırır, kendini kaybeder; güneş oyalanır veya<br />
parıldamaktan korkar; manzara uykuya dalmak için kendini yatıştırır. Ormanlar