You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
GENEL HATLARIYLA
KADINA YÖNELİK ŞİDDET ve
KADIN CİNAYETLERİ
ERDAL SARIÇAM
SOSYOLOG ve AİLE DANIŞMANI
İçinde bulunduğumuz çağın en önemli
sorunlarından biri de hiç şüphesiz şiddettir.
Bugün şiddet denildiğinde çoğunlukla
kadına, çocuğa veya diğer canlılara yönelik
fiziki müdahale anlaşılsa da esasen bu fiilin
çok daha geniş bir çerçeveye sahip olduğunu
söyleyebiliriz. Zira dünyanın kendi özelinde
de şiddet gibi bir sorunu var ve bundan canlı,
cansız her varlık bir şekilde etkilenmektedir.
Örneğin yaşanan savaşlar nedeniyle sadece
insanlar veya diğer canlılar değil cansız varlıklar
da zarar görmektedir. Binalar, araçlar,
yollar, köprüler, barajlar, tarihi yapılar ve
doğanın bizzat kendisi gibi. Dolayısıyla şiddeti
birçok başlık altında incelemek ve buna
ilişkin değerlendirmelerde bulunmak mümkündür.
Ancak burada genel hatlarıyla, tüm
dünyada olduğu gibi, ne yazık ki ülkemizde
de sıklıkla şahit olduğumuz ve gitgide kronik
bir hale dönüşen kadına yönelik şiddet
ve kadın cinayetleri üzerinde duracağız.
Arapça “şedd” kökünden dilimize yerleşmiş
olan şiddet kelimesi; kabalık, sertlik,
zorbalık anlamına gelir ve bir kişi veya gurubun
simgesel varlığına ya da bedensel bütünlüğüne
yönelik çeşitli biçimlerde yapılan
saldırıyı ve zarar vermeye dönük her türlü
davranışı içerir.
Şiddet eylemine kadın özelinde bakacak
olursak, dört genel başlığın öne çıktığı görürüz.
Bu başlıklar; fiziki şiddet, cinsel şiddet,
psikolojik şiddet ve ekonomik şiddet olarak
kategorize edilebilir.
Fiziki şiddet, bir başkasının bedensel
bütünlüğüne zarar verecek, kişiye acı çektirecek
davranışlardır. Basit bir yaralamadan
cinayete kadar uzanan her türlü davranış fiziki
şiddet olarak değerlendirilebilir.
Cinsel şiddet, birini istemediği yerde
ve zamanda cinsel birlikteliğe zorlamaktan,
cinsel içerikli yazılı/sözlü mesaj ve harekete
kadar bir dizi davranışı ifade eder.
Psikolojik şiddet, bir kişiyi aşağılamak,
korkutmak, sindirmek, küçük düşürmek,
duygusal açıdan yıpratmak veya zarar vermek
gibi davranışları kapsar. Cinsel kimlik
üzerinden aşağılamanın hem cinsel hem de
psikolojik şiddete örnek olacağını belirtelim.
Ekonomik şiddet ise kendisine ekonomik
açıdan bağlı olan bir kişiyi maddi varlıktan
yoksun bırakmak, bu yolla baskı altına
almak, harcama yapma ya da mal edinme
özgürlüğünü kısıtlamak veya kişisel banka
kartlarına el koymak şeklinde tanımlanabilir.
Cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet,
buna uğrayan kişi tarafından belli oranda
gizlenebilse de fiziki şiddet daha görünür ve
belirgin olması nedeniyle çoğu zaman gizlenemez
ve açığa çıkar. Yapılan istatistiksel
çalışmalara göre darp, dayak, işkence veya
cinayet gibi sonuçlara sebep olacak fizik şiddette,
dünyada olduğu gibi ülkemizde de son
yıllarda ciddi artış gözlenmektedir. İçişleri
Bakanlığı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığının paylaştığı veriler bu gerçeği
yansıtmakta ve bunu önlemeye yönelik acil
önlemler alınması mecburiyetini ortaya koymaktadır.
Bağımsız kaynaklara dayalı verilere
göre 2009 yılında hayatını kaybeden kadın
sayısı 125’tir. 2010’da bu sayı 203’e çıkmış;
2011’de ise 128’e düşmüştür. 2012’de 145’e
yükselen kadın cinayet oranı sonraki yıllarda
artarak devam etmiştir. Bu sayı 2013’te 231;
2014’te 220; 2015’te 293’tür. Kadın cinayetleri
2016’da çok az bir düşüşle 288 olmuşsa da
sonraki yıllarda bu sayı ufak düşüşlerle birlikte
yükselişini sürdürmüştür. Kadın cinayetleri
2017’de 349; 2018’de 404; 2019’da 420
olarak kayıtlara geçmiştir. 2009 ile 2019 yılları
arasındaki 10 yıllık süre içinde katledilen
kadın sayısı 2.806 olarak ölçülmüştür. Covid
19 pandemisiyle geçirilen 2020’dekicinayet
oranı ise 407’dir. Her ne kadar resmi kaynakların
kaydettiği veriler bu sayılardan biraz
daha düşük olsa da kadın cinayetleri konusunda
ciddi çalışma içinde olan STK’lar, üniversiteler,
siyasi partiler ve çeşitli araştırma
şirketleri bu sayılarda hemfikirdirler.
Bütün bu cinayet olaylarının yanında
bir de “şüpheli ölümler” gibi bir sorunumuz
bulunmaktadır. Başlarda intihar olarak kayıtlara
geçen birçok ölüm, sonrasında şüpheli
bulunmuş, yapılan incelemelerde bir
kısmının cinayet olduğu ortaya çıkarılmıştır.
Bunun en önemli örneği, kamuoyunun “Şule
Çet Cinayeti” olarak bildiği olaydır. Şule Çet
Cinayeti, 29 Mayıs 2018’de 23 yaşındaki Şule
Çet’in tecavüz edildikten sonra bir plazanın
20. katından aşağı atılması suretiyle öldürül-
26
mesi olayıdır. Olay, önceleri intihar olarak
kayıtlara geçmişse de sonrasında yapılan
itirazlar üzerine, intihar süsü verilmiş bir cinayet
olduğu anlaşılmıştır. Şule Çet Cinayeti
bu anlamda bir kırılma noktası olmuş, sonrasında
ani meydana gelen her ölüm hadisesi
“kadın cinayeti” şüphesiyle inceleme altına
alınmıştır.
Kadın cinayetlerinin gerekçesine bakıldığında
ise çoğunlukla “namus” bahanesiyle
işlendiği tespit edilmiştir. Cinayetten sonraki
ifadelerinden anlaşıldığı üzere; kadının
boşanma talebini, boşanmasını veya evden
ayrılması gibi durumları “namus” ile ilişkilendiren
erkekler, “namusunu temizlemek”
adına bu cinayetleri işlemişlerdir. Cinayete
kurban giden kadınların neredeyse tamamının
failinin eş, eski eş, sevgili veya aile fertlerinden
birinin olması da oldukça önemlidir.
Uğradığı saldırıdan hayatını kaybetmeden
kurtulan kadınların verdikleri bilgilere
göre, bu kadınlar uzun süre şiddetin diğer
türleriyle de yaşamak zorunda kalmışlardır.
Özellikle eski eş tarafından saldırıya uğrayan
kadınların ifadelerinden anlaşıldığı üzere,
bu kadınlar saldırıdan önce fiziki takip, sosyal
medya takibi, SMS gibi yollarla taciz edilmiş
ve baskı altına alınmışlardır.
Cinayet sırasında kullanılan aletlerle ilgili
ortaya çıkan bilgiler ise %47’sinin ateşli
silah, %23’ünün kesici alet olduğu şeklindedir.
Geriye kalan cinayetler darp, zehirleme
ve muhtelif yollarla işlenmiştir.
Cinayet olaylarından sonra, faillerin
verdikleri ifade ve yapılan psikolojik incelemeler
sonucunda, bu kişilerin ruhsal durumları
hakkında da bir takım sonuçlara
varılmıştır. Buna göre kadın cinayetine imza
atan faillerin neredeyse tamamı, bu suçu
kıskançlık duygusuyla işlediklerini ifade
etmişlerdir. Failler, eşlik görevlerini yerine
getirmedikleri için terk edilmiş olsalar dahi,
bunu gururlarına yapılmış bir saldırı olarak
yorumlamış ve durumu düzeltmek, eksikliklerini
gidermek yerine fiili saldırıyı tercih
etmişlerdir. Burada öfke kontrolü, duygu durum
bozukluğu ön plana çıkmaktadır. Bu kişilerin
bir kısmının cinayeti kendi öz çocuklarının
gözleri önünde işlediklerini de göz
önünde tutarsak o anki ruhsal durumlarının