21.12.2022 Views

Lamure Dergisi 11

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Türkiye Sinemasında Kadın,

Şiddet ve Aşk

Osman Tatlı

Sinema genel olarak toplumun kültürel,

siyasi yapısından, özel olarak yönetmenin yaşam

biçiminden ve dünya görüşünden etkilenmesiyle

şekillenir ve anlam kazanır. Sinema bu

anlamı daha öteye taşıyarak, toplumu ve bireyi

etkileyerek şekillendirir ve anlam kazandırır.

Böylece sinema ve toplum birbirini etkileyerek

belirleyici roller edinirler. Sinemanın görsel ve

işitsel yönü algıda daha derin izler bırakarak

değişimi hızlandırmaktadır. Dolaysıyla sinemanın

etki ve belirleyiciliği toplumun sinemayı

etkilemesinin çok önündedir.

Sinema içinde bulunduğu dönemi yansıtmasıyla

ayna görevi görür. Tabii hiçbir zaman

birebir bir yansıma olmadığı gibi yansıyanlar

yönetmenin penceresinden görünenlerdi. Türkiye

sineması da her dönem toplumun kültürel

ve siyasi gelişmeleri beyazperdeye aktarmıştır.

Aktarılan en önemli konulardan biri de kadın,

kadına yönelik şiddet ve paralelliğinde aşktır.

Türkiye sinemasında kadının ve şiddetin

yerine değindikten sonra son dönem filmlerinden

örnek çalışmalara değinerek günümüz

Türkiye sinemasında kadının yerini izah etmeye

çalışacağız. Filmlerde şiddet kavramına değinirken,

şiddetin türlerine yani şiddetin kaynağına

değinip konuyu izah edeceğiz. Bunlar:

Fiziksel şiddet, duygusal şiddet, ekonomik şiddet,

cinsel şiddettir. Şiddeti oluşturan nedenler

belirgin olsun olmasın filmlere yansımıştır.

Çünkü şiddet nedensiz değildir. Nedenler şiddeti

doğurur. Nedenler şiddetin anlaşılmasını

kolaylaştırır. Tabii hiçbir neden şiddeti meşrulaştırmaz

ama şiddetin nedenlerini bilmek

çözümü kolaylaştırmaktır. Bir de filmlerdeki

şiddetin kökenlerini, seyircinin bilmesi önemlidir.

Filmlerin anlaşılması, bir anlama oturtulması

ve şiddetten kaçınmak için nedenlerin

bilinmesi gerekmektedir.

1960-1970 yılları arasında Yeşilçam melodram

filmlerinde iki kitap kadın vardı: Vamp

kadın/kötü kadın ve anne kadın/melek kadın.

Vamp kadın cinselliği ve erkeksi yönü

temsil eder. Hırçın, saldırgan, kurnaz, sert,

komplocu ve aile karşıtı bir rolü vardır. Erkeğin

bir aile babası ya da başkasına ait (âşık) olması

umurunda değildir. Bencil kişiliğin belirgin

özelliği arzuladığı erkeği ve erkeğin ekonomisini

elde etmektir. Sarışındır. Baştan çıkarıcıdır.

Bedenini kullanır. Bakımlıdır. Salon kadınıdır.

Hemcinsine karşı acımasızdır, ezmekten zevk

alır. Sözde sevdiği erkekle duygusal/romantik

bir ilişki yaşamayı düşünmez. Dişiliği ile erkeği

kendine bağlamaya çalışır.

Vamp kadının karşısında hanım hanımcık

olarak tanımlanabilecek anne/ev kadını

vardır. Kocasına ailesine bağlı, sadakatli; pasif,

çekinen dişiliği/cinselliği ön planda olmayan,

bakım ve giyiminde özensiz, kocasının gölgesinde

kalmış, sevdiği erkeği memnun etmek

üzerine kurulu bir anlayışa sahip kadın tipidir.

Sürekli acı çeken, ağlayan, çaresiz, teslimiyetçi

yapısıyla varlığı yok hükmündedir.

Yeşilçam sinemasında melodram filmlerinde

ya iyi ya da kötü kadın vardır. İyi kadın

mükemmel ve kusursuzdur. Melek olarak

tanımlanır. Mazlumdur. Hakkı hep yenilir.

Dışlanmasına, itip kalkılmasına, sokağa atılmasına,

çocuklarının elinden alınmasına ve

tokat atılmasına rağmen iyiliğini terk etmez ve

en sonunda kazanır, mutlu olur. Kötü kadın ise

onca kurnazlığına ve zekiliğine rağmen kaybeder.

Kötü kadının hiç takdir edilecek bir tarafı

yoktur. Adeta insanın bütün kötülüğünü üzerinde

toplamıştı. Kötü kadın aile kurma derdi

olmadığından aile kurumuna karşıdır ve çocukları

sevmez.

Melodram filmlerinde kadın cinsiyet olarak

yoktur. Kadın gerçekliği filmlere yansımamıştır.

Kadın, erkeğin gölgesinde hatta bir nesnedir.

Özne değildir. Çünkü kendi kararlarını

verememekte, başının çaresine bakamamaktadır.

Erkeğin ağızdan çıkan sözlere göre hareket

etmektedir. Kadın iradesinin görülmediği bu

filmlerde kadına yönelik duygusal ve fiziksel

şiddet de fazlasıyla kendini hissettirmektedir.

Duygusal şiddet kadının kadına ve erkeğin

kadına şeklinde görülür. Fiziksel şiddet daha

çok erkek tarafından uygulanmaktadır. Bu

da tokat, kolunda tutup sürüklemektir. Böyle

durumlarda kadın kendini ifade etmekten

uzaktır. Erkeğin baskın hâkimiyeti ve erkeğin

kadına inanmayışı nedeniyle kadın varlığı silikleşmiştir.

Erkeğin otoritesini kabul eden kadın,

kadın kimliğinden uzaktır.

Melodram filmlerinde romantik aşk fazlasıyla

kendini hissettirse de abartılı ve gerçeklikten

uzak flörtleşmeler ve diyaloglar filmlere

hâkimdir. Aşk, keder, üzüntü, acı, gözyaşı ile

eşleşmiştir. Diyaloglardaki şiirsel ifadeler çoğu

zaman itici gelir. Seyirci beyazperdedeki aşkta

kendini bulamaz. Filmlerin aşka dair algıları

kısa süreli hatta anlıktır.

1980’lerden sonra arabesk filmlerde de

benzer içerikler kendini tekrar eder. Ancak

sinemadaki kadın algısı değişir. Kendini arayan,

kimliğini ve cinsiyetini bulmaya ve ortaya

koymaya çalışan bir kadın vardır. Buradaki kadın

yalnızdır, çalışandır. Hayatın yükü altında

ezilmiş ve içine kapanmıştır. Anlaşılma sorunu

yaşar. Yine erkekler tarafından ezilir, hor görülür.

Taciz ve cinsel istismara fazlasıyla maruz

kalır. Tecavüz ve fiziksel şiddet görülmesinin

yanında kadın kendi cinselliğini ilk defa iradesiyle

ortaya koyar ama yine de kadın bedeni

ile vardır. Kişiliği ve iradesi yoktur. Daha çok

arada kalmıştır. Özgür değildir, özgürlüğünü

erkekler sınırlamıştır. Dirense de bu yıllarda

kadın özgürlüğünü elde etmede başarısızdır.

Mücadelesi sonraki yıllarda yeni kuşağa örnek

olur. Kadın bedel öder ve ilk defa kadın bedel

ödemeyi göze alır. Sonuçların bütün olumsuzluklarına

rağmen çırpınmaya devam eder ama

yine de çoğu zaman teslim olur. Kültürel ve

sosyal yapının görünmez normlarını kıramaz.

Türkiye sinemasının erotik/porno döneminden

sonra kadın bedenin/cinselliğinin en

çok kullanıldığı ve suiistimal edildiği dönemdir

de diyebiliriz. Kadının dişiliği ve bedeni

filmlerde kendini fazla hissettirir ve erotizme

kaçan sahneler fazladır. Feminist akımların

etkileri hissedilse de kadın kimliği ve cinsiyeti

filmlere yansımaz. Filmlerdeki erkek egemenliği

fiziksel ve duygusal şiddetle kendini gösterir.

Kadınlardaki aşk yalnızlık ve cinsel eksenlidir.

Son döneme doğru ise kadın cinsiyeti

filmlerde kendini fazla hissettirmeye başlasa

da istenen yeterlikte değildir. Kadın hala tercih

edilendir. Kadının tercihleri ve kadının sesi

daha gür çıksa da kadın hala kimliğini bulabilmiş

değildir. Beklentileri erkek üzerine kurmakta,

erkeğin sözü ve tavrı kadının üzerinde

etkilidir. Kadının taleplerini çoğu zaman erkek

belirlemektedir.

Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz

seyirciyi rahatsız edici boyutta devam etmektedir.

Filmlerde erkeklik anlayışı kadının kendi

arayışının önüne geçmektedir. Çünkü kadın

hala kendini erkeğe beğendirme ve kabullendirme

uğraşı içindedir. Bunu gerek dişiliği gerekse

bedeniyle yapmaktadır. Kadın hala filmlerde

kendini düşüncesel, duygusal bir varlık

ve kimlikle ifade edememektedir. Varlığı hala

erkeğin etrafında dönmektedir. Kadının dünyasını

erkek işgal ettiğinden karşımızda daha

çok duygusal şiddet görülmektedir. Bağırma,

hakaret, aşağılama, küfür ve arada fiziksel şiddet

şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Aşağıda son dönem filmlerinde kadın

cinsiyetini, kimliği ekseninde kadına yönelik

bakış açısını ve şiddet örneklerini izah ederek

günümüz sinemanın ve sinemanın gözünde

toplumda kadının yerini görmeye çalışacağız.

Serdar Akar’ın: Barda, Gemide filmlerine değinecek

ve karşılaştıracağız. Yönetmenin iki

filmdeki bakış açısının ve karakter seçimin

benzerliğinin yanında kadına yönelik şiddetin

seyirciyi rahatsız edecek kadar fazla olması

filmleri seçme tercihimiz oldu.

38

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!