You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
ROSA LOUİSE PARKS
(4 Şubat 1913- 24 Ekim 2005)
Mümin BİLGİN
Takvim yapraklarını yarım yüzyıl geriye
sarmaya var mısınız? Yoksa geçmişi anlamadan
geleceğe bakmaya çalışan körlerden misiniz?
Ya da anı yaşayıp bir heykel gibi cansız
mısınız, çoğunluk gibi hareketsiz nefes mi
alıyorsunuz?
Yolculuğa hazırsanız sizleri 1 Aralık
1955 tarihli soğuk bir kış gününe, Amerika’nın
Montgomery eyaletine götürmek istiyorum.
Yolculuğa çıkmadan önce hikâyemizin
kahramanı olan Rosa Louise Parks’ı
yakından tanımak, yolculuk için valizlerimizi
eksiksiz doldurmamızı sağlayacaktır.
Rosa Louise Mecauley bilinen ismiyle
Rosa Louise Park, 4 Şubat 1913 tarihinde
ABD’nin Alabama eyaletinde marangoz bir
ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük
yaşta ebeveynlerinin ayrılığı, annesiyle birlikte
verdiği yaşama mücadelesi Rosa Parks’ı
daha o yıllarda hayatın zorlu yanlarına hazırlıyordu.
Rosa Park’ın çocukluk ve gençlik
yılları ABD’de siyahî vatandaşlara karşı ırkçılığın
yoğun şekilde yaşandığı yıllara denk
gelmekteydi. Otobüslerde beyaz ve siyah vatandaşların
oturacağı yerlerin belli olduğu,
hiçbir zaman beyaz ve siyah rengin yan yana
duramayacağı, beyaz rengin yerleşmesi bitmeden
siyah rengin adının bile telaffuz edilmediği,
üniversitelere alınmadığı insanlığın
ikinci ele çıkarıldığı yıllar... Peş peşe yaşanan
insanlık dışı olaylar, Rosa Parks’ın Amerikan
Yurttaş Hakları hareketine katılmasına neden
olmuştu.
Rosa Park, 1995 yılının 1 Aralık günü
yorgun vaziyette işten evine dönmek için
durakta otobüs bekliyordu. Şoför James Bloke’nin
kullandığı otobüs, durağın önünde
durup yolcuların indiği sırada, beyazlar henüz
otobüse binmemişken, Rosa Park’ın ön
kapıdan otobüse binmeye çalışması şoför
James Bloke tarafından engellenmişti. Bloke,
Rosa Park’ı siyahlara sırası geldiğinde arka
kapıdan binmesini yönünde sert bir şeklide
uyardı. Karşılaştığı bu sert tepki Rosa Park’ın
uyanışıydı.
Rosa Park, yıllardan beri uğradıkları
haksızlığın biriktirdiği öfkeyle şoförün uyarılarına
bir tepki olarak otobüse binmedi.
Bir sonraki otobüsü bekledi. Gelen otobüsün
şoförü yine James Bloke olunca tekrar otobüse
binmekten vazgeçti. Sıradaki otobüsü
beklemeye başladı. Otobüs geldiğinde, var
olan yorgunluğuna saatlerce durakta beklemenin
verdiği yorgunluk da eklenince, şoföre
bakmadan, yıllarca adına kamu düzeni
dedikleri ayrımcılığa başkaldırırcasına önceden
belirlenenin aksine bir koltuğa oturdu.
Otobüsün şoförü James Bloke hiddetli bir
tonda, beyaz insanların oturduğu koltuklara
oturamayacağını, en arkaya siyahlar için ayrılan
yere oturması gerektiğini, oturmaması
durumunda otobüsten zorla indirileceğini
söyledi.
Yorgun ve bitkin olan Rosa Park hesapta
yokken plansız bir şekilde yaptığı eylemin
arkasında durarak şoförün gözlerinin içine
baktı.
“Kalkıp yerimi bir başkasına vermem
gerektiğine inanmıyorum.” diyerek o tarihe
geçen sözünü söyledi.
Yıllar sonra verdiği röportajında bu
olayla ilgili olarak o gün işten dolayı çok
yorgun olduğundan bilinçsiz bir şekilde bir
tepki verdiği yönünde yapılan eleştirilere,
“Evet, çok yorgundum. Sürekli haksızlığa
uğramaktan ve bunu kabullenmekten yorgundum.”
diye yanıt verdi. Artık kıvılcım bir
kere yakılmıştı, bundan sonra geriye dönüş
yoktu. Haksızlığa uğrayan, ikinci sınıf vatandaş
muamelesi gören Rosa Park dünya
üzerindeki tüm insanlığın iç sesi olmuş ve
yüksek sesle haykırmıştı.
“Sürekli haksızlığa uğramaktan ve bunu
kabullenmekten çok yorgunum.”
Bu olaydan sonra Rosa Park hemen tutuklandı.
Rosa Park’ı tutuklayan polis memuru
sert muamelede bulununca Rosa Park:
“Neden beni itip kakıyorsun?” diye sorar.
Polis memuru “Bilmiyorum. Yasa yasadır ve
sen de bir tutuklusun.” diye karşılık verdi.
30
Yasaları, kanunları yapan insanlar değil
miydi? Bir insan başka bir insana sadece
aynı renkte, aynı düşüncede, aynı yaşam
standartlarına sahip olmadığı için zulüm
yapıyordu. Bu da insanlığın insanlığa karşı
işlediği en ağır suçlardan biriydi. Olayın başında,
merkezinde ve sonunda insan vardı.
Rosa Park bu diyaloğun sonunda “Tutuklanırken
tek bildiğim, bir daha asla bu aşağılanmayı
kabullenmeyeceğim ve bu utancın
yolcusu olmayacağımdı. Ne kadar taviz verirsek,
ne kadar susarsak, baskı da aynı oranda
artıyordu.” şeklindeki cevabı hakların
kazanılmasında mücadelenin önemini ama
bu mücadelenin şiddetten yoksun kararlılık
çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini bizlere
bir kez daha kanıtlıyordu. Bu şiddetten yoksun
mücadele yöntemi Mahatma Gandi’den
gelen ve Nelson Mandela’ya uzanan şiddetsiz
çözümün haklı yoluydu.
Mahkemenin belirlediği 100 dolarlık
kefalet ücreti ödendi ve Rosa Parks yıllarca
tutuksuz yargılandı. Bir şeylerin değişmesi
için yaşanan bu olayın geniş kitlelere duyurulması
ve ortak çaba gösterilmesi gerekiyordu.
Bu görevi üstlenen Alabama Üniversitesi
Profesörü John Robinson 35 bin el
ilanı bastırarak otobüslerin boykot edilmesi
çağrısında bulundu. Gazete ve kilisenin yar-