You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Mektup
Deniz Çömez
Mine Bahar Akkaya
BAŞKENTLER BAŞKENTİNDEN BİR MEKTUP
Sıfatsız adam,
Dayanılmaz sorgumun ertesinde, mahkemenin kararıyla yerleştirildiğim
üç metrekarelik odamın ve paha biçilemez manzaramın
nezaretinde, bu cümleleri sana yalnız sana kuruyorum. Sorgu
sarmalı hiç bitmeyecek sandım. Dünün ve evvelsi günün kök söktüren
soruları karşısında az önce vücudum dayanılabilir bir tepki
verdi. Şimdi kelimelerim daha özgür.
Daracık penceremden manzaranın keyfini sürmeyi dilerken
tepeden tırnağa üşüyorum ama titreme nöbetlerim artık yok. Tam
bu esnada sarılı olduğum toprak kırıntılı battaniyenin tüyleri gözüme
giriyor. Hayatım sisle örülmüş bir film şeridi gibi gözlerimin
önünden geçip gidiyor. Oysa sorgulandığım esnada bu durumu
yeniden yaşamıştım. Gardiyanların söylediğine bakılırsa bu elzem
bir durummuş. Anlatacak başka şeylerim olsun isterdim. Tüyleri
diken diken eden şarkıları söylemek; zavallı, kırıklarla dolu kalbime
gelecekten bir sayfa açıp acı dolu kadınlık anılarımı canlandıracak
her şeyden uzak bir yaşam sürmek isterdim. Gözyaşlarımı
içime değil sıfatsızlığının o insafsız eşliğinden kaçarak içimi huzurla
kaplayacak herhangi bir yere akıtmak, kör tabiatımın beni
yıllardan beri hazırladığı durumu tespit edebilmek ve buna önlem
alabilmek… Okumak için fırsat yaratamadığım, yarıda kalan kitabımı
tamamlayabilmek; önceliğim olmasına rağmen ertelediklerimi
hayata geçirebilmek, ele avuca sığmayan heyecanımı başka
şeylere aktarabilmek ve daha yüzlercesini belki de milyonlarcasını
gerçekleştirebilmek isterdim.
Aklıma birden Necip Fazıl’ın Nazım Hikmet’e yazdığı mektup
düştü. Bir yerinde şöyle diyordu Fazıl: “Hiçbir operatör, ameliyat
masasından kendisini yumruklayan kanserliye, hiçbir gardiyan;
parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiçbir hâkim
darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.” Hatta
devamında Nazım’a kızmadığını merhamet ettiğini de belirtiyordu.
Sanma ki ben sana kızmıyorum!
Sanma ki ben sana merhamet ediyorum!
Geleceğimi, umutlarımı, hayallerimi sen çalmadan evvel,
daha ben nefes alırken ruhum üzgün, yüreğim köle, hayallerim
prangalıydı. Bu doğru. Haddin değil ama izin verseydin ruhum
nefes alacaktı!
Önce bedenimi sonra umutlarımı çaldın.
Geç oldu, biliyorum. Uyandırılmış yeni tabiatımla sesleniyorum:
Sıfatsızlığında boğulacaksın!
Önce sana, sonra seni serbest bırakan hâkime ve bu karara
saygı duyan herkese son sözüm:
Toprak altında kalan bedenim, toprağın üstünde bıraktığım
hayallerim Tanrı’nın eliyle lanetiniz olsun!
“Tecavüze uğrayıp intihar eden kadınlarımıza ithafen...”
HÜKÜM
Yıkılsın önümde zulümden kale
Dayanmak mümkün mü böyle kedere
Gün olur sen de vurursun dibe
Acırsam namerdim sazın teline...
Kaç kere vurulur yürek mızrabım
Düşer mi bu can düşman sandığın
Kaderin cilvesi inse de gardım
Sözümden dönersem namert desinler...
Eziyet çektirmek dönmüşse zevke
Aldığın her nefes batar göğsüne
Mutluluk masalın düşmüşse dile
Merhamet bekleme bomboş sevgine...
Yüreğim ayaz yedi kalmadı halim
Kafalar yorgun yürek mi salim
Dayanılacak zülüm müdür be zalim
Sözümden dönersem namert desinler...
Çilenin kahrın hesabı yitti
Hayatın huzuru seninle gitti
Prangalı ayaklar, gönül firari
Kesin hüküm verildi, hikâye bitti...
56