Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Tren kapkaranlıktı, kırmızı ve yeşil lambalarını bile yakmamıştı. Hızla<br />
ilerliyordu. Vagonların üzerinde mitralyözlü askerlerin kara gölgeleri<br />
seçiliyordu.<br />
Geceyarısından sonra bardaktan boşanırcasına yağmur başladı. Jose Arcadio<br />
Segundo trenden nerede atladığını bilmiyor, ancak trenin gittiği tarafın<br />
ters yönünde ilerlerse Macondo'ya varacağını kestiriyordu. Başı ağrıyarak ve<br />
iliklerinedek ıslanarak üç saatten fazla yürüdükten sonra, gün ağarırken<br />
kasabanın ilk evlerini seçebildi. Burnuna gelen kahve kokusuna dayanamayarak,<br />
ocağın başında kucağında bir çocukla bir kadının bulunduğu mutfağa girdi.<br />
Bitkin bir sesle, -Merhaba, dedi. -Ben Jose Arcadio Segundo<br />
Buendia'yım.<br />
Sağ olduğuna kadını inandırmak için, adını harflerin üzerine<br />
tek tek basarak sıralamıştı. Đyi ki de öyle yapmıştı, çünkü kadın,<br />
üstü başı kan içindeki bu kirli ve karanlık gölgeyi görünce hayalet<br />
gördüğünü sanmış, kapıdan içeri ölüm ayağını atmış gibi donup<br />
kalmıştı. Sonra onu tanıdı. Giysileri ateşin karşısında kuruyuncaya<br />
kadar sarınsın diye bir battaniye getirdi; önemsiz bir sıyrık olan<br />
yarasını temizlemek için su ısıttı ve başını sarsın diye temiz bir bez<br />
verdi. Sonra Buendia'ların öyle içtiğini duyduğu için ona bir fincan<br />
sade kahve sundu ve giysilerini ateşin önüne serdi.<br />
Jose Arcadio Segundo kahvesini bitirinceye kadar konuşmadı.<br />
-Üç bin kadar vardı, diye mırıldandı.<br />
Jose Arcadio Segundo, -Ölüler, diye açıkladı. -Đstasyondakilerin tümü<br />
ölmüş olmalı.<br />
Kadın ona acıyormuş gibi baktı. -Burada hiç ölen olmadı, dedi. -Büyük<br />
amcanız albayın döneminden bu yana, Macondo'da hiçbir şey olmadı. Jose<br />
Arcadio Segundo'nun kendi evine varmadan önce uğradığı öteki üç evin<br />
mutfağında da aynı şeyleri söylediler: -Hiç ölen olmadı. Jose Arcadio<br />
Segundo, istasyonun önündeki ufak alana çıktı. Pidecilerin tablaları üst<br />
üste istiflenmişti. Kıyımdan hiçbir iz yoktu. Sürekli yağan yağmurun altında<br />
sokaklar bomboştu. Evlerin kapalı kapılarının, pencerelerinin ardında kimseler<br />
yok gibiydi. Kasabada canlıların olduğunu belirleyen tek şey, ayine çağıran<br />
kilise çanlarının sesiydi. Jose Arcadio Segundo, Albay Gavilan'ın evine<br />
uğradı. Daha önce birkaç kez gördüğü gebe bir kadın, kapıyı onun suratına<br />
kapadı. Korkulu bir sesle, -Gavilan gitti, dedi. -Kendi memleketine döndü.<br />
Kümes tellerinin ana girişinde her zamanki gibi yerel polis nöbetteydi.<br />
Lastik çizmeleri ve muşambalarıyla yağmurun altında taş gibi duruyorlardı.<br />
Jose Arcadio Segundo eve gelince bahçe duvarından atladı ve mutfaktan içeri<br />
girdi. Santa Sofia de la Piedad sesini yükseltmekten ürkerek, -Sayın<br />
Fernanda seni görmesin, dedi. -Neredeyse kalkar, Santa Sofia de<br />
la Piedad gizli bir anlaşmaya uyuyormuş gibi, oğlunu 'oturak odasına'<br />
götürdü, Melquiades'in kırık karyolasını düzeltti ve öğleden<br />
sonra ikide Fernanda uykuya yattığı zaman, oğlunun yemeğini bir<br />
tabağa koyup pencereden uzattı.