01.06.2017 Views

Gabriel Garcia Marquez - Yuzyillik Yalnizlik

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ağlarla kestane ağacının gövdesine bağlıymış gibi, yağmur demeden güneş<br />

demeden orada oturuyordu. Ağustosa doğru, kış hiç bitmeyecek gibi başladığı<br />

sıralarda, Ursula ona gerçeğe benzer bir haber verebildi:<br />

-Şansımızın hala yaver gittiğine inanır mısın? diye söze girdi.<br />

Amaranta ile laternacı Đtalyan evlenecekler.<br />

Gerçekten de, Amaranta ile Pietro Crespi arkadaşlıklarını ilerletmişlerdi.<br />

Onların başında beklemeyi artık gereksiz gören Ursula da bu arkadaşlığı<br />

destekliyordu. Herkes onlara sözlü gözüyle bakıyordu. Đtalyan, alacakaranlık<br />

çökerken, ceketinin yakasına bir fulya iliştirerek geliyor, Amaranta'ya<br />

Petrarque'ın şiirlerini çeviriyordu. Ortancaların ve güllerin kokusundan<br />

solukları kesilerek terasta oturuyorlar, -savaş mı oluyormuş, kötü haberler<br />

mi geliyormuş hiç ilgilenmeden- biri şiir okuyarak, öteki dantelli kol<br />

ağızları dikerek, sivrisinekler terası oturulmaz hale getirip onları içeri<br />

kaçırana dek oyalanıyorlardı. Amaranta'nın akıllı uslu tavrı, ölçülü ama<br />

içten yakınlığı, nişanlısının çevresinde gözle görünmez bir ağ örmüştü.<br />

Pietro Crespi, akşamları saat sekizde zorla evden ayrılırken, yüzüksüz<br />

parmaklarıyla bu ağı kenara itip kendine yol açıyordu sanki.<br />

Pietro Crespi'ye Đtalya'dan gelen kartpostalları bir albüme yerleştirmişlerdi.<br />

Issız parklarda el ele tutuşmuş sevgililerin resimleri vardı kartlarda.<br />

Köşelerine de okla delinmiş yürekler ve güvercin gagalarında altın yaldızlı<br />

kurdelalar serpiştirilmişti. Kartlara bakarken Pietro Crespi, Floransa'dayken<br />

bu parka gittim, diyordu. O parkta eline yem alıp avucunu açar, kuşları<br />

beslersin.<br />

Kimi zaman Venedik'in suluboya bir resmine bakarken, sıla özlemi,<br />

kanalların vıcık vıcık çamurunu, yapış yapış deniz analarının<br />

kekremsi kokusunu, çiçek kokularına dönüştürürdü Đtalyan'ın<br />

burnunda. Amaranta içini çeker, güler, çocuksu bir dil konuşan<br />

güzel kadınlarla yakışıklı erkeklerin yaşadığı, geçmişteki görkeminden<br />

geriye, yalnızca çöplüklerinde kedilerin cirit attığı eski<br />

kentlerle dolu ikinci bir anayurt düşlerdi. Pietro Crespi bu<br />

ikinci yurdu bulmak için okyanuslar aştıktan, Rebeca'nın ateşli<br />

kucaklamalarıyla tutkuyu aşkla karıştırdıktan sonra gerçek sevgiyi bulmuştu.<br />

Mutluluğun yanısıra servete de kavuşmuştu.<br />

O sıralarda dükkanı ve deposu bir sokaktan öteki sokağa dek uzanıyordu. Saat<br />

başında ufacık çanlar çalan Floransa'daki çan kulesinin modelinden<br />

tutun da, Sorrento'dan gelme müzikli kutulara, Çin'den gelme, kapağı<br />

açılınca müzik çalan dolaplara, akla gelecek her türlü müzik<br />

aletinden düşünülebilecek her çeşit mekanik oyuncağa varana dek<br />

dükkanda neler yoktu neler. Pietro Crespi müzik dersi vermeye<br />

ancak zaman ayırabildiği için, dükkanı, kardeşi Bruna Crespi yürütüyordu.<br />

Pietro Crespi'nin sayesinde, Türkler Sokağı, Arcadio'nun<br />

keyfi davranışlarını ve uzaklardaki savaş karabasanını unutturan<br />

bir ezgiler vahası niteliğine büründü. Ursula, pazar ayinlerini yeniden<br />

başlatınca, Pietro Crespi, kiliseye Alman malı ufak bir org bağışladı.<br />

Çocuk korosu kurdu ve Peder Nicanor'un sessiz ayinine yücelik katan bir

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!